• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Zekeriya Say
Zekeriya Say
TÜM YAZILARI

Suriye’deki zulüm de bitti, darısı Sivas mazlumlarına!

12 Aralık 2024
A


Zekeriya Say İletişim: [email protected]

Suriye’deki zulüm de bitti, darısı Sivas mazlumlarına!

ZEKERİYA SAY

Cumhuriyet Türkiye’sinden önce hapishaneler, bir nevi uzlet ve inziva yeri olarak görülürdü.

O yüzden halk arasında “Medrese-i Yusufiye” olarak kabul edilirdi.

CHP tek parti iktidarında ise “ıslah” merkezi olması gereken cezaevleri bir “zulüm” ve “işkence” merkezine dönüştü.

1923–1927 yılları arasında kurulan İstiklal Mahkemeleri’nde, hiç hukuk bilgisi yokken mahkeme başkanlığına getirilen Ali Çetinkaya ile Kılıç Ali, Necip Ali, Refik Şevket İnce gibi isimler, binlerce insanı zindana attı.

Sırf müesses nizam öyle istedi diye çok sayıda masum insan “tabutluk” denen hücrelerde ya öldü, ya da ölmekten beter oldu. 

“Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor” denilerek, Yassıada’da kurulan düzmece mahkemede idama mahkûm edilen merhum Adnan Menderes’in vücudunda söndürülen sigaraları, “prostat muayenesi” bahanesiyle yapılan tacizleri duymayan yoktur sanırım…

İsimleri “hapishane” olan gerçekte ise “esir kamplarını” aratmayan bu işkencehaneler, edebiyatımıza da şekil verdi. 

Kılıçdaroğlu’nun “CHP öldürdü” itirafında bulunduğu Sabahattin Ali, deniz kenarına kurulan ve mahkûmları çürütmesiyle bilinen Sinop Cezaevi’nde geçirdiği karamsar günlerini, “Aldırma Gönül” şiiriyle dizelere döktü.

Nazım Hikmet, en güzel şiirlerini hapishanelerde yazdı. 

Necip Fazıl’ın “Zindandan Mehmet’e Mektup” adlı şiirine yine bir cezaevi ilham oldu.

Mamak cezaevinde çırılçıplak soyularak 26 gün kesintisiz işkence gören, çarmıha gerilen, elektrik verildiğinde titreşimden bütün vücudu sallanan merhum Muhsin Yazıcıoğlu, “Üşüyorum” şiirini içerideyken yazdı. 

Bir zamanlar “at ahırı” olarak kullanılan Ulucanlar Cezaevi de çok ünlü mahkûmu ağırladı...

*

Özellikle darbe dönemlerinde ise cezaevlerindeki işkencelerin şiddeti farklı bir boyuta evrildi. 

12 Eylül döneminde damgasını vuran olayların başında cezaevlerinde yaşanan zulümler yer alıyor. 

Diyarbakır Cezaevi, Mamak Hapishanesi, bugün müze olan Ulucanlar’da yaşanan işkenceler, hâlâ duyanların tüylerini ürpertiyor.

Mesela!..

1980 ihtilali döneminde üç yıla yakın Diyarbakır Cezaevi’nde kalan gazetemizin emektarlarından merhum Yılmaz Yalçıner ağabey, zindandayken işkencenin günlük hayatın bir parçası olduğunu…

Mahkûmlara “falaka, elektrik, aç bırakma, lağımda tutma” gibi insanların hayal gücünü zorlayan eziyetler yapıldığını anlatmıştı. 

Diyarbakır Cezaevi’nde yapılan işkenceler daha sonra Türkiye’nin başını da sıkça ağarttı. 

Mahkûmların testislerinden asılması, elektrik verilmesi, dışkı yedirilmesi pek çok davaya konu oldu. 

Onlarca kişinin öldüğü, yüzlercesinin sakat kaldığı bu cezaevi, 12 Eylül’ün ‘Nazi kampı’ olarak isim yaptı.

Hatta!

Diyarbakır Cezaevi’nde işkenceye maruz kalanlar, buradan kurtulduktan sonra sırf intikam almak amacıyla PKK’ya katıldı.

İşte bu cezaevlerinden bazıları, The Times tarafından yayınlanan “Dünyanın en kötü üne sahip 10 cezaevi” arasında gösterildi.

Tüm bu işkencenin mimarı olan darbeci Kenan Evren ise cezaevinde yaşananların sorulması üzerine, konudan haberdar olmadığını belirterek…

“Ben o dönem ülkeyi yönetiyordum cezaevini değil” sözleriyle, insanların aklıyla alay etti.

Evet!..

Tarihimize bir utanç vesikası olarak geçen bu birkaç örnekten de anlaşılacağı üzere, Türkiye’de “işkence” bir dönem devlet politikasıydı…

Kapısına, (haşa) “Allah yok, peygamber izinde” yazılan bu işkencehanelerde; makatlarından cop sokulan mahkûmlarla, “Erkeklikten oldun, ama zevkten olmayacaksın”  diye dalga geçildi…

İnsanlara kulak memelerinden, dillerinden ve hayâlarından elektrik verildi.

Falakadan ayakları moraranlar, şişliklerin patlamaması için kumda yürütüldüler.

Lağım sularına yüzüstü sünenler oldu.

Kışın ortasında buz gibi beton zeminlerde uyumak zorunda bırakılanlar ağır hastalıklara yakalandı.

Mahkûmların anne ve babaları bile işkenceye uğrarken, kimilerinin eşleri ve kızları tecavüzle tehdit edildi.

Şimdi görüyoruz ki…

Meğer Türkiye’deki cezaevlerinde uygulanan şiddetin benzeri yanı başımızdaki komşumuz Suriye’de uygulanmış. 

Suriye’nin “İttihat ve Terakki”si veya “CHP”si olarak bilinen “Baas Partisi…

Halep’teki, Hama’daki, Humus’taki Merkez Hapishanelerinde…

Şam›daki Adra, Sednaya, Mezze ve Kabun cezaevleri ile Humus’taki Balone ve Tedmur’daki zindanlarda, insan şeref ve onurunu ayaklar altına atan işkencenin her türlüsüne imza atmış.

Hiçbir zulüm sonsuza kadar sürmeyeceği gibi bu karanlık dönemler de kapanmış oldu. 

Hamdolsun…

Her iki ülkedeki bu utanç sayfasını da, kendisi de sırf bir şiir okuduğu için cezaevine atılan Tayyip Erdoğan sayesinde kapandı.

Geriye sadece düzmece iddialarla cezaevlerine atılan ve 30 yılı aşkın süredir içeride kurtarılmayı bekleyen Sivas mazlumlarının sesini duymak kaldı.

Diyarbakır Cezaevi’ni, Ulucanlar’ı, Sinop’u müze yapan Tayyip Erdoğan, yakın zamanda onların sesini de duyacaktır! 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Haydi

BİSMİLLAH bu şerefide reisimizle yaşat bize rabbim amin amin amin

Okur

Esat neyse chp de odur ayni zihniyet acilen chp ve kemalizim yargilanmali chp zulmunun yaninda ezat zulmu hafif kalir sanirim
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23