Milli Takım’la sevindik, sporun misyonerleriyle üzülmeyelim!..
Ne spor ne de futbolu hayatın ayrılmaz bir parçası olarak, gündelik koşuşturmasının her aşamasında görmekteyiz. Siz ne kadar uzak kalmak isteseniz de, sporu kötü niyetine araç olarak kullanan batı (Haçlı ve Siyonist) anlayış, ülkelerin en ücra köşesinde dahi vazifelerini sürdürmekteler. Çok değil dört gün önce Koç’un başkanlığını yaptığı Fenerbahçe’den (ne alakaysa) İstanbul Sözleşmesi’ne itiraz geldi. İki gün önce ise A Milli Futbol Takımımızın 2020 FIFA Dünya Kupası Elemelerinde 4-2’lik Hollanda başarısı vardı. Yine bu zaman zarfında Kadın Voleybolundaki başarı olarak yansıtılan sonuçlar, sporcuların fotoğrafları yazılı ve görsel medyaya servis yapılıyor. İşte burada durup, soluklanıp düşündükten sonra şu fikre vardık; ‘Spor araç edinilecek kadar değerli, amaç edinilecek kadar da değersizdir.’Bu ifadenin ne manaya geldiğini her defasında bu satırlarda paylaştık. Sonuca gitme adına, zaman zaman tekrara düşmek zorunda kalıyoruz…
Hangi spor dalı olursa olsun, eğer siz sporu insan veya toplumlara yarar sağlama amacıyla yapıyorsanız, sorun yok! Eğer bunun tersi, adı spor da olsa, yapılan iş iyi niyet taşımıyorsa işte orada ‘DUR’ demek gerekiyor! Problemin başlangıç noktası için sadece (daha öce bu satırlarda paylaştığımızdan, belki tekrara girecek ama) birkaç başlık vermek istiyoruz. Yıl 2002; Bir dönem Fenerbahçe ve Galatasaray’da forma giyen İsrailli oyuncu Revivo Türkiye’ye geldiğinde bir röportajında ‘Ben Şaron’un sahadaki elçisiyim’ dedi. Corriere della Sera gazetesinde ise ‘Ariel Şaron, Revivo’nun büyük popülerliğini keşfetti ve onu diplomatik anahtar olarak kullanmaya karar verdi’ yorumu yer alıyordu… Amerika’nın Kuzey Irak’ı işgalinden sonra, Real Madrid’in 2015 yılında Kuzey Irak’ta futbol okulu açma düşüncesi, yapılacak eylem planını, dahası misyonerlik hareketini o kadar net ortaya koyuyor ki! Savaş topraklarında böyle bir organizasyon düzenlenmesi hakkında, insan sormadan edemiyor; ‘Real Madrid’in savaş bölgesinde futbol okulu açması, hangi düşünceyi temsil edebilir ki?’ Bu sorunun cevabı, şimdi vereceğimiz bir başka Kızılhaç örneğinde daha net anlaşılacağını umuyorum. Birleşmiş Milletler aracığıyla, İsrail’in ablukası altındaki Filistin topraklarında Kızılhaç’ın ampute futbol okulları açması, tıpkı Real Madrid’in Kuzey Irak’ta olma planı gibi tesadüf olmasa gerek. Uluslararası Kızılhaç Komitesi tarafından düzenlenen turnuvayla ilgili ‘Sporun engelli oyuncuların yaşadığı psikolojik sorunları aşmasına yardımcı oluyor’ ifadeleri kullanılıyor. Bölgeyi savaş alanına çeviren de, sonrasında sözde yara sarmak isteyen de aynı anlayış… İşte batı anlayışının özü bu…
Kadın Voleybol takımlarının (Vakıfbank/Sistem9 Yeşilyurt) aldığı müsabaka neticeleri bize, A Milli Kadın Voleybol Takımı Başantrenörü Giovanni Guidetti ile Fenebahçe Opet’in milli voleybolcusu Bahar Toksoy’un, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) dahilinde ‘Türkiye Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Savunucuları’ ilan edilmelerini hatırlattı. Voleybol Basın sözcüsünün ‘Guidetti ile 4 yıl daha çalışmak istiyoruz’ açıklaması, bir o kadar düşündürücü. 2013 yılında hayatlarını birleştiren çiftlerden Bahar Aksoy ‘Bahar Toksoy Guidetti Akademi’de birçok kız çocuğuna voleybol aşılıyoruz’ derken, Türkiye Voleybol Kadın Milli Takımı antrenörü Giovanni Guidetti ise ‘Ben Türkiye’de sadece voleybol için değil, bu tarz önemli projeleri sürdürmek için de kalmak istiyorum…’ diyordu. Tüm bu yaşananlardan anlaşılıyor ki, misyonerlerin içerisinde cirit attığı ‘Futbol sadece futbol olmadığı gibi, spor da sadece spor değil.’ İlgili ve yetkililere bir kez daha duyurulur, vesselam…