Bırak Diyanet yıpransın..
Bırak Diyanet yıpransın..
MURAT ALAN
Diyanet İşleri Başkanlığı’nda yaşanan değişim, sadece bir görev devri değil, aynı zamanda bir vizyonun mirasıdır.
Prof. Dr. Ali Erbaş’ın görev süresinin sona ermesiyle, Cumhurbaşkanlığı Kararı ile İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Safi Arpaguş’un Diyanet İşleri Başkanı olarak atanması, bu yeni dönemin habercisi oldu.
Yeni başkana başarılar dilerken, Erbaş Hoca’nın bıraktığı izlere bakmak, Diyanet’in geleceği için de bir pusula niteliği taşıyor.
Erbaş, görev süresi boyunca sessizliği yıkan bir ses oldu; ancak Diyanet’in bu cesaret çıtasını daha da yükseltmesi, korkusuz bir rehber olarak toplumun önünü aydınlatması artık bir zorunluluk. 28 Şubat’ın karanlık artıkları ne derse desin, bu cesaretin önemi her zamankinden büyük.
Prof. Dr. Ali Erbaş, görev süresi boyunca hem övgülerin hem de eleştirilerin hedefi oldu. Ancak bu eleştiriler, çoğu zaman ideolojik bir körlükten besleniyordu. CHP, İYİ Parti ve türevleri, Erbaş’ı hedef tahtasına oturturken, özellikle CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in 2022’de Diyanet’in 4-6 yaş Kur’an kurslarını “ortaçağ zihniyeti” olarak nitelendirmesi, bu eleştiri fırtınasının en çirkin örneklerinden biriydi.
Erbaş, bu seviyesiz ifadeye, Diyanet’in çocuklara modern ve aydınlatıcı bir din eğitimi sunduğunu vurgulayarak yanıt verdi. Sözcü, BirGün ve Cumhuriyet gibi gazeteler ise Erbaş’ı “Anıtkabir’e gitmemekle”, hutbelerde Atatürk’ü anmamakla veya Diyanet’i “gericiliğin merkezi” yapmakla suçladı. Bu iddialar, gerçekte Allah’ın emirlerini ve İslam’ın özünü topluma anlatma çabasını görmezden gelen bir zihniyetin yansımasıydı.
Bu eleştiriler, 28 Şubat’ın karanlık günlerinden miras kalan bir algı operasyonunun devamı niteliğindeydi. O dönemde, ÇYDD Başkanı Türkan Saylan gibi isimler, başörtüsünün ayetlerde yer almadığını iddia ederken, Diyanet İşleri Başkanlığı bu saldırılara karşı adeta suskun kalmıştı. İslami kesimin en büyük tepkisi, işte bu sessizlikti; bir ölçüde acizlikti. Diyanet, “yanlış anlaşılır” korkusuyla çoğu zaman geri planda kalmış, istismar edilen bir kurum olarak algılanmıştı. Erbaş, bu algıyı kökten değiştirdi. Allah’ın emir ve yasakları konusunda toplumu ikaz etmekten çekinmedi; hutbelerinde ahlaki değerleri, aile yapısını ve toplumsal dayanışmayı merkeze aldı. Bu cesaret, azgın bir azınlığı ve Diyanet’i kontrol aracı olarak gören zihniyeti rahatsız etti. Çünkü Erbaş, Diyanet’i pasif bir yapıdan aktif bir rehberliğe dönüştürdü.
Erbaş’a yöneltilen “Diyanet’i yıprattı” şeklindeki iddialar en hafif tabiri ile komik..
Allah’ın ayetini söylemek, Diyanet’i nasıl yıpratırmış? Rabb’in mesajının tebliğ edilmesi “yıpratma” mı oluyor? Azgın azınlığın gözünde “yıpranmamak” için ne yapmamız lazım?
Mesela Diyanet, “Soyunabilirsiniz, çıplaklıkta iyidir” derse, yıpranmaz mı?
“Kumar haram değil” mi desin Diyanet? Yav bırakın bu saçma sapan söylemleri. Bir kurumun görevi, popüler olmak değil, doğruları cesurca söylemektir.
Eğer doğruları söylemek bazı kesimleri rahatsız ediyorsa, bu Diyanet’in değil, rahatsız olanların problemidir. Diyanet, milletin vicdanından aldığı meşruiyetle konuşur; karalama kampanyalarına pabuç bırakmak yerine, iki dünya için konuşmaya devam etmelidir.
Erbaş’ın görev süresi, sadece söylemlerle değil, somut verilerle de bir dönüşümün hikâyesini yazdı. Diyanet’in hutbe ve yayınları %30’un üzerinde artarken, uluslararası sempozyum ve konferans sayısı iki katına çıktı. Bu, sadece dini değil, kültürel ve eğitimsel bir atılımın göstergesiydi. Erbaş’ın liderliğinde Diyanet, toplumun vicdanını aydınlatan bir kurum hâline geldi. 160 bölümden oluşan Asr-ı Saadet temalı radyo tiyatrosu, dünya çapında bir ilk olarak hayata geçti. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hayatını konu alan ilk animasyon sinema filmi hazırlandı. 2013’te yayın hayatına başlayan Diyanet TV’ye ek olarak, 11 Mayıs 2023’te TRT ile yapılan iş birliğiyle Diyanet Çocuk Kanalı kuruldu.
Bu kanal, çocukların zararlı içeriklerden korunarak eğitici yayınlarla buluşmasını sağladı. Milli Eğitim ve Gençlik Spor Bakanlıkları ile imzalanan ÇEDES protokolü, genç nesillerin manevi gelişimine odaklandı.
Bu başarılar, Erbaş’ın sessizliği yıkan sesinin meyvesiydi. Ancak en çok hafızalara kazınan olay, Ayasofya-i Kebir Camii’nin 86 yıl aradan sonra, 24 Temmuz 2020’de yeniden ibadete açılmasıydı. Erbaş, bu tarihi anda kılıçlı hutbeyi irad etti ve ilk cuma namazını kıldırdı. Bu hutbe, sadece bir sembol değil, millet iradesinin zaferiydi. Erbaş, hutbelerinde siyaseti alet etmeden bireysel sorumlulukları ve ahlaki değerleri vurguladı; LGBT propagandasına ve toplumsal sapkınlıklara karşı net uyarılar yaptı. Bu duruş, doğal olarak eleştirilerin odağı hâline geldi, ancak aynı zamanda Diyanet’in toplum üzerindeki etkisini artırdı. 28 Şubat süreci, Türkiye’nin dini ve toplumsal hayatında derin yaralar açtı. O dönemde Diyanet, adeta bir suskunluk abidesiydi. Başörtüsü gibi İslam’ın temel emirlerine yönelik saldırılar karşısında sessiz kalan bir kurum, toplumun güvenini kazanmakta zorlanıyordu. Erbaş, bu algıyı yerle bir etti. Ancak 28 Şubat’ın artıklarının hâlâ var olduğunu unutmamak gerek. CHP’li Özgür Özel’in “ortaçağ” benzetmesi, bu zihniyetin hâlâ diri olduğunu gösteriyor.
Bu eleştiriler, sadece bir hata değil, Diyanet’in dönüşümüne duyulan rahatsızlığın ifadesi.
28 Şubat’ın karanlık zihniyeti, Diyanet’i pasif bir kurum olarak görmek istiyordu; Erbaş ise bu zincirleri kırdı. Bugün Diyanet, milyonlarca hutbe ve yayınıyla toplumun vicdanını aydınlatıyor. Bu dönüşüm, 28 Şubat artıklarının ne dediğinin önemsiz olduğunu kanıtladı. Diyanet’in görevi, bir avuç ideolojik sesin değil, milletin vicdanının sesi olmaktır.
Diyanet’in korkusuzluğu, sadece iç meselelerle sınırlı kalmamalı. İslam dünyasının karşı karşıya olduğu küresel meydan okumalara karşı da sesini yükseltmeli. Uluslararası alanda İslam’ın sahih mesajını taşıyan bir kurum olarak, Batı’daki İslamofobi dalgasına karşı daha etkili projeler üretmeli. Erbaş’ın başlattığı uluslararası sempozyumlar ve kültürel fuarlar, bu yolda önemli adımlar; ancak bu çaba, daha sistematik ve kapsamlı hâle getirilmeli.
28 Şubat’ın artıklarının sesi, milletin vicdanının karşısında bir hiçtir. Diyanet, bu seslere kulak asmadan, Allah’ın emirlerini ve İslam’ın özünü topluma taşımaya devam etmeli.
Selametle..