Bugün de Mustafa Karahasanoğlu’na çok ihtiyacımız var!
Bugün de Mustafa Karahasanoğlu’na çok ihtiyacımız var!
Ali Karahasanoğlu
28 Şubat günlerinde de Mustafa Karahasanoğlu var olmalıydı ama..
Kadere isyan yok. O anlama gelmemek kaydı ile söyleyelim.
Bugünlerde de Mustafa Karahasanoğlu hayatta olmalıydı..
Hem dünya genelinde dindar insanların gördükleri zulmü ifşa noktasında ona ihtiyaç var.
Hem de o zulme payandalık edenlerin deşifresi açısından onun gazeteciliğine ihtiyaç var..
28 Şubat sürecinde, nasıl ki korkusuz şekilde darbecilerin gerçek yüzü, akit’in manşetlerinde afişe ediliyor idiyse..
Bugün de.
Belki sadece İsrail denilerek değil..
O katliamlara imza atan İsrail’in komutanları tek tek, soykırımda katkısı olan her bir isim ferd ferd akit’in manşetlerinde kendilerini görüp, titreyeceklerdi..
28 Şubat’ın en netameli günlerinden birisinde, başörtü yasağını en acımasız şekilde uygulayan üniversite rektörlerinden birisi, alnı secdeli bir öğretim üyesi üzerinden ağabeyim Mustafa Karahasanoğlu’na haber göndermişti..
“Başörtü yasağını sadece benim üniversitem uygulamıyor ki. Niye sürekli beni haber yapıyorsunuz.”
Yasağın yanlışlığını biliyor..
Ama uygulamaya devam ediyor.
Uygularken de, akit’in manşetine çıkmamayı istiyor..
Cevap tabii net idi:
“Bizim kimse ile şahsi bir kavgamız yok. Keyfi yasağa son verirsiniz. akit’in manşetine de çıkmazsınız.”
Dün temel hak ve özgürlükler bağlamında dindar insanlarımızın sorunları vardı..
Bugün belki onlar büyük oranda çözülmüş olsa da.
Dindar insanlarımızın sorunları sürüyor.
Söyler misiniz, bir yandan elimiz kolumuz bağlı, Gazze’deki soykırımı seyretmek zorunda kalıyoruz” diye kendi kendimizi yerken.
Bir yandan da, Gazze’ye dayanışma mitinginden dönen bir kardeşimizin elindeki Kelime-i Tevhid bayrağı sebebi ile yüzüne yumruk atılıyor..
Dindar insanlarımız bunu sineye çektikleri gibi.
Bir utanmaz adam, halen tutuklu olan Fatih Altaylı, yumruk atan kişi överek, “Ellerine sağlık” diyebiliyor.
Bilmiyorum, Mustafa Karahasanoğlu hayatta olsa idi.
Rahmetli Hasan Karakaya ağabey hayatta olsaydı..
O “yumruk”tan sonra..
Hele hele o “eline sağlık” cümlesinden sonra..
Muhatapları hangi okkalı cevabı alırdı..
“Ellerine sağlık” 1,5 yıl önce idi..
Daha dün.. Tarih olarak da vereyim ki, kayıt düşülmüş olsun, 12 Ağustos 2025 tarihli Cumhuriyet gazetesinde..
“Şeriat sloganlı eylem” başlığı atılmıştı..
Düşünebiliyor musunuz..
“Ak Parti 23 yıldır iktidarda.. Dindar insanlar iktidarda olduğu halde, siz daha ne istiyorsunuz” diyenlerin, ülkeyi nasıl bir vesayet sistemi içinde ezdiklerini görebiliyor musunuz..
Kendileri çoluk çocuğa, ellerine taş vererek, o taşları polislere attırarak, diploma hırsızlığını savundukları yasadışı gösterilere getirirler.. Polise kezzap attıkları eylemlerde, küçücük çocukları kullanırlar.
Ama, Gazze’de çocukların hastanelerde katledildiği olayları kınamaya, çocuklarla birlikte gittiğimizde, “Çocuklar da vardı” diyerek, sanki illegal bir yere çocuklar götürülmüş gibi algı üzerine algı yapan sol medyanın, toplumu nasıl yönlendirdiğini bir defa daha görürken..
Gazzeli çocukların İsrail soykırımında öldürülmesini telin eden o mitingde, Bülent Arınç’ları, Hüseyin Çelik’leri biz görememiş isek.
Ama o Arınç’lar, o Çelik’ler, hırsızlığın kitabını yazmaya kalkan Ekrem İmamoğlu ve avanesinin yardımına koşmayı bizlere önerirken, bir de üstelik bize hakaret edebiliyorlarsa.
İşte bu cesaret.. Bu güç..
Solcuların yüz yıl önce, medya gücünü keşfedip, bunu kötü yolda kullanmalarının tecrübesinden gelmektedir.
Dindar insanlar, tabii ki yalanı savunmazlar. Hırsızlığı savunmazlar.
Ama solcuların hırsızlığı savunmalarındaki cesaretin onda biri, dindar insanlarda, hakkı savunma yolunda gösterilebilinse..
Bugün birçok alanda, çok daha ileri durumda olabileceğimiz de, bir gerçektir.
Mustafa Karahasanoğlu, “İmamın keçisinin çalınması”nı haber yapan Cumhuriyet gazetesinin, “İmam keçi çaldı” diye başlık atmasındaki utanmazlığı ifşa etmek, hakkı yazmak, doğru bilgi ile insanları kuşatmak için gazeteciliğin, dini hassasiyetleri olan insanlar için bir zorunluluk olduğuna inanmıştı..
Elektrik mühendisi idi. Mesleğini çok kısa bir süre yaptı..
“Dindarlara nasıl yardımcı olabilirim, hakkı nasıl tutar, kaldırırım” düşüncesi ile..
Belki bir elektrik mühendisi olarak da çok önemli işlere imza atabilirdi.Ama dindar insanların medya alanındaki yüz yıllık geri kalmışlığına son vermek için, tercihini medyadan yana kullandı..
Sandıktan çıkan neticelerin dahi, medya gücü ile tersyüz edildiğini gördü, medyasız iktidarın asla başarılı olamayacağını bilerek, bizlere de medya alanında başarılı olmak için gayret etmemizi sürekli tavsiye etti.
Bugün, 23 yıldır tek başına iktidar olan AK Parti, hâlâ üç tane sahtekar solcunun medya gücü ile itibarsızlaştırma operasyonlarına muhatap kalıyorsa..
Binbir yalan ile yapılan hizmetler, dindar insanların dahi gözünden kaçırılıp, üç tane soysuzun yalanları eşliğinde, ülke iflasın eşiğine gelmiş gibi algılar yapılabiliniyorsa,,
Bunların hepsinin arkasında, dine mesafeli kesimin, halktan alamadıkları desteği, sermaye ve medyadaki tecrübelerinden oluşan güçleri ile oluşturdukları, gerçeklerin tersyüz edildiği manşetlerin oluşturduğu havanın yattığından emin olabilirsiniz..
Kendi çocuklarımızı Kur’an kursuna gönderirken dahi, sadece 28 Şubat sürecinde değil..
Bugün dahi, Cumhuriyet gazetesinde, Sözcü gazetesinde manşete konuluyorsak..
İnsanlarımız bu sahtekarların diploma yolsuzluğunu bile savunduklarını görüyorlarsa..
Hep birlikte iç çekmeliyiz..
“Ah Ah. Mustafa Karahasanoğlu’nun gördüğü, dindar insanların medyadaki geç kalmışlığını, 30 yıl önce, 40 yıl önce büyüklerimiz görse ve bu alanda çalışmaya başlasalardı. Bugün sadece sandıktan çıkarak değil, medyada da dindar insanlarımız güçlü olabilseydi.. Her şey farklı olurdu.”
İsrail’in 6 gazeteciyi bombalı saldırıda öldürdüğü günün ertesinde, Cumhuriyet gazetesi, “Şeriat sloganlı eylem” başlığı ile İsrail’i kınayan Müslümanları hedef gösteriyorsa.
Bunların gazeteciliklerinin de, haberciliklerinin de iflas ettiğini söylememize bile gerek yok..
Gazeteciler cemiyeti, 6 gazetecinin bombalı saldırıda öldüğü gün, Türkiye’deki bir gazetecinin “ayağına batan diken” haber olabiliyorsa, üstelik bunun sorumlusunun siyasi iktidar olduğu söylenebiliyorsa..
Sandıktan çıkma ile hakkın hakim olamayacağı gerçeği çok net olarak karşımızda duruyor demektir.