• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Karahasanoğlu
Ali Karahasanoğlu
TÜM YAZILARI

Ağabeyim Mustafa Karahasanoğlu’nun ölüm yıldönümünde!

13 Ağustos 2023
A


Ali Karahasanoğlu İletişim: [email protected]

Bir yıl geçti..

Ağabeyim Mustafa Karahasanoğlu’nu toprağa vereli, tam bir yıl oldu..

Türkiye’deki müslümanlar, yiğit bir insanı, cesur bir gazeteciyi kaybedeli, bir yıl oldu..

O bir yıl içinde, İsveç’te, Danimarka’da, İslam’a yönelik saygısızlıklar yaşandığı her olayda, aklıma ağabeyim gelir..

“Kur’an’a yönelik böyle bir saygısızlık karşısında, o hayatta olsaydı, nasıl bir manşet atardı” diye hep düşünürüm..

Mümkün değil, İslam’a yönelik o saygısızlıklara, yapanların kuduracakları sertlikte cevaplar verirdi..

Sergiledikleri saygısızlığı, yaptıklarına yapacaklarına pişman olacakları sertlikte karşılık verirdi..

Almanya’da, İçişleri Bakanı Otto Schily’nin koluna Nazi işareti basılması ile birlikte, Almanya ayaklanmıştı..

Almanya baskımızı sonlandırdılar..

Evet, Almanya’da baskımız bitti ama..

Almanya’nın, nasıl bir hukuk anlayışına sahip olduğu, bu örnekle bize ispatlanmış oldu..

Yumoşluğu hiç sevmezdi.

Müslümanların eziklik kompleksine girmesine, asla tahammül etmezdi..

Atılacak bir manşetin, hukuki açıdan bir sıkıntısı var mı diye sorduğunda..

“Şu açıdan bir tazminat davası açılabilir. Ceza davası olarak da, şunlar olabilir” diye görüş açıkladığımda..

Beni kırmak için değil..

Hedefimizin çok daha büyük olması gerektiğin göstermek, daha azimli olmak, daha fazlasını başarmaya teşvik etmek için, “Sizin gibi kof hukukçular olursa.. İnanan insanların hakkını savunduğumuz için, dava da açarlar, mahkum da ederler.. Biz kendi ülkemizde parya mıyız. Ne açıyorlarsa açsınlar.. Bizim bu netlikte ve sertlikte manşeti atmamız boynumuzun borcudur” der.. 

Yayın Kurulu’ndan çıkan manşeti, sayfaya yerleştirilirken başında bizzat durarak eşlik ederdi..

Dava açıldığında mı?..

“Solcular kadar da mı olamayacağız. Adamların ahiret inançları bile yok, bak neler yapıyorlar.. Bizim fazladan ahiret inancımız var, çok daha cesur olmamız gerekmez mi” derdi..

“Başarılamayacak iş yoktur, başaramayacak adamlar vardır..” derdi..

Dergi çıkarma kararı verildiğinde, “Nasıl yapabiliriz.. Bizim arkamızda bir holding, bir cemaat, bir siyasi parti yok ki” dediğimde..

Sen açılacak davaları organize et, profesyonel anlamda avukat tutma ihtiyacı gösterecek eksiklik yaşatma, gazetecilik yönünü, işin ekonomik yönünü düşünme..” der, azimle işe koyulurdu..

Dergide de böyle olmuştur.

Günlük gazeteye geçişte de..

Televizyonun kuruluşunda da..

Büyük ekonomik imkanları olduğu için değil..

Gazeteciliğin nasıl yapılacağını çok iyi bildiği için, böyle söylerdi..

Makam aracı, makam koltuğu, özel şoför, gibi kompleksleri olmadığı için, gerektiğinde gazetenin filmlerini matbaaya götürmek için, bizzat kendisi direksiyona geçip, yola koyulmayı göze aldığı için, kendisine ve yayın ekibine güveniyordu..

Gazetenin baskıya girme vakti geldiğinde, henüz işler daha tamamlanmamış ise, bizzat haberleri sayfaya yerleştirip, “İlk baskı böyle gitsin. Siz sonraki baskılara, daha güzelini gönderirsiniz” şeklinde pratik zekası ve pratik hareket tarzına güvendiği için dergiye de, gazeteye de, televizyonun kuruluşuna da, hiç düşünmeden, zamanı geldiğinde adımını atmıştı..

Milli Gazete’de genel yayın yönetmeni olduğunda, hızlı hareket ettiği, merdivenleri ikişer ikişer çıktığı için, “Bundan genel yayın yönetmeni olmaz. Genel yayın yönetmeni kendisini biraz ağırdan satmalı” eleştirileri geldiğinde, hiç tınlamamış, bildiği yoldan yürümeye devam etmişti..

Bugünkü genç bürokratların, siyasetçilerin, bu mütevazı hayat örneklerine ne kadar çok ihtiyaçları var..

Bir okula müdür olan, bir kuruma genel müdür olarak atananların, özel şirketlerdekini boşverin, vakıf statüsündeki kurumlarda şu göreve-bu göreve getirilen nice kişilerin, işe makam odasını sıfırdan değiştirmekle başladıklarına defalarca şahit olmuşumdur..

Bir bakanlıkta şu göreve bu göreve getirilen isimlerin, hatta özeleştiri yapalım; şu müftülükte bu camide göreve getirilenlerin, önce lojmanlarını sıfırdan değiştirdikleri rezaletleri ile karşılaştığımda, sayıları az da olsa, özel veya resmi görevlerinde mütevazılıktan asla ödün vermeyen ağabeyim gibi isimlerin hayatlarının ön plana çıkarılması gerekliliğini hep düşünmüşümdür..

Ahirete neyi götürebiliyoruz ki?

Makam odasını mı?

Makam aracını mı? 

Özel şoförü mü?

Merdivenleri birer birer ve ayrıca onu da ağır ağır çıktığımız için, ahirette bize ayrıcalık mı tanınacak?

Ağabeyimin bir özelliği de, dine saygısızlık yapanlara ne kadar şedit ise, dindar insanlara da, o denli müşfik olunması gerektiğini söyler ve hayatında da bunu gösterirdi..

Dindar insanlar arasında bir ihtilaf olduğunda, muhabir arkadaşlar kendiliklerinde bir haber hazırlayıp getirdiklerinde, “Yangına benzinle gitmeyelim.. Belki bizim de bu haberimizle, aradaki ihtilaf daha da büyür. Vebal altında kalırız” der, o ihtilafın çözümü için de, bizzat uğraş verdiği olurdu..

Vefa duygusu, imrenilecek boyutta idi..

Vefatından sonra, “ben devam ettirebilir miyim acaba” diye düşündü isem de..

Yapamadım..

Başaramadım..

Her Cuma günü, Cuma namazı öncesinde aksatmadığı bir adeti vardı.. 

Gazeteye katkısı olan, siyaset yaptığı dönemde birlikte çalıştığı, meslek hayatında bir arada bulunduğu özellikle kendisinden yaşça büyükleri, yaş farkı gözetmeksizin de hasta olanları arar, hal hatır sorardı..

Başı ne kadar dertte olursa olsun..

Aybaşı gelmiş, maaşları tedarik edip, çalışan hiç kimseyi mağdur etmeyecek şekilde, ayın hemen başında ödemenin yapılması için yaşadığı yoğunlukta da olsa..

Dava üstüne dava bombardımanına tutulduğumuz dönemlerde de olsa..

Cuma günü, hastaları ve birlikte çalıştığı büyüklerini arama adetini hiç sektirmemişti..

Cesurdu, korkusuzdu, vefalı idi, inananların yüzakı olmak için samimi bir mücadelesi vardı..

Her şeyin başı, “samimiyettir.. Samimiyetinizi gördüğünüzde, sizi yıkmaya gelen düşmanlarınız bile vazgeçer” der, bu samimiyeti her daim hayatında yaşardı..

Allah rahmet eylesin..

Allah mekanını cennet kılsın..

Bizler şahitiz..

Sizlerden de bir Fatiha dileği ile..

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

İbrahim Atalay

Allah rahmet etsin. 1988 yılından beri süren nafaka konusunda Mustafa ağabeyimizin bir görüşü varmı idi acaba. Bu kadar mücadele eden merhumun evli kadınları süresiz nafaka ile fuhuş sektörüne gönderen yasadan habersiz olamaz. Saygılarımla.

Mustafa Bayrak

Aslan yürekli Mustafa ağabeyimizin ahirete irtihalinin yıl dönümünde yine duygulandım hüzünledim. Akşam haberlerinden sonra akit tv de programı izleyince birsürü geçmiş olayları da hatırladım. Allah (cc), rahmet eylesin. mekanını cennet, makamını Alii eylesin. Selam ve dua ile.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23