Macron Afrika’da beklediğini buldu
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bu ayın başında dört Afrika ülkesini kapsayan ve dört gün süren bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaretle ilgili muhtelif değerlendirmeler ve yorumlar yapıldı. Yorumlarda genellikle onun Afrika’da umduğunu veya beklediğini bulamadığına dikkat çekildi. Bizim kanaatimize göre o Afrika’da aslında beklediğini buldu ama istediğini bulamadı.
Macron’un böyle bir ziyaret planlamasının sebebi zaten son dönemde Fransa’nın Afrika’da etki gücünü sürekli kaybetmesiydi. O yüzden bir bakıma, durum düzeltmesi yapmak ve Fransa’nın konumunu yeniden güçlendirmek için bazı bağlantılar kurmak amacıyla böyle bir çıkartma yapma ihtiyacı duymuştu. Yani ifade yerindeyse bir diplomatik restorasyon gerçekleştirmek istiyordu. Ama bu girişiminin başarılı olacağı konusunda çok da ümitvar değildi. Bunu ziyaret öncesinde yaptığı bazı açıklamalarda biraz üstü kapalı da olsa ima etmeye çalışmıştı. Bir bakıma vatandaşlarına, “Gidiyorum, ama eli boş dönersem çok da bana kızmayın; elimden gelen bu!” diye mesaj vermek istemişti. Yani beklentisi elde ettiğinden çok da fazla değildi ama istediği bazı oyunlar çevirerek ve pazarlıklar yaparak daha fazlasını elde etmekti. Ne var ki istediği gerçekleşmedi.
Yorumlarda dikkat çeken bir vurgu Fransa’nın Afrika’ya hâlâ tepeden baktığı ve Afrika ülkelerini küçümsediği hususu idi. Bu biraz Fransız sömürgeciliğinin karakteristik yapısından ve bir türlü terk edemediği, kökleşmiş zihniyetinden kaynaklanmaktadır. Bugün artık Afrika ülkeleriyle ortak zeminde buluşması ve karşılıklı işbirliğine dayalı ittifak kurması gerektiğini bir türlü içine sindiremiyor. Geçmişte olduğu gibi onlara talimat vermeye gittiğini, her zamanki gibi bugün de onların kendisine avuçlarını açmış para dilendiklerini, istediklerini elde edebilmeleri için karşılığında uluslararası platformda da sürekli Fransa’nın yanında tavır takınmaları gerektiğini, bu arada eğitimde Fransızcayı yaygınlaştırma ve Fransız kültürünü yerleştirmede herhangi bir gevşeklik göstermemeleri konusunda hatırlatmalarda bulunabileceğini düşünüyor.
Ama bugün her ne kadar henüz yeterince belini doğrultmuş ve kendi ayaklarının üstüne durabilecek düzeye gelmiş olmasa da karşısında, dün Fransa’nın kolayca talimat verdiği, yerine göre asker gönderdiği, herhangi bir yönetimin serkeşlik etmesi durumunda içeriden fitne çıkararak karıştırdığı veya darbe planlayarak iktidarı değiştirebildiği Afrika’dan farklı bir coğrafya parçası var.
Afrika artık dünyadaki tüm etkili güçlerin ilgi odağında yer alıyor. Çin bu kıtanın her tarafına yatırımlar yapabilmek için cazibeli teklifleriyle kapıları çalıyor. Rusya askeri alandaki tecrübelerini ve Wagner’ini pazarlamak için muhtelif iç sorunlarla ve gerilla örgütleriyle uğraşan Afrika ülkelerine paketler sunuyor. İşgalci siyonist rejim Amerikan emperyalizminden aldığı desteği Afrika’da bir referans olarak kullanmak suretiyle ülkelerle köprüler inşa etmeye çalışıyor. Geçmişte Afrika’yı büyük ölçüde Avrupa ve İsrail’e terk etmeyi tercih eden ABD bile bugün artık buradaki ülkelerle ilişkilerini daha güçlü ve etkili hale getirmek için ataklar yapıyor, liderleriyle zirveler düzenliyor. Şimdilik bir bölgesel güç olarak etkisini ortaya koyan ve yeni projelerle uluslararası piyasada etkisini artırmak için çalışan Türkiye’nin de Afrika’da önemli iktisadi ve diplomatik atakları var. Nükleer teknolojiyi kullanmak istemesinden dolayı ambargoya maruz bırakılan İran da Afrika’yı ihmal etmiyor. Arap dünyası da yeni süreçte bu kıtada etki gücünü artırmayı hedefliyor.
Dünya genelinde bu kadar farklı çevrenin ve gücün ilgisine mazhar olan Afrika da sahip olduğu konumu ve stratejik önemi artık keşfetmiş durumda ve bunu, küresel alandaki rekabeti kendi yararına değerlendirmede kullanabileceğini düşünüyor. O yüzden Macron’un artık talimat vermek amacıyla değil de ortak zeminde buluşarak projeler sunmak amacıyla kendilerini ziyaret etmesini istiyorlar. Fransa’yı rahatsız eden de bu.