Bir Davanın Anatomisi
Bir Davanın Anatomisi
ALİ OSMAN AYDIN
24 Ocak 2025’te henüz 14 yaşında olan Mattia Ahmet Minguzzi, 18 yaşından küçük kişiler tarafından sebepsiz yere öldürüldü. Bu cinayet, yalnızca bir çocuğun hayatını değil, toplum vicdanını da paramparça etti. Çünkü Ahmet’in katledilmesinin ardından başlayan hukuki süreç ve taraflar arasında yaşananlar Türkiye’deki adalet sisteminin halini yeniden gün yüzüne çıkardı.
Sanıklar 18 yaşından küçüktü. Haklarında “çocuğa karşı kasten öldürme” suçlamasıyla 24’er yıl hapis cezası istendi. Ancak Türk Ceza Kanuna göre, 15–18 yaş aralığındaki çocuk suçlular hakkındaki ceza, işlenen fiilin ağırlığına bakılmaksızın otomatik olarak indiriliyor. Sonuçta bu yaşta katil olanlar, 24 yıl yerine 12–15 yıl gibi daha düşük cezalar alıyorlar. Yani çocuk öldüren bir “çocuk”, hukuk tarafından hâlâ “korunmaya muhtaç” kabul ediliyor. Hukuk, burada merhameti adaletin önüne koyuyor. Ama katile merhameti, maktule değil!
Dava süreci ilginç bir şekilde ilerliyor. Bir önceki duruşmada “reddi hâkim” talebi nedeniyle heyet davadan çekilmişti. Sonraki duruşma ise tanıkların katılmaması gerekçesiyle 2 Ekim’e ertelendi.
Ahmet’in avukatı Rezzan Epözdemir, kendisine ve ailesine gelen tehdit mesajlarını son duruşmada kamuoyuna açıkladı. Ahmet’in ailesi ise en başından beri organize biçimde tehdit ediliyordu. Hatta söz konusu çete, ailenin üzerinde baskı kurmak amacıyla Ahmet’in mezarını bile tahrip etti.
İnsan şunu merak ediyor: Bu çete, sosyal medya aracılığıyla insanları tehdit edecek cesareti nereden buluyor?
Bu korkunç olayların tam ortasında ise evladını kaybetmiş bir anne var. Yasemin Minguzzi acısını kalbine gömerek köşesine çekilebilirdi ama o sesini adalet için yükseltmeyi ve adaletsizliğin mağduru olmuş insanların sesi olmayı tercih etti.
Yasemin Hanım bir süredir Bakırköy’de oturma eylemi yapıyor. Masumları ezim ezim ezen bu adaletsiz sürece dikkat çekmeye çalışıyor.
Bir an için kendinizi onun yerine koyun ve öldürülenin sizin çocuğunuz olduğunu, buna rağmen katiller tarafından alenen tehdit edildiğinizi düşünün! Ve mahkemenin mevcut kanunlardan dolayı suçlulara yaş indirimi yaptığını!
Ne yaparsınız?
Ne hissedersiniz?
İçinizdeki o leş gibi adaletsizlik hissinden neyle kurtulabilirsiniz?
Yasemin Hanım, sadece kendi oğlu için değil, bu ülkenin tüm masum çocukları için mücadele ediyor. “Ben sizin çocuklarınız için buradayım,” diyor konuşmasında. Her gün ölüm tehditleri alıyor ama geri adım atmıyor.
“Ben artık nahif değilim, burama kadar geldi. Uyuyamıyorum. Evlat acısı ne demek bilmiyorsunuz. Benim oğlum hasta değildi, bir hastalıktan ölmedi. Öldürüldü. Lütfen... Halk olarak size yalvarıyorum. Ayağa kalkın. Dayanamıyorum artık.”
Bu çığlık, mevcut hukuk sistemimizdeki “yaş indirimi” politikasına karşı haklı bir isyan. Yasemin Minguzzi, haklı olarak bir emsal karar çıkmasını, bu davanın caydırıcı bir etki yaratmasını istiyor. “Kaç yaşında olursa olsun, çocuklara saldıranlar en ağır şekilde cezalandırılmalı,” diyor.
Maalesef bugünkü Türk Ceza Kanunu, “çocuk fail” kavramına şefkatle yaklaşırken, suçun toplum üzerindeki etkisini yeterince ciddiye almıyor. Bu durum, suçu önlemeye değil, yeniden üretmeye hizmet ediyor. Çünkü cezalandırmadaki bu belirsizlik, failin değil, mağdurun hayatını daha da değersizleştiriyor.
Bu kabul edilemez. Çocuklarımız değersiz değil. Çocuklarımızı çetelerin hedefi haline getiren her türlü hafifletici uygulamaya karşıyız. Failin yaşına değil, suçunun niteliğine bakılmalı. Yasemin Hanımın haklı. Ve haklı davasında kendisini destekliyoruz.
Eşitlik
Fatih Altaylı bir süredir içerde. Kendisi içerde ama nasıl oluyorsa programları tam gaz devam ediyor. Her gün kendisine ait görüşler programdan kamuoyuyla paylaşılıyor. Kanalını takip eden biri için fazla bir değişiklik yok anlayacağınız, Altaylı’nın fiziksel olarak kamera önünde olmaması dışında.
Merak ediyorum. Nasıl oluyor bu? Telefonu, bilgisayarı yanında mı mesela? Her gün oradan yazılarını yazıp gönderiyor mu? Yahut avukatlar vasıtasıyla mı yazılar dışarıya çıkıyor? Eğer öyleyse her gün avukatlarıyla mı görüşüyor bu adam? Başka mahkumlar da bu şartlarda mı yatıyorlar içerde?
En son yazısında birinci katı 30 m2, ikinci katı 20 m2 olan iki katlı bir yerde kaldığını, kaldığı yerin birçok şehit ailesinin evinden daha iyi olduğunu söylemiş.
Orada kaç kişi kalıyorlar bilmiyorum. Ama bildiğim kadarıyla Türkiye’deki cezaevlerinde mahkumların birçoğu kalabalık koğuşlarda kalıyorlar. O mahkumlar da iki katlı yerlerde kalıp, dışarıdaki hayatlarına birkaç değişiklikle kaldıkları yerden devam edebiliyorlar mı acaba?
Onları bilmiyorum ama Altaylı ediyor! Anlaşılan, Türkiye’de hukuk önünde herkes eşit ama Altaylı gibi suçlular daha da eşit! Dışarda da, içerde de tekerlerine taş değmiyor ne hikmetse.
Adalet sistemimiz Yasemin Minguzzi’nin de altını çizdiği gibi suçluların şartlarını iyileştirmek için olanca gücüyle çabalıyor maalesef. Oysa yapılması gereken suçluyu değil mağduru korumak.