• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Türkler ve Ermeniler

05 Ekim 2020
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Bugünkü Ermenistan yöneticileri Türklere müthiş bir kin duyuyor. Bu yüzden cinayet şebekeleri kurdular ve Türk diplomatları katlettiler.

Bunun dayanağı sözde “Ermeni soykıyımı”dır. Gerçekte “kıyım” yok, “tehcir” vardır. Kendi içinden vurulmasından bıkan devlet tedbir almış, çeteleşip Türk komşularını katleden Ermenileri gözetim altında başka bölgelere yerleştirmiştir. Bu sırada cereyan eden bazı olumsuzlukların sorumlularını da şiddetle cezalandırmış, hattâ bazı üst düzey bürokratları sehpaya göndermiştir.

Böylece konu kapanmıştır. Fakat Ermeni yöneticiler, başka türlü varlık gösteremedikleri için, kendilerini dünya gündemine getirmenin tek çaresi olarak bu “tehcir” olayına sarılıyorlar, müsebbibi kendileri olmakla birlikte tarihi gerçekleri tersine çevirip siyaseten sürekli gündemde tutuyorlar. Ders kitaplarına geçirip çocuklarını “Türk düşmanı” olarak yetiştiriyorlar.

Durup dururken Azerbaycan’a saldırıp sivilleri katletmelerinin özünde Türklere karşı duydukları bu derin kin var. Asıl hedefleri Türkiye olmakla birlikte, gözleri kesmediği için, başka bir Türk devletine saldırmaktadırlar.

Hâlbuki biz Ermenilere tarih boyu iyilik etmişiz: Hatırlayalım ki, Osmanlı Devleti’nin ilk kuruluş yıllarında Ermenilerin bir devleti yoktu. Genellikle Çukurova, Doğu Anadolu ile Kafkasya bölgelerinde koloniler halinde yaşıyor, başta İran, Bizans, Gürcü, Selçuklu devletleri olmak üzere, bazı irili-ufaklı devletlerin himayesinde bulunuyorlardı.

Orhan Gazi 1324 yılında Bursa’yı fethedip devlet merkezi yaptıktan sonra, Kütahya’daki Ermenilerin çoğunluğu ve Ermeni ruhani reisliği Bursa’ya nakledildi. Ermenilere ilk kez kimlik ve kişilik kazandırıldı.

Fatih Sultan Mehmed, 1453’de İstanbul’u aldıktan sonra da Bursa’daki ruhani lider Hovakim İstanbul›a getirildi ve Fatih 1461›de yayınladığı bir fermanla Ermeni Patrikliği’ni kurdu.

Yavuz Sultan Selim, 1514-1516’da Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu’yu fethedince, buradaki Ermenileri himayesine alarak İstanbul Patrikliği’ne bağladı. Kısacası tarihlerinde hiçbir devletten görmedikleri toleransı Osmanlı Devleti’nden gördüler. Önleri açıldı. Osmanlı onlara “sadık vatandaşlar” anlamında “teb’a-yı sadıka” dedi. Yüksek mevkilere getirdi. Bunun sonucu olarak Osmanlı Devleti’ne samimane bağlandılar. Bu yüzden, kısa bir süre içinde çeşitli yerlerden İstanbul’a göçen Ermeniler büyük bir cemaat oluşturdular ve dünyanın en müreffeh cemaatlerinden birisi haline geldiler.

Fatih Sultan Mehmed’den Sultan II. Mahmud’a kadar 350 yıllık süre içinde Hıristiyanların ve dolayısıyla Ermenilerin dini ve toplumsal işlerine kesinlikle karışılmadı, el üstünde tutuldular. 

Meselâ, 16. yüzyılda Ermeni asıllı Mehmed Paşa vezirlik rütbesine kadar yükseldi. 18. yüzyılda Divrikli Düzyan soyundan saray kuyumcuları, Sasyan ailesinden saray doktorları, 19. yüzyılda Bezciyan ailesinden darphane bakanları, Dadyan ailesinden baruthane bakanları görüldü.

Sultan II. Abdülhamid devrinde ve sonrasında ise Ermeni dış işleri görevlileri ve bakanlar görüldü. Ayrıca birçok Ermeni de Osmanlı devlet adamlarına danışmanlık yapıyordu. Osmanlı’nın son yıllarında inşa edilen camilerin pek çoğunun plânı Ermeni mimarlar tarafından çizildi: Balyan ailesi bunların en meşhurlarıdır.

Bu gerçeği Ermeni patriklerinden Nerses de itiraf ediyor.1876 yılında “Vatandaşlık Meclisi Şûrası”na sunduğu raporda şöyle diyor:

“Şayet günümüze kadar Ermeni milleti, millet olarak korunduysa ve inancını, kilisesini, dilini, tarihi ve kültürel değerlerini koruyorsa, tüm bunlar Türk hükümetinin Ermeni milletine gösterdiği koruma, yardım ve hayırseverlik sayesindedir. Kader, Ermenileri Türklere bağlamıştır. Bundan dolayı Ermeniler, devletin savaş ve ağır sınav günlerinde buna kayıtsızca davranamaz. Aksine her zaman oldukları gibi ona yardım etmek zorundadırlar. Vatanını seven Ermeni, devlete yardım ederek, Ermeni milletinin hizmet ve yardımının en iyisini görecektir.” 

Onu yıllar sonra başka bir Ermeni Patriği II. Mesrob, 22 Mayıs 1999 günü Hilton Oteli’ndeki resepsiyonda yaptığı konuşmada şu sözlerle doğruluyor:

“İstanbul Ermeni Patrikliği’nin kuruluşu tarihte eşine rastlayamayacağımız bir olaydır.

“Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sekiz yıl sonra, 1461’de Batı Anadolu’daki Ermeni episkoposluğunu çıkardığı bir fermanla İstanbul Patrikliği’ne dönüştürmesi Fatih›in ve Osmanlı Sultanlarının gelecek vizyonu ve diğer dinlere gösterdiği hoşgörünün çok açık bir örneğidir.

“Tarihte bir dine mensup bir hükümdarın başka bir dinin üyeleri için ruhani riyaset makamı tesis etmesi, ne Fatih’ten önce, ne de sonra görüldü.

“538 yıl önce gerçekleşen bu olayın değerini, dinler ve kültürler arası hoşgörünün önemini, sanıyorum daha iyi kavrayabiliriz.”

Yâni dış kışkırtmalar olmasaydı, bugünkü duruma gelmezdik.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

abdullah

Dedelerimizden duyduklarımız "tarihi belge" sayılmıyor. Kanıtlı konuşacak, kanıtlı yazacaksınız. Osmanlı tarihinde ta Osman Gazi'den beri Ermenilere ve yabancılara zulmedilmemiş, aksine fazlasıyla hoşgörülü yaklaşılmış. Sürekli "iyiliğe karşı kötülük" yapanlar'a verilen cevaplar da gayet meşrudur.

abdullah

Osmanlı basiretsiz ise Cumhriyetçiler ne olur, diye düşünmeden edemedim. O basiretsizlik(!) ile 600 yıl hüküm sürmüşler, bizim Cumhuriyetimiz 100 yılı zor tamamladı... İmparatorluk mantığını idrak edemeyişiniz ne hazin...
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23