Türkiye’nin ‘derdi’ ne?
Türkiye’nin ‘derdi’ ne?
AYHAN DEMİR
Bir insanı kıymetli yapan, ‘derdi’ yani davasıdır. Ülkeler de insanlar gibidir. Örneğin, Türkiye’nin bir derdi var. Peki, derdimiz nedir? Derdimizi daha iyi anlatabilmek için şöyle diyelim: Türkiye, ‘bana ne’ diyemeyenlerin diyarıdır.
Türkiye, sadece bizim değil, sıkıştırılmış bütün mazlumların ülkesidir. Türkiye, Edirne’den başlayıp Kars’ta biten bir ülkenin, bölgenin, coğrafyanın adı değildir. Ülkemizin sınırları Bosna’dan, Kırım’dan, Kudüs’ten, Halep’ten, Buhara’dan başlar ama bitmez.
Birkaç örnek verip derdimizi daha iyi anlatmaya çalışalım.
Hatırlayın: Saddam Hüseyin Irak’taki Kürtlerin üzerine yürüyünce, Kürtler, canlarını kurtarmak için çoluk çocuk Türkiye’ye sığınmıştı.
İran’a bakalım: Şah zamanında İslamcılar, rahmetli Humeyni zamanında da laiklerin sığındığı yer yine Türkiye idi.
Ermeniler Karabağ’a saldırınca, Karabağ halkı, Azerbaycan’dan önce Türkiye’ye bakmıştır.
Filistin halkının ve Filistinli liderlerin bakışı da budur. Dikkat ederseniz, Türkiye’deki solcular da, sağcılar da Filistin meselesini canı gönülden desteklemektedir.
Türkiye, Filistin davasında tarihî bir mesuliyetten hareket ediyor. Filistin topraklarını yüz sene önce cephede savunuyorduk. Şimdi ise Filistinlilerin hak ve hukuklarını uluslararası arenada savunmaya gayret ediyoruz. Siyonist zalimler karşısında, mazlum Filistinlileri destekliyoruz.
İsrail Lübnan’ı bombalarken, yüzlerce Lübnanlı Türkiye’ye sığınmıştı. Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını telefonla arayıp yardım istiyordu.
Anadolu’nun doğal bir uzantısı konumundaki Suriye’nin başına gelenler sonrasında bölge halkının ilk yardım istediği ülke yine biziz olduk. Çünkü onlara bizden başka yardım edecek ülke yoktu.
Balkanlardaki durum da pek farklı değil. Bosna’dan Sancak’a, Bulgaristan’dan Arnavutluk’a kadar o coğrafyada yaşayan Müslümanların hepsi, en ufak bir olayda bakışlarını Türkiye’ye çeviriyor. 1992-95 yılları arasındaki Bosna ve 1998-99 yılları arasındaki Kosova savaşları esnasında çok sayıda Boşnak ve Arnavut, ülkemize gelmiş ve tedavi görmüştür.
Türkiye, Arnavutluk Dıraç’daki depremzedelere yardım eli uzatan ilk ülke oldu. Türkiye-Arnavutluk Fier Dostluk Hastanesi, sadece fiziki yaraları değil, iki toplum arasında nifak tohumu ekmeye çalışanların açtıkları yaraları da tedavi etmektedir.
Artık, işin esasına, ana konuya gelelim.
Türkiye, Arnavutluk, Bosna ve Kosova’ya; sağlık, eğitim, bilim, tarım ve savunma gibi birçok sahada yardımda bulundu, bulunuyor. Son olarak bu ülkelere, birçok ülkenin satın almak için sırada beklediği, Bayraktar TB2 insansız hava aracı ve Skydagger kamikaze savaş dronu verdi.
Bu durum, her üç ülkenin ortak düşmanı konumundaki Sırpları oldukça rahatsız etmiş olmalı ki, hem Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuçiç hem de Bosnalı Sırp siyasetçi Milorad Dodik peş peşe açıklama yaptılar. Vuçiç, Türkiye’yi “uluslararası hukuku ihlal etmekle” ve “Balkanlar’ı istikrarsızlaştırmakla” suçlarken, Dodik de “Sırbistan’a karşı açık bir düşmanlık” ve “neo-Osmanlı bir politika izlemekle” itham ettiler.
Sırpların bu temelsiz ithamlarına rağmen: Türkiye’nin bölgesel istikrar, güvenlik ve emniyetin temin ve muhafazasında olağanüstü katkı sağladığı, genel kabul gören bir hakikattir. Buna karşılık Cumhurbaşkanı Vuçiç, sürekli “barış ve istikrar” söylemlerinde bulunurken, Sırbistan’ı, Avrupa’nın en hızlı militarize olan ülkelerinden ve soykırımcı İsrail’e silah sağlayan az sayıdaki Avrupalı tedarikçiden biri haline getirdi. Bu ikiyüzlülük, olsa olsa, traji-komik bir paradoks ile açıklanabilir.
Tam da bu noktada: Sırbistan’da Boşnak nüfusun yoğun olarak yer aldığı Sancak bölgesinden ülkemize yapılan et ihracatını, “Türkiye’nin Sırplara ekonomik destek vermesiyle” izah edenlere birkaç kelam etmek gerekiyor. Bir kısmı Türkiye’de, bir kısmı Arnavutluk, Bosna, Makedonya ve Kosova’da bulunan bu yalancılar, aslında, Türkiye’nin bu ülkelerle iyi ilişkilerini kundaklamak istiyorlar. Derdimizle dertlenmeyen, hassasiyetlerimizden anlamayanlar, bizi kırmak, rencide etmek, bizi yolumuzdan çevirmek istiyorlar.
Ne yaparlarsa yapsınlar, hakikat değişmez. Türkiye, devletiyle ve sivil toplum örgütleriyle, zorda olanlar ve darda kalanlar için güvenli bir limandır. Dünya yolculuğu sırasında bir musibete uğrayan uzak ve yakın komşular, buraya gelirler. Bize gelemeyenlere de biz gideriz.
Gelenlerin hangi birini sayalım? Arnavut, Boşnak, Çerkes, Gürcü, Pomak. Kırım’dan ve Ahıska’dan. 1989 göçü ve 1991 perişanlığı. Komünist rejimden ve Baas zulmünden kaçanlar.
Dünyada en çok insanî yardım yapan, cömertlik gösteren ülkelerden birisiyiz. Asya’dan Afrika’ya kadar fakir fukaranın yardımına koşuyoruz. Siyaseten değil, İslamiyet ve insaniyet adına.
Derdimizi ve davamızı, bundan daha güzel ne anlatabilir?