Ketebe Balkan Kitaplığı
Rahmetli Aliya İzetbegoviç şöyle söylüyor: “Hatırlama, ilerlemiş medenî halklar ile geri kalmış ilkel halkları birbirinden ayıran ölçüttür. Medenî halkların anıları vardır. Önemli olaylarını hatırlayan halklar, tarih dediğimiz şeye sahip olurlar.”
Aliya’nın bu ifadesinde, dikkat çeken üç kavram vurgusu var: Hatırlama, anı ve tarih. Bir de her üç kavramı kapsayan hafıza.
Hatırlama, önem ve ciddiyeti, anı ise hatırlamanın içeriğini çağrıştırır. Her iki kavramın mahsulü, tarihtir. Bunun tersi de doğrudur. Tarih sahibi olmanın tabii neticesi, hatıra yani anı mevcudiyetidir. Tarihi koruyan ve bakımlı tutan ise hafızadır.
Aliya’nın sözlerine geri dönersek: Milletler, geçmişlerine ait önemli buldukları; bu nedenle bakımlı tuttukları, korudukları ve savundukları anılara yani tarihe sahipseler medenî olabilirler. Koruyacak, savunacak anıları olmayan, tarihi bulunmayan halklar medenî sayılamazlar.
Başkalarının hikâyelerini, masallarını ve destanlarını ancak kendi hikâyelerini, masallarını ve destanlarını bilen milletler anlayabilir. Bu sebeple, kendi hikâyelerimizi, masallarımızı, destanlarımızı korumalı ve gelecek kuşaklara aktarmalıyız. Kendimizi ve neslimizi, ancak böyle koruyabiliriz.
Bu toprakların çocukları geçmişe dair tasavvurlarını ve geleceğe ilişkin hayallerini yitirdiklerinden beri, masalları ve anıları dinlemeyi, destanlara kulak vermeyi ve hikâyeleri öğrenmeyi bıraktılar.
Deneyimlerimizin bize öğretiği şey şudur: Balkan halkları arasında kaynaşmayı sağlayacak olan, siyasetçiler değil, öncelikle edebiyatçılar ve münevverlerdir. Gönlümüzü ancak onlar yapabilir, yakınlaştırabilir.
Edebiyat ve fikriyat, birbirimizi dinlemek ve anlamak adına, tutunacak güvenli bir dal, basılacak sağlam bir zemindir.
Bosna Hersek’in kıymetli seslerinden biri olan Dino Merlin, ‘Sredinom’ isimli şarkısında, “Otur ufaklık, burası senin evindir / İstanbul ve Viyana uzaktalar” diyor.
Doğrudur, bir asır önce, kâğıt (harita) üzerinde ayrı düşürüldük. Fakat şimdi yeniden kâğıt (kitaplar ve edebiyat) üzerinde birleşmek için birçok imkâna sahibiz.
Şurası kesin: Para biter, insan ölür, devlet yıkılır. Söz uçar, yazı kalır. Kalıcı olan kâğıttır, kitaptır, eserdir.
Daha açık söyleyelim: Türkiye ile Balkan ülkeleri arasındaki ilişkiler, mutlaka ama mutlaka kültürel zemine taşınmalı. İkili ilişkiler, bu zemin üzerinden geliştirilmeli. Karşılıklı eser yayınları, sempozyumlar, paneller, festivaller vs.
Her şeyi devletten bekleyenlerden değilim. Kültür, sanat ve edebiyat faaliyetlerini bir ticarethane olarak görmüyorum. Bu yaklaşımın, bizi tembel yapacağını, sorumsuz kılacağını düşünüyorum. Fakat kişisel çabaların ve şahsi fedakârlıkların bir yere kadar olduğunu da kabul etmek gerekir.
Bu yaklaşımın somut bir ifadesi olarak; Ketebe Yayınları, 2018 yılı Mart ayında, tam da bu hedefler doğrultusunda kitap yayıncılığı dünyasına adım attı. Yayın hayatına başlayalı kısa bir süre olsa da Türkiye’nin yanı sıra Arap, Afrika ve Balkan kültür ve edebiyat dünyasından, birçok yazarı Türk okuru ile buluşturdu, buluşturuyor.
Ketebe, bir “Balkan Kitaplığı” oluşturmak adına, bölge edebiyatının usta kalemlerinin eserlerini bünyesine bulunduruyor. Necad İbrişimoviç’ten Cevad Karahasan’a, Meşa Selimoviç’ten İvo Andriç’e, Dritero Agolli’den Semezdin Mehmedinoviç’e, Kim Mehmeti’den Milorad Paviç’e kadar.
Yeri gelmişken…
Türk dilini, kültür ve sanatını dünyaya anlatma misyonunu üstlenen ve bu konuda önemli başarıları bulunan Yunus Emre Enstitüsü, Ketebe Yayınevi’nin bu gayretine el uzatıyor, omuz veriyor. Balkan edebiyatından Türkçeye tercüme edilen eserler, Saraybosna ve Mostar YEE merkezlerinde düzenlenen tanıtım programları vesilesi ile bölge halklarına ulaştırılıyor.
Bosna Hersek’e gerçekleştirilen bu programların, Arnavutluk, Kosova ve K. Makedonya başa olmak üzere, Hırvatistan, Sırbistan ve Karadağ’ı da kapsayacak şekilde, tüm bölgeye yayılması bu anlamda büyük önem arz ediyor.
Türkçeye, ana diller üzerinden, tercüme eser kazandırma gayretinde olan Ketebe’nin bu faaliyeti, bir andan bölge halkları arasında kültürel bir zemin oluştururken, diğer yandan Türkçe bilgisini maddi gelir kapısı haline getiriyor.
Devam edelim.
Edebiyat ve düşünce bir bütünün, ayrılmaz, iki yarısıdır. Şiir, hikâye ve romanın yanı sıra fikriyat.
Aliya İzetbegoviç’i bünyesine katan Ketebe, hem fikriyat ayağındaki eksikliğini gidermiş, hem de inşa etmeye çalıştığı Balkan kitaplığını taçlandırmış oldu.
Rahmetli Aliya, modern Balkan tarihinin en önemli mütefekkir ve devlet adamlarındandır. Hem doğu, hem de batı dünyasını ve fikriyatını, bize tanıtan değil, yakından tanıyan bir isimdir. Batı aklının İslâmiyet karşısındaki duruşunu deneyimlemiş ve bu zorlu imtihanda dik durmayı başarmıştır. Onun eserlerinin önemi de buradan doğuyor.
Son olarak; kültür, sanat ve edebiyat, ağırlıklı olarak gençler üzerinden hayatını, varlığını devam ettirir. Gençleri dikkate almadan atılan adımların, yapılan işlerin karşılıksız kalma ihtimali yüksektir.
Maalesef bölgede, yetenekli genç kalemler konusunda bir bolluk yok. Kitap fuarları, edebiyat dergileri ve etkinlikler bizde bu fikri oluşturuyor. Ancak Ketebe’nin “Balkan Kitaplığı” oluşturma gayreti, bölgedeki yetenekli genç edebiyatçılar için de önemli bir teşvik olabilir.