Yedi yıl sonra: 15 Temmuz…
15 Temmuz’un yedinci yıl dönümündeyiz.
O gece teşebbüs edilen şeyin neye karşılık geldiğini her geçen gün daha iyi anlıyoruz. ‘Darbe girişiminin arkasında kimler, hangi ülkeler var’ ve ‘darbe başarılı olsaydı neler yaşanacaktı’ vb. soruların cevaplarını artık biliyoruz.
Yaşadıklarımız bir darbe teşebbüsü değil, işgal girişimidir. O gece, demokrasi mücadelesinden ziyade vatan savunması yapılmıştır. Ülkemiz ve milletimiz, uçurumun kenarından değil, ölümden dönmüştür.
Batı dünyasının o geceden bugüne kadar verdiği tepkiler, nasıl bir organizasyon ve ilişkiler ağı ile karşı karşıya olduğumuzu açıkça gözler önüne seriyor. İstihbaratından medyasına kadar darbe için ciddi bir hazırlık yaptıkları anlaşılıyor.
Millet galip geldikten sonra açıklama yapan Amerika, medyası ve siyasetçisiyle çirkinlik yarışına giren Avrupa. Batılı “dostlarımız” saklanma ve sakınma ihtiyacı duymadan, darbeci teröristleri himaye ediyor.
Darbelerden çok çekmiş olan Yunanistan, bize her daim demokrasi dersi vermeye çalışan Almanya, Fransa ve İngiltere, kendilerine sığınan darbecileri iade etmiyor.
Bu biçimsiz duruma karşı etkili bir dil, caydırıcı bir yöntem geliştiremedik. Bu devletimizin eksiklerinden bir tanesidir. Milletimiz, 15 Temmuz’da üzerine düşeni yapmıştır. Sıra devletimizdedir.
Bunu bir kenara not edip, devam edelim.
Ülkemize yapılan suikast girişimi karşısında neredeyse bütün İslâm milleti sesini yükseltti. Mamuşa’dan Saraybosna’ya, Üsküp’ten Sancak’a Batı Türkistan’daki İslâm milleti ayağa kalktı. Somali, Filistin gibi beldelerden dokunaklı destekler geldi. Sudan’da yetimhane çocukları milletimiz ve memleketimiz için dualar etti.
Bitmedi: Afrikalılar, Suriyeliler bizimle birlikte meydanlara çıktılar. Pakistan ve Bangladeş gibi ülkelerden çalışmak, okumak için gelenler vesaire.
Yeri gelmişken bir de sitem edelim. Şikâyet değil, sitem.
Darbe girişimi başarısız olduktan sonra ön saflarda olan bazı kimselerin, o gece en arkada bile olmadığını biliyoruz. Kavganın sonucuna göre duruş belirleyen bu kişiler; şimdi sahneleri dolduruyor, kürsülerden inmiyor.
Daha düne kadar FETÖ’ye sempati duyanlar, bu yapının gözlerinin içine bakanlar, imkânlarından yararlanmak için sıraya girenler, şimdi bize 15 Temmuz direnişini anlatıyor. Üstüne bir de yüklü telifler alıyorlar. Sıfır risk, bol kazanç.
Ne diyebiliriz?
İşgal girişimi bastırıldıktan sonra hidayete erenlere sormadan edemiyoruz: Bildiklerinizi yeni mi öğrendiniz?
Elbette, genele teşmil etmiyoruz. Edemeyiz.
Sadece şunu söylüyoruz: İçimizde, her şeyi suiistimal eden küçük ama etkili bir grup var. Sonunda 15 Temmuz sektörü oluşturmayı da başardılar. Büyük bütçeler eşliğinde hazırlanan afişler, sergiler, etkinlikler, anma toplantıları, konserler vesaire.
Derinlik, incelik, estetik ve samimiyetten uzak çalışmalar, 15 Temmuz etkinliklerinin tesirini de azaltıyor. Her geçen yıl artan, heyecan ve sayı azalmasının ana sebebi budur.
Anadolu Ajansı’nın hazırladığı Yıllık 2016’da, 15 Temmuz işgal girişiminde, şehadet mertebesine yükselen sadıklara yer veriliyor. Dokuz öğrenci, yirmi bir işçi, üç işçi emeklisi, kırk yedi serbest meslek, dokuz esnaf, altı emekli. İki kadrolu ve bir sözleşmeli imam, üç kaynakçı, dört şoför, üç elektrikçi, beş mobilyacı, üç garson. Ayrıca taksici, tornacı, ayakkabı ustası, marangoz, berber, tamirci, dekorasyoncu, muhasebeci, muhtar, satış elemanı, perdeci ve tezgâhtar. Kurye, öğretmen, aşçı, tesisatçı, seyyar satıcı, çaycı, tekstilci, kasap, matbaacı, kepçe operatörü, vinç operatörü ve ev hanımı.
Bütün bunlar bize ne söylüyor?
Şehitlerinin büyük kısmı, hayatının baharındaki gençlerden oluşuyor. Şehit ve gazilerin mesleklerine baktığımızda, birkaç istisna hariç, kıt kanaat geçinen orta halli veya yoksul insanlar olduklarını görüyoruz.
15 Temmuz gecesi meydanlarda olan hiç kimse, dünyevî bir karşılık beklemiyordu. Bizim de o gece vatan siperini dolduranların hakkını ve emeğini gözetmemiz gerekiyor.
Direniş ve zafer, sessiz sedasız bir şekilde tarihî vazifesini yerine getiren, milletin has evlatlarının hanesine yazılmalıdır. Daha açık ifade edeyim: Artık adamını bulanla değil, adam olanla yürünmelidir.
Kendi adıma: Devleti ve siyaseti kazanç kapısı, fırsat dünyası, imkân furyası, sıçrama tahtası veya reklâm ajansı olarak görenlerden değilim. Cesaretim pek. Alnım ak.
Gezi olaylarından iktisadi saldırılara, paralel ihanet şebekesinin kirli hamlelerinden darbe girişimine kadar bütün imtihanlarda, durmamız gereken yerde durduk.
Allah göstermesin, 15 Temmuz darbe girişimini boşa çıkaranların suçlu, darbecilerin ise mağdur ilan edileceği günleri görebiliriz. Evet, bu garipliğe maruz kalabiliriz. O gün geldiğinde, adamını bulanlar ile adam olanlar arasındaki farkın nasıl bir şey olduğu, daha iyi görülüyor, anlaşılır.