Bin tane hukukçu getirin, bir tanesi doğru der mi?
Onlar Osman Kavala üzerinden algı oluştursunlar..
Selahattin Demirtaş ile kahvaltı hazırlığı yaparken, “Siz HDP’ye bakanlık teklifi edin, biz şöyle bir nabız yoklayalım. Bakalım kaç il başkanı istifa edecek, görelim, ona göre yol alalım” derken.. Milliyetçilik iddialarını, ülkücülük iddialarını unutup, Apo’nun heykelini dikme sözü veren Selahattin Demirtaş’ın tahliye olmasını isteyebilsinler..
Kavala’nın da, Demirtaş’ın da haksız yere cezaevinde olduğunu ileri sürsünler..
Kavala’da da, Demirtaş’da da..
Bin hukukçuya sorun..
“Tutuklu mu sürsün, tutuksuz mu?” diye..
En azından söylüyorum..
Yarı yarıya fikir ayrılığı çıkar..
Kimi “tutuklu yargılanmalı” der, kimi “Tutuksuz yargılanmalı”der. Kimi “yargılamayı bu kadar uzatmaya da gerek yok, suçları çoktan sabit, cezanın da bir an önce verilmesi gerekir” der..
Ama..
İddialı olarak söylüyorum..
Dün İstinaf’a taşıdığımız akit aleyhinde verilen kararı bin hukukçuya gösterin..
999’u, “Bu karar yanlış” der..
Bini de diyemedim..
Çünkü binincisinin; zaten kararı veren Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimesi Hilal Hazinedaroğlu olabileceğini düşündüm de, bir tane istisna koydum..
Birileri, “AK Parti yargısı” desin..
“Yargı, Erdoğan’ın iki dudağı arasında” desin..
“Ülkede diktatörlük var, yargı da diktatörlüğün elinde” desin..
Buyrun somut örnek..
Külliye’deki 4,600 TL’lik bir masayı, 240 bin TL olarak göstermeye çalışan, Ankara Mimarlar Odası Başkanı Tezcan Karakuş Candan, 2015 yılında rahmetli Hasan Karakaya ağabeyin eleştirilerine muhatap olmuş.
Yalanı atmış.
Cevabını da rahmetli Hasan ağabeyden almış..
İftirası tescillenmiş insan, ne yapar?
Normalde susar, eleştirileri de sineye çeker..
Ülkede diktatörlük var ya..
Ülkede yargı, diktatörün elinde ya..
İftirayı atan, diktatör dediği kişiye, “240 bin TL’yi bir masaya verdin” diye iftira edip, masanın değerinin 4.600 TL olduğunu gizleyen mimar..
Mahkemeye koşuyor..
Mahkeme, 2016 yılı sonunda, akit gazetesi imtiyaz sahibini 6 bin TL tazminata hükmediyor.
Hasan Karakaya, dava sırasında vefat ettiği ve mirasçıları, davaya dahil edilmediği için, onun hakkındaki davayı ise reddediyor.
Davacı kararı beğeniyor. İstinaf etmiyor.
Akit gazetesi imtiyaz sahibi kararı istinafa götürüyor..
Dakika bir, gol bir:
Sanki davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı varmış gibi.
Davacının bir itirazı, bir talebi yok iken..
“Hasan Karakaya’nın mirasçılarının davaya katılmaları sağlanmalı idi” diye kararı bozuyor..
Durun, burdaki sakatlığı sormayacağım..
Skandala daha yeni geliyoruz..
Yerel mahkeme kararı alıyor, Hasan Karakaya mirasçılarına davayı yöneltip, sonunda ne karar veriyor, biliyor musunuz?
Bingoo.
Önceki kararı beğenmeyip, 6 bin TL tazminatı istinafa götürmüştük..
Şimdi 9. Asliye’ye yeni gelen hakimemiz, tazminat miktarını 10 bin TL’ye çıkararak kararı veriyor..
Düşünebiliyor musunuz..
Hakaret edilen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan.
Ne hakareti, iftira edilen..
Davacı, iftirayı atan kişi..
Davalı, 40 yıllık gazeteci..
O gazeteci vefat edince, onun eşi ve çocukları..
Önceki karar 6 bin TL iken.. Davacı bu tazminatı yeterli görüp, karara itiraz etmemiş iken..
Şimdi tazminat 10 bin TL’ye çıkarılıyor, Hakime Hilal hanım tarafından..
Buyursun, bin tane hukukçudan bir tanesi “Evet bu mümkündür..” desin..
Siyaseten değil..
Hukuken..
Mümkün değil..
Ama mümkün kılıyorlar..
Yeter ki, Erdoğan düşmanları davacı konumunda olsun..
Erdoğan’ı yalnız bırakmamak isteyenler, davalı sandalyesinde olsun..
Ve, o Tezcan Karakuş, tesadüf müdür, nedir bilmiyorum..
Biz ikinci kararı istinafa götürürken.
Yine rahmetli Hasan Abinin taa 7 yıl önce yazdığı yazılarda ifşa edilen, “Bankamatik memur”luğu sebebi ile, daha yeni memuriyetten ihraç ediliyor..
İhraç edilmesi üzerine de basın toplantısı düzenliyor.
Cesarete bakın..
Organize birlikteliğe bakın..
Hem suçlu, hem güçlü pozisyona, hem hukuku paspas edip hem de başkalarını hukuksuzlukla suçlamaya bakın.
Tezcan hanım konuşuyor:
“Çok sayıda insan aradı. Ama bugün, ülkenin Cumhurbaşkanı aradı, üzüntülerini iletti. Tabii Recep Tayyip Erdoğan değildi. O, bizim ülkemizin Cumhurbaşkanı olamadı hiç. Ahmet Necdet Sezer aradı. Bir dönem Cumhurbaşkanlığı yapmış Ahmet Necdet Sezer, bana ‘geçmiş olsun’ dileklerini iletti ve yargıdan döneceğini ifade etti.”
Eeee. Adam biliyor. Nasıl ki “4,600 TL‘lik masaya 240 bin TL deyip, bir de utanmadan dava açıp, o davayı da lehimize sonuçlandırdık. Yetinmedik, 6 bin idi, tazminatı 10 bin TL’ye çıkardık.. Şimdi senin bankamatik memurluğun sebebi ile verilen ihraç kararını da, biz bozduracağız” diyor, önceki cumhurbaşkanı Necdet Sezer..
Ama diktatörlükle suçlanan, yargıya karıştığı iftirasına muhatap olan, hakimleri istediği gibi istediği yere atadığı söylenen kim?
Tayyip Erdoğan.. Türkiye’de hukuk işte bu..
Bankamatik memuru savunan başörtü yasakçısı laikçi cumhurbaşkanları dürüst olarak takdim ediliyor..
Gecesini gündüzüne katarak çalıştığı halde, iftira üzerine iftiraya muhatap olan cumhurbaşkanları ise, diktatör olmakla suçlanıyor..
Çağrımı yeniliyorum..
Adalet Bakanlığı’ndan HSK’ya, tüm yetkilileri göreve davet ediyorum..
Kimse benden şikayet dilekçesi beklemesin..
Skandal ortada..
Hukuku paspas edenler ortada..
Erdoğan düşmanlığı yapanlara, istemeyi bilmedikleri ve hakketmedikleri tazminatı “Al al.. Sana haktır” diyerek verenler.. Usuli müktesep hakka rağmen, önceki kararı da aşan tazminatlarla sırf Erdoğan düşmanı olduğunu gördükleri için, kişileri ödüllendirenler ortada..
Erdoğan’ı savunduğu için, gazetecileri bırakın, onların eşlerini, çocuklarını bile taciz etmeye kalkanlar ortada..
Bundan sonrası; yani masa altından iş kotaranları bulup ortaya çıkarma görevi, anayasal kurumlara kalmış..
Tekrar ediyorum: “Bin tane hukukçudan, bir tanesi; bu hukukçu solcu olabilir, ateist olabilir, akit düşmanı olabilir.. Bana çıksın, ‘Davacı ilk karara itiraz etmediği halde, tazminatın 6 binden 10 bine çıkması, normaldir!’ desin.. Biz de kafalarımızı, duvarlara vuralım!”