• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Çelik
Mustafa Çelik
TÜM YAZILARI

Namazımız sığınma kalemizdir

17 Eylül 2025
A


Mustafa Çelik İletişim: [email protected]

Namazımız sığınma kalemizdir

MUSTAFA ÇELİK

Namaz, bir ibadet olmanın ötesinde ruhsal bir sığınak, bir manevi korumaktır.  Zorluklar/stresler, dünya telaşesi ve içsel çalkantılar içinde insanın Rabbine yönelerek huzur bulduğu yer namazdır.

Tıpkı bir kaleye sığınan birinin kendini güvende hissetmesi gibi, mümin de namazda Rabbine sığınır. Rabbimiz ferman buyuruyor:

“Sabır ve namazla Allah’tan yardım dileyin. Şüphesiz ki bu, Allah’a saygılı olanlardan başkasına ağır gelir.” (Bakara Suresi/45)

Günlük hayatın karmaşası, zihnimizde sürekli yankılanan sesler, bitmek bilmeyen koşuşturma... İnsan zaman zaman nefessiz kalıyor bu hengâmede. İçimizde biriken sorular, kaygılar, korkular bazen taşıyabileceğimizden daha ağır hâle geliyor.

İşte tam da böyle anlarda, bir sığınak arıyor insan. Kalabalıkların ortasında bile yalnız hissettiğinde, bir kaleye ihtiyaç duyuyor. O kale, namazdır.


Namazımız, sığınma kalemizdir. Sadece bir ritüel değil; ruhumuzun korunduğu, kalbimizin tamir edildiği, aklımızın berraklaştığı bir mekândır namaz. Kıyamda dik dururuz, ama içimizde kırık olanı Allah’a arz ederiz. Rükûda eğiliriz, ama bu eğiliş kimseye boyun eğmek değil, yalnızca O’na teslimiyettir. Secdeye kapanırız, ama bu kapanış bir kaçış değil, en derin yakınlıktır. Necip Fazıl Kısa Kürek der ki:

“Ağlayın, su yükselsin!
Belki kurtulur gemi.
Anne, seccaden gelsin;
Bize dua et, emi!”

Bu şiiri yalnızca bir felaket anına dair değil, bir milletin, bir bireyin ya da bir ruhun en karanlık ânına dair de okuyabiliriz. Gözyaşı, burada salt bir duygunun dışa vurumu değil, bir kurtuluş umudunun ta kendisidir. Akıl durmuş, çaba tükenmiş, gemi batmak üzeredir.


Belki gözyaşı, suyun seviyesini yükseltir de gemi kurtulur. Belki kurtuluş, akıldan değil, kalpten geçer. Namaz, toplumun annelik eden değerlerine, dualarına, inancına, maneviyatına açılan kapıdır.


Seccade, yalnızca bir örtü değil; üzerinde eğilinen, iç dökülen, dua edilen kutsal bir zemin. Belki de gemiyi batmaktan kurtaracak olan, tam da budur:  Allah’ın  huzurunda namaza durmak, diz çöküp yalvarmak, içten bir yakarış. Dış dünyada fırtına koparken, iç dünyada sükûn bulmanın tek yolu, diz çöküp dua etmektir. Belki o zaman kurtulur gemi. Belki bir annenin yürekten duasıyla, yeniden yola çıkar hayat. “Ruhu’s salat, aynü’l hayat” demişler. Namazın ruhu, hayatın pınarıdır. Hayat namazdan sonradır. Namazın olmadığı yerde Allah’ın razı olduğu hayat ta olmaz.


 

Namaz, insanın insan olarak kalabilmesi için inşa ettiği içsel bir kaledir. Her vaktinde yeniden yapılanan, her secdesinde yeniden doğan bir kaledir bu. Dışarıdan görünmeyen, ama içimizde yükselen bir sığınaktır. Bizi yutmayan şehirlerde, kaybolmadığımız sokaklarda yaşamak için namaza muhtacız. Zira ancak onunla korunur, ancak onunla diri kalabiliriz.

Bazen kelimeler kifayetsiz kalır içimizdekini anlatmaya, ama bir secde her şeyi söyler. O yüzden namaz, konuşmadan anlaşmanın, susarak teslim olmanın ve en çok da Allah’a sığınmanın adıdır.

Namazımız, işte bu yüzden sığınma kalemizdir. Çünkü Rabbimiz, kulunu hiçbir zaman kale dışında bırakmaz. Namaz kılan Demirkubbelere değil, Gökkubbenin sahibine güvenir.


 


İnsan, bazen en kalabalık yerde bile kendini yapayalnız hisseder. Sesler yükselir, hayat akar, ama içimizde derin bir boşluk yankılanır. İşte o anlarda sığınacak bir yer ararız. Kimimiz dost kapılarına, kimimiz geçici alışkanlıklara, kimimiz ise suskunluğa sarılır. Oysa insanı gerçekten ayakta tutan, içindeki en derin kırılmalara bile merhem olan bir kapı vardır: Namaz.

Namaz sadece eğilip kalkmak değildir. O bir kaçış, bir sığınak, bir kurtuluştur. Yorgun bir ruhun dinlenmeye çekildiği yerdir. Dış dünyanın gürültüsü kesildiğinde, kalbin kendi sesini duyabildiği andır. Namaz, her şey dağıldığında bile insanı bir arada tutan ilahî bir zincirdir.


 

“Namaza sığınmayanlar sağ kalmazlar” derken kastımız, fiziksel bir ölüm değil. Bu, ruhun hayatta kalma meselesidir. Zira insan sadece ekmekle değil, umutla, anlamla, duayla da yaşar. Ve namaz, bu anlamların en yoğunlaştığı anahtardır. Onsuz, kalp bozulur; onsuz, bakış bulanır.

Zamanın hoyrat rüzgârları arasında savrulmadan durabilmek için bir yere tutunmalı. Ve o yer, en güvenli liman olan secdedir. Herkesin bir sığınağa ihtiyacı vardır. Kimileri bunu geç fark eder, kimileri hiç fark etmez. Ama hakikat değişmez: Namaza sığınmayanlar, bir gün mutlaka dağılırlar. Çünkü içimizdeki fırtınaları dindirecek başka bir yer yoktur. Namaz, her gün beş vakit ruhu yavaşlatmak, yeniden hizaya sokmak için bir davettir. Hayatın yükü ağırdır. Dert çok, zaman dar, umut kırılgandır. Herkesin bir yere sığınmaya ihtiyacı vardır. Ve o sığınak, sadece secdede bulunur. Allah’ın huzurunda eğilen baş, kimsenin önünde eğilmez.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Namazın Dinimizdeki Yeri

Namazın önemi çok büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.) [Taberani] (Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet, namazdır. Namazı düzgün ise, diğer amelleri kabul edilir. Namazı düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez.) [Taberani] (Namazı doğru kılanın, ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi günahları dökülür.) [İ.Ahmed] (Allahü teâlâ buyuruyor ki, "Söz veriyorum ki, namazlarını vaktinde, doğru olarak kılana azap etmem, onu sorgu-suale çekmeden Cennete koyarım") [Hâkim] (Her Peygamberin ümmetine son nefeste vasiyeti namazdır.) [Gunye] Namaz kılmak böyle büyük bir ibadet olduğu için terk edilmesi de çok büyük günahtır. Hanbeli’de namazı terk eden küfre düştüğü için, Şafii ve Maliki’de büyük günah işlediği için ceza olarak katli gerektiği fıkıh kitaplarında yazılıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur.) [Beyheki] (Namaz kılmayanın dini yoktur.) [İbni Nasr] (Namaz kılan, kıyamette kurtulacak, kılmayan perişan olur.) [Taberani] (Namaz kılmayan, kıyamette, Allahü teâlâyı kızgın olarak bulur.) [Bezzar] (Namazı kasten bırakanın ibadetleri kabul olmaz ve namaza başlayana kadar Allahü teâlânın himayesinden uzak kalır.) [Ebu Nuaym] (Bizimle kâfir arasındaki fark namazdır. Namazı terk eden kâfir olur.) [Nesai] Yukarıdaki hadis-i şerifleri, Ehl-i sünnet âlimleri şöyle açıklamışlardır: Dinimizde en büyük günahı işleyen kâfir olmaz. Bunun için namaz kılmayana kâfir denmez. Fakat namaz, çok önemli bir ibadet olduğu için, namaz kılmayanın imanla ölmesi çok zayıf bir ihtimaldir. Namaz kılmayanın kalbi kararır, diğer günahları işlemekten çekinmez. Günahlar da insanı küfre sürükler. Bazı âlimler, namaz kılmayanın kâfir olacağını bildirmişlerdir. Bu bakımdan her ne şart altında olursa olsun muhakkak namazı kılmalı! İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Namaz kılmak ve diğer ibadetleri yapmak ancak müminlere kolay gelir. Kur'an-ı kerimde, (İman ve ibadet etmek, müşriklere güç gelir) ve (Namaz kılmak müminlere kolay gelir) buyurulmaktadır. Namaz kılmamak, iman zayıflığından ileri gelir. İmanın kuvvetli olmasının alameti, dinimizin emirlerine severek kolaylıkla uymaktır.(1/191,289) Namaz kılmamanın ne kadar büyük günah olduğunu bilen, ayakta duramayacak kadar hasta olsa bile, mutlaka namaz kılar. Ateşin yaktığını bilen kimse, kendini nasıl ateşe atar? Cehennemden kaçan, Cenneti isteyen namaz kılmaz mı? Hadis-i şerifte, (Cenneti isteyip de, Allah’ın yasakladıklarından kaçınmayan, isteğinde yalancıdır) ve (Cenneti isteyen, hayırlı işlere koşar, Cehennemden korkan, haramlardan kaçar) buyuruluyor. (Beyheki) Tadil-i erkâna riayet etmek vacibdir. Namazın vaciblerinden biri bilerek terk edilirse, o namazı tekrar kılmak vacib olur. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Hırsızların en büyüğü, namazından çalandır. Yani namazın erkânına riayet etmez, rükû ve secdelerini hakkıyla yerine getirmez.) [Vesilet-ün Necat] (Herkesin namazında, kalbin hazır olduğu kısımlar yazılır. Kalbin hazır olmadığı namaza, Allahü teâlâ nazar etmez.) [Vesilet-ün Necat] Cemaatle namaz kılmak erkeklere Sünnet-i hüdadır. Yani dinimizin şiarı, alameti olan sünnettir. Özürsüz terk etmek asla caiz değildir. Bilhassa yatsı ve sabah namazını cemaatle kılmak çok önemlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Yatsı namazını cemaatle kılan, gecenin yarısını, sabahı da cemaatle kılan, gecenin tamamını ibadetle geçirmiş sayılır.) [Müslim] (Münafıklara en ağır gelen namaz, yatsı ile sabah namazını cemaatle kılmaktır. Bunlardaki ecri bilen, sürünerek de olsa, cemaate gelir.) [Buhari]

doğumuyla ölümü arasında ortalama bir türk müslümanı:

karı başını açtı diye iran’da karakolda öldürülmüş, ne var yağni başını açtıysa? herifi içki içti diye dövmüşler, na var yağni kimseye zarar vermeden iki kadeh içtiyse? adam namaz kılmıyor diye uyarmışlar, namaz kılmamanın cezası mı var Kur’anda, na var yağğnii kılmadıysa? biz de müslümanık, na var yağğnii?
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23