• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Yeni müfredata ilişkin eleştirileri sizin için derledik! Müfredatın özü yerli ve milli olmalı

Milli Eğitim Bakanlığı’nın tüm öğretim kademelerindeki zorunlu derslere yönelik hazırladığı ve "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" adını verdiği yeni müfredat taslağına yönelik yapısal eleştiriler sürüyor.

8 Yorum
Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Ediz Sözüer

Uygulama planımız, âdeta bugün yaşananları önceden görmüş gibi konuşmuş! İbret alacak ve ders çıkaracak olanlara önemle arz edip hatırlatıyoruz. İşte buyrun: Eğitimde gerekli olan müspet dönüşümün nasıl hayata gerçekleştirilebileceği konusuyla ilgili soru tarzındaki çarpıcı tespitimiz ve arkasından gelen ve teklif ettiğimiz program özelliklerinin sıralanan maddelerinde yer alan bazı cümleler, âdeta bugünü önceden görmüş gibi konuşmuş. Aşağıya aktarıyoruz: Eğitimde gerekli olan müspet dönüşümün nasıl hayata gerçekleştirilebileceği hakkındaki, pratik ve beklemeden hayata geçirilebilir uygulama planının tam metninin adresi: https://www.facebook.com/share/p/H8iS1M8mfJbDWd5P/?mibextid=oFDknk “Hangisi daha gerçekçidir acaba diye soruyoruz. Mevcut müfredat paralelinde çok sayıda kitabı uzun zamanda, çok zahmetle ve fakat az faydayla ve esas maksada ulaştırmayacak düşük bir verim ile ortaya çıkarmaya çalışmak mı? Veya MÜFREDAT VE MEVZUAT ENGELLERİYLE VE TOPLUMSAL TEPKİLERLE MÜCADELE ETMEK GİBİ DAHA DA ZORLU BİR YOLU TERCİH ETMEK Mİ? (ki bu engeller aşılsa bile başka bir dersin kitabında iman hakikatlerine sınırlı yer ayrılabilir, bu da imanı tahkike çıkartmaya yetmez, bu yol burada yine tıkanıyor) Yoksa BU FAYDASI AZ, GERÇEKLEŞTİRİLMESİ ÇOK DAHA ZOR VE ZAMAN ALICI YOLLAR yerine, esas maksadı tam karşılayacak kabiliyette bir çalışmayı nokta hedef olarak belirleyip, önceliği buna vererek, herhangi bir mevzuat ve müfredat değişikliği şartına da bağlı olmadan, tercihe bağlı olarak okutulacak bir eğitim programı olarak kabul ettirmeye çalışmak mı daha gerçekçidir? HANGİSİ DAHA ETKİLİ VE ÇABUK ULAŞILABİLİR BİR ALTERNATİF olarak görünüyor?” Evet, gerçekten de toplumdaki bu büyük ve artık ertelenme ve gecikme lüksü bulunmayan zorunlu ihtiyaç yani iman hakikatlerinin detaylı bir içerikle, sağlam bir mantık kurgusuyla, delile ve araştırmaya dayalı (tahkikî) olarak ders verilmesi ihtiyacı en çabuk, en kolay ve en etkili ve sonuç verecek bir şekilde bağımsız bir eğitim programı ile karşılanabilir. * Bu alternatifte HERHANGİ BİR MEVZUAT, MÜFREDAT DEĞİŞİKLİĞİ ŞART OLMADIĞI gibi, mevcutta okutulmakta olan kitapların yerini alması gibi bir gereklilik ve bu yönde bir sıkıntı ve zorluk da olmayacaktır. * Beklemeye ve ertelemeye gerek kalmadan, çabuk ve hızlı bir şekilde uygulanabilir ve hayata geçirilebilir. TOPLUMSAL TEPKİ ALMAZ. MEVZUAT, MÜFREDAT DEĞİŞİKLİĞİ GEREKTİRMEZ. .... Biz müfredatta olmayan ve fakat çok gerekli ve önemli yeni bir eğitim içeriği teklif ediyoruz. Bu eğitim içeriğinin ise, isteğe bağlı olarak katılım sağlanabilecek görsel destekli bir eğitim programıyla verilmesi ve eğitim kitabının okutulması fazlasıyla yeterli olacaktır ve maksadı karşılayacaktır. Zaten din dersinin zorunlu tutulması ve sınav/puan sistemine tâbi olması HEM ÖĞRENCİLER HEM DE TOPLUMSAL TEPKİLER AÇISINDAN ÇOK DOĞRU VE VERİMLİ OLMUYOR.
  • 1 Yıl Önce

Abdullah

Maarifin Sesi ANKARA HAFİF YAĞMURLU 20°C Okumak haddini bilmektir had bildirmek değil! Maarifin Sesi Ana Sayfa Yazarlar Gündem Genel Eğitim Röportajlar Kitap İlk On Foto Galeri Hakkımızda Yasal Uyarı Prof. Dr. Fevzi KARADEMİR Prof. Dr. Fevzi KARADEMİR İlk Düğme Yanlış İliklenince… Anasayfa » Eğitim » İlk Düğme Yanlış İliklenince… Eğitim Eğitim Foto Galeri Genel Genel Gündem Köşe Yazıları Kültür Öğrenci Öğretmen Sağlık Teknoloji Üniversiteler09.03.2023 00:051778 ABONE OL Bir asırdan fazladır eğitimde iki yakamız bir araya gelmiyor. Masum melekler halinde okula ilk adımlarını atan yavrularımız, büyüdükçe daha karamsar, daha hırçın bir hal alıyor. Eğitim yolculuğu, kemale doğru bir seyir izlemiyor. İlim, hilim ve vakara vasıtalık etmiyor. Topluma ışık saçması gereken ilim yuvalarımızın kapılarında güvenlik güçleri nöbet tutuyor. İktidar, bakan, program değişiklikleri; konferanslar, paneller, sempozyumlar durumun ıslahına yetmiyor. Bize göre bu sorun, eğitimin odağındaki varlığın, yani insanın yanlış veya eksik tanımlanmasından kaynaklanıyor. Zira insan nasıl tanımlanırsa ona göre konumlandırılır. Nasıl konumlandırılırsa ona göre ihtiyaçları belirlenir ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda eğitilir. İnsanı, parçası olduğu evren kompozisyonundan bağımsız tanımlamak mümkün olmadığına göre insanın tanımını ve onun için biçilen eğitim modelinin kodlarını ise toplumların ontolojik gerçeklik karşısındaki tavırları, yani hayat felsefeleri belirliyor. Toplumumuz insanı nasıl tanımlıyor? Tesadüfen dünya yüzüne gelmiş, belirsiz ama yakın bir gelecekte yokluğa karışacak; kısacık var oluş gayesi içgüdüsel bir kısım hazlarını tatmin etmek olan, düşünen bir hayvan mı? Yoksa sonsuz bir kudret ve hikmet sahibi tarafından özel olarak seçilip dünya menziline gönderilmiş, dünyada bulunma amacı tekmil ve tekâmül, kendisini var eden Sanatkârının huzuruna layık bir keyfiyet kazanmak olan manevi bir sultan mıdır? Hâlihazırda bu sorular karşısında topyekûn milli bir duruştan söz etmek güçtür. Toplumumuzda insanın seçkin bir ebediyet yolcusu olduğunu savunanların yanında, onu tesadüfi (tabiat eseri, kendiliğinden olmuş), tek dünyalı bir varlık olarak tanımlayanlar da vardır. Yine bu ikisinin karışımı oksimoron bakışlar da az değildir. Ülkemizin eğitim paradigmasında insan nasıl konumlandırılıyor? Başında millî sıfatı bulunsa da eğitim sistemimiz, seküler Batı düşüncesi temelinde şekillendirilmiş, eğitim süreçleri modellenirken insan bir ebediyet yolcusu olarak değil, tek dünyalı bir varlık olarak konumlandırılmıştır. Aslında yaklaşık bir asırdır eğitim sürecinde adı konmamış zımni bir ateizm veya deizmin hüküm sürdüğünü söylemek de mümkündür. Okullarda dini birtakım konuların kültürel değerler çerçevesinde işlenmesi, sağ iktidarların yer yer eğitim programlarında kısmi değişiklikler yapması bu gerçeği değiştirmemektedir. Zira öğrenciler türlü dersler vasıtası ile evren kitabının satır aralarında dolaştırılırken harfler kâtipsiz, sanatlar sanatkârsız bir şekilde öğretilmektedir. Hâl böyle olunca malumat, marifete; marifet, muhabbete dönüşmüyor. Bu sürecin neticesinde yığınla malumatı olan, ancak kendisinin kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini, bu dünyada niçin bulunduğunu bilmeyen, merak da etmeyen, nihayetinde hastalık, yaşlılık ve ölüm gibi acı(tıcı) hakikatler karşısında varoluşsal bunalımlara dûçar olan bireyler türüyor. Hasılı; Allah, peygamber, ahiret gibi hayatı kuşatıcı kavramlar ya hakikattir ya değildir. Bu kavramlara, varmış gibi inanmak; ancak onlar yokmuş gibi yaşamak büyük bir çelişkidir, insanı ikircikli kılar, arafta bırakır. Arafta kalanlar tutunamaz, ne kendine ne başkasına yar olur. İnsan fıtratını göz ardı ederek onun var oluş gayesini; ne kadar başarı, o kadar para; ne kadar para, o kadar güç ve şöhret; ne kadar güç ve şöhret o kadar haz ve mutluluk şeklinde formüle edenler, eğitimlerini bu hedeflere göre programlayanlar, bugün büyük bir hüsran içindedir. Performans odaklı, tek dünyalı programlarla başarıya ulaşmış, ancak bu çetin yolculukta insaniyetini yitirmiş, haz kölesi erdemsiz canavar(cık)ların hızla artması akıl ve vicdan erbabını ürkütüyor. Durumun vahametini görmek ve anlamak için Yorgunluk Toplumu yazarı Byung-Chul Han ve Bitik Erkekler’in yazarı Philip Zimbardo’nun sözlerine birazcık kulak vermek yeterli olacaktır. Konuyu, Nursi’nin yaklaşık bir asır önce yaptığı şu tespit ile bağlayalım: “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.” (Münâzarat). Ebediyet yolcusu olan insanı ahsen-i takvim sırrına göre yetiştirmeyi esas alan bir eğitim programımızın vücut bulması temennisi ile…
  • 1 Yıl Önce

Ibrahim

Çocukları ve gençleri eğitimli köleler haline getiren kapitalist eğitim sistemi değil, milli ve ehli sünnete uygun bir Milli Eğitim oluşturulmalı. Materyalist gençlik kafir batılılar için hazır kıtalardır. Manevi ve milli bir gençlik ülkesine sahip çıkar. 
  • 1 Yıl Önce

Ysr

Adabı muaşeret müfredat a girmeli
  • 1 Yıl Önce

aslan

bir vatandaş olarak yukarıda derlenmiş olan eleştiri ve isteklere tamamiyle katılıyorum bize yıllardır zorla dayatılan vahşi batının inançsız ateist eğitim sistemini reddediyoruz ve % de 99 u müslüman olan türk hlkına yakışır şekilde yeniden ve derinden tamamen bize uygun bizi biizim şanlı tarihimizi geçmişimizi anlatır şekilde yeniden düzenlenmelidir bu halıyle göz boyamaca olmuş
  • 1 Yıl Önce

osman duran

MATEMATİK FEN (FİZİK kimya biyoloji ve DÜNYA coğrafyası) ders müfredatının yarışı kaldırılsın. 
  • 1 Yıl Önce

Ali

Değerler eğitimi ayrı bir ders gibi değil bütün derslerin içinde bütüncül bir şekilde verilmeli... Matematikteki soruda bile değerler eğitimi işlemli...
  • 1 Yıl Önce

hasan hoca

evet mesela 2 kere 2 allahın izniyle 4 eder
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23