Ahzâb gazvesinden Afrin gazasına bakış
Yarın (24 Mart), İslam tarihinin önemli dönüm noktalarından biri olan Hendek gazvesinin 1391. yıl dönümüdür.
Malûmu âliniz, Hendek gazvesi, Medine önlerinde, hicretin 5. yılı Şevval ayının 7’sinde (1 Mart 627) başlayıp Zilkade’nin 1. günü (24 Mart 627) sona ermiştir.
Savunma amacı ile çevresine kazılan hendeklerden dolayı, daha ziyade “Hendek gazvesi” olarak tanınsa da, düşman saflarında yer alan Kureyşliler, Hayber yahudileri, Gatafânlılar, Fezâreliler, Esedoğulları ve Süleymoğulları gibi çok sayıda grubu ifade etmek için Ahzâb Suresinin 20. ve 22. ayetlerinde geçen “ahzâb” (hizipler, gruplar) tabirinden dolayı bu savaşa, Ahzâb Gazvesi de denir.
Allah Teâla (c.c) 22. Ayet-i Kerime’de şöyle buyurur; “Müminler, ahzâbı (düşman birliklerini) gördükleri zaman: “İşte bu, Allah’ın ve Resulü’nün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resulü doğru söyledi” dediler. Bu, onların imanını ve teslimiyetini artırmaktan başka bir şey yapmadı”. (Ahzâb 22)
Bu gazve Müslümanlar için “bir savunma” olarak başladı.
Ancak, “İslam düşmanlarının son hücumu” olarak sonuçlandı.
Çünkü hendek gazvesinden sonra Peygamberimiz (s.a.v) buyurdu ki “Bu günden sonra artık müşrikler bize savaş açamazlar!”
Bu mucize gerçekleşti ve Hendek gazvesi, Müslümanların son savunma savaşı oldu. Bu savaştan sonra müşrikler savunmaya çekildi.
Hendek savaşından sonra, atağa geçen İslam ordusu, Hudeybiye anlaşmasını takiben Mekke’den müşrikleri temizleyerek şahlanışını sürdürdü.
Bu sürdürüş, ta İber yarım adasında “Endülüs Emevi Devletinin” kuruluşuna kadar gitti.
Afrin gazası da bu açıdan önemli.
Yaklaşık 50 yıldır terörle uğraşan Türkiye, Fırat Kalkanı Harekâtı’na kadar, “oyunu” hep kendi sahasında kabul etti.
Bu durumun doğal sonucu olarak da, çok acılar yaşadık ve “kalemizde defalarca gol(!) gördük”.
Gelen her şehit cenazesi ile kahrolduk, hatta zaman zaman yeise düştük.
Çaresiz kaldık…
Sonunda Türkiye’yi yönetenler, “Oyunu” rakip sahaya taşımadıkça bunun böyle süreceğini fark etti.
Ancak, eğer rakip güçlü ve de arkadan takviyeli ise “oyunu” karşı takımın sahasına yıkmak o kadar da kolay değildir.
Her an bir çelme ile tökezlemek mümkündür.
İşte “Afrin gazası” –bana göre- oyunu rakip takımın sahasına taşımak açısından en önemli kilometre taşıdır.
“Fırat kalkanı” ile ortaya saha doğru itilen maç, “Afrin gazvesi ile düşmanın sahasına yıkılmıştır”.
Sonraki adımlarla da, “oyun” düşman ceza sahasına taşınarak, topyekûn “imha” edilecektir.
Evet, tıpkı Hendek gazvesinde olduğu gibi, Afrin’de de karşı cephe bir “ahzâb” ittifakı oluşturmuştu.
PKK/YPG’ye gelene kadar, karşımızda kimler yoktu ki.
DAEŞ’liler, Rafiziler, Coniler, Toniler, Mary’ler, Sarry’ler ve daha niceleri.
Say sayabildiğin kadar…
Bu iki savaşın en önemli farklarından biri ise, Hendek gazvesinde “Hendekleri” biz kazdık, Afrin gazvesinde ise “tünelleri” ahzâb kazdı.
Fakat bizim kazdığımız hendekler, ahzâb tarafından geçilemedi.
Geçmeye kalkanın başına nelerin geldiği, siyer kitaplarında yazılıdır.
Afrin’de ise onlarınca kazdığı tünelleri –biiznillah- yıkıp geçtik.
Neticede, Afrin’de ektiğimiz “Zeytin dalı”, yeşermeye başladı.
Bundan sonra –inşallah- diğer çorak bölgelerde de “yeşil kuşak” çalışmalarına başlanacaktır.
Hadi hayırlısı…
Regaib Kandiliniz ve Cumanız mübarek olsun.