• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

Telaş ve sükunet

30 Ağustos 2025
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

Telaş ve sükunet

ALİ OSMAN AYDIN    

Her yıl “gurbetçiler dönüş yolunda” konulu haberleri görür, çok üzerinde durmadan başka bir habere geçerdim.  Ama bu yıl kendi aracımla gurbetçilerin sınır trafiğinin içine katılınca onların neler yaşadığını gözlemleme fırsatı buldum. 

Ne kadar farkındasınız, bilmiyorum ama her yıl yaz aylarında Avrupa içlerinden Türkiye’ye, tabir caizse, bir kavimler göçü yaşanıyor. Aynı göç yaz sonu geldi mi ters istikamete doğru yaşanıyor. Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımıza ait yüz binlerce araç sınır kapılarımızdan geçiyor. Balkan ülkelerindeki nüfusu düşündüğünüzde bu sayılar hakikaten çok büyük…

Bulgaristan içlerine doğru araba sürerken bunları düşündüm.

Türkiye hem büyük hem de dinamizmi çok yüksek bir ülke. Kaynağı Türkiye olan bu büyük göç yolu Avrupa’nın birçok ülkesini doğrudan ya da dolaylı bir şekilde besliyor. Sadece otoyol geçiş parası bile Bulgaristan gibi bir ülke için, eminim, ciddi bir gelir kaynağıdır. Bir de Türkiye’den Avrupa’nın ortasına uzanan Sofya ve Belgrad’dan geçen o uzun cadde üzerindeki tesislerin ekonomik potansiyelini düşünün…


Ama bakıyorsunuz ki bu tesislerin de bir kısmı yine o ülkelere yerleşmiş vatandaşlarımıza ait. Bulgaristan’da bir İzmirliye, Sırbistan’da bir Bayburtluya, Arnavutluk’ta bir Çorumluya ait tesis görebiliyorsunuz.

*

Benim zihnimi başka bir konu daha kurcaladı yolculuk boyunca. Burada, Balkanlarda, yani ekonomik olarak Türkiye’nin çok gerisinde olan ülkelerde bile var olan bazı standartlar Türkiye’de neden yok?

Neymiş o standartlar mı diyorsunuz?


Birkaçını söyleyeyim.

Mesela, telaşsız bir trafikleri var.

Özellikle Bosna’yı kastediyorum. Hırvatistan, Kosova, Yunanistan, Karadağ, Sırbistan’da durum farklı değil elbette…


 

Telaşlı, agresif sürücüler yok; bizdeki yetişme endişesine orada rastlamıyorsunuz. Düşük hız trafiklerinin normali haline gelmiş. Bir yere dönmek istediğinizde karşıdan akan trafiğin durup size yol verdiğini görüyorsunuz.

Korna sesi yok mesela… Ne siz dönerken, ne aracınızı park etmeye çalışırken, ne de kendi şeridinizde düşük süratte seyrederken arkanızdan kornaya basan, sizi baskı altına almaya çalışan sürücüler görmüyorsunuz. Korna sesini bırakın, yüksek sesli müzik, insanların neden olduğu gürültü de yok. Akşam olunca şehirler gündüzden daha sakin ve sessiz bir yer haline geliyor.


Bizde, trafiğe indiğiniz anda başlayan “yarış” koşulları onlarda mevcut değil. O yüzden gün boyu araç da kullansanız, bizdeki gibi sinir krizi geçirip eve yorgun argın dönmüyorsunuz.

Trafiğinde telaş olmayan ülkenin sokağında telaş olur mu?

Olmuyor…

Bakıyorsunuz insanlar gayet telaşsız, kaygısız, sakince şehrin caddelerinde yürüyorlar. Biz de en nefret ettiğim insan tipidir sokaklarda, kafelerde bağıra bağıra konuşanlar! Böyle bir profil genel itibariyle yok.


 

Bir başka şey insanların hallerine sirayet etmiş o sadelik…

Bizde renklere, kesimlere, çizgilere yansıyan abartı orada yok. Sadelik, rahatlık ön planda. İnsanlar gösteriye çıkacakmış gibi gereksiz şatafatla dolaşmıyorlar caddelerde.

Ama en mühimi de güven duygusu…

Evini kiraladığımız kişiye çıkacağımız zaman evin anahtarını ona nasıl teslim edeceğimizi sordum. “Siz pencerenin önüne koyun, ben alırım” dedi gayet rahat bir şekilde. Kastettiği yer herkesin, hatta sokaktan geçenin bile kolayca ulaşacağı bir yer!

İstanbul’un vahşi şartlarına alışkın olduğumuz için, bu fazlasıyla güvenli ortam bizi şaşırttı. İstanbul’da evin anahtarını kapının kenarına koyup gideceksiniz, öyle mi!

Güven duygusunun tası tarağı toplayıp gittiği bir şehirde yaşadığımız için kilitsiz kapılar kadar sokaklarda ebeveynleri olmadan serbestçe oynayan, dolaşan çocuk görüntüleri de fazlasıyla şaşırttı bizi. Çünkü biz İstanbul’da her çocuğun başında ya da civarında bir büyük görmeye alışkınızdır. Çocuklar sokağa da, okula da tek başlarına çıkamazlar İstanbul’da. Tek başına dolaşan çocuk görüntüsü ancak Anadolu’da rastlanabilir bir görüntüdür bizim için. Müge Anlı’ya yansıyan vahşet haberlerini saymazsak tabii…


 

Ekonomik ve gelişmişlik anlamında Türkiye’den geri durumda olmalarına rağmen Balkanlarda insanlar görünürde Türkiye’den daha sakin, güvenli ve huzurlu bir hayat yaşıyorlar. Türkiye’de zengini de fakiri de, trafiğiyle, insan ilişkileriyle, güvensizliğiyle, gürültüsüyle kalitesiz bir hayat yaşıyor. Yaşamak zorunda kalıyorlar.

Türkiye’de ortalama bir para da hayat konforunuzu artırmaya yetmiyor. Böyle bir trafikte dolaşıp bu kadar güvensiz insan ilişkilerinin göbeğinde yaşadığınızda paranın da işe yaramadığını anlıyorsunuz.

Ekonomik büyümeye odaklanmak iyi ve gerekli elbette. Ama düzene, huzura ve güvene odaklanmak da zaruri. Şehirleriniz istediğiniz kadar modern, istemediğiniz kadar şık olsun… Yaşayanlar güvenli ve huzurlu hissetmedikten sonra ne anlamı var ki?  

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

okur

yaparsa akp yapar

Tarih Doktoru Uğur

Sizin anlattığınız bu farklar aslında binlerce senelik kökleşmiş Anadolu ve Rumeli kültürlerinin farkıdır. Müslümanıyla ve Rum yahut Ermeni Hristiyanıyla Anadolulular genelde fiyakacı ve tüccar bakış açılıdır. Biz Rumelililer ise benim gibi Müslümanıyla olsun, Bulgar yahut Sırp gibi Hristiyanıyla olsun, genelde görev düşüncesiyle hareket eden çiftçi ve bazen devlet adamı bakış açılıdır. Antik Roma ve hatta Büyük İskender devrimizden ve daha da öncesinden beri durum böyledir, pek değişmez. (Hayır, birkaç izole Yörük kabilesi ve Tatar vb. göçmenler hariç hiçbirimiz Orta Asyalı değiliz; ortalama yüzde 90 oranında Anadolu ve Avrupa yerlisiyiz.)
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23