• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Çelik
Mustafa Çelik
TÜM YAZILARI

İnsan; görüntüsüyle değil ahlâkıyla insandır (2)

16 Nisan 2025
A


Mustafa Çelik İletişim: [email protected]

İnsan; görüntüsüyle değil ahlâkıyla insandır (2)

MUSTAFA ÇELİK

Rasûlüllah (sav)’in sünnet ve sîretine bağlı kalanlar, görüntüye değil, ahlâka önem verirler. Sîretlerini sûretlerine şahid yaparlar. Dinde ahlâk, bir kıstas-ı azim kabul edilmiştir. Bu konuda bazı rivayetler şöyledir: “Kişinin namazına, orucuna bakmayın; konuştuğunda, doğru konuşup konuşmadığına, kendisine emniyet edildiğinde, güvenilirliğini ortaya koyup koymadığına; dünya kendisine güldüğünde, takvayı elden bırakıp bırakmadığına (menfaat anındaki tavrına) bakıp öyle değerlendirin.” (Kenzul-Ummal, h. No: 8435)

“Kişinin namazı, orucu sizi aldatmasın. Dileyen oruç tutar, dileyen  namaz kılar. Fakat güvenilir olmayanın dini de olmaz.” (a.g.e, h. No: 8436)

Bu iki rivayet de Hz. Ömer (ra)’den Mevkuf olarak (Hz. Ömer’in sözü olarak) nakledilmiştir. Haraitî’de Hz. Ömer’den mevkuf olarak naklettiği rivayette, biraz daha kısa olarak şunlara yer verilmiştir:

“Kişinin namazına, orucuna bakmayın; konuştuğunda, doğru konuşup konuşmadığına, kendisine emniyet edildiğinde, güvenilirliğini ortaya koyup koymadığına bakın...” (Haraitiî, Mekarimu›l-ahlak, 1/185)

Kenzu’l-Ummal’da senet zinciri yoktur. Haraitî’nin rivayet zinciri ise şöyledir: Ömer b. Şebbe, Yahya b. Said, Ubeydullah b. Ömer, Ömer b. Atiyye, Onun amcası, Bilal b. Haris, Ömer b. Hattab.

Öyle anlaşılıyor ki, Müslümanların önemli bir kısmı, ibadetlerde -dış görünüşü itibariyle- gelenekten gelen ritüelleri yaparken bile, hayal mertebesinden öteye geçmezler. Bütün ahlakî değerlerini Hz. Muhammed (sav)’den alan müminler, onun terbiyesini hafife aldıkları an, bütün meziyetlerini kaybederler. 

“Fıtratü’l-İslâm=İslâm fıtratı” tabirinin belirttiği üzere, din, insanın üç boyutu akide, sûret ve amele mütekabil sünnetin üç boyutu millet, şemail ve sîrette fıtratı korumak için gelmiştir. Burada iki hakikat vardır. Birincisi, bu üç boyut, fıtrîlik/gayr-i fıtrîlik bakımından birbirine bağlı bir bütündür; bunlardan bazıları fıtrî, diğerleri gayr-i fıtrî olamaz. İkincisi, bu üç boyut, fıtrat bakımından birbirini tamamladığı takdirde ancak insan, Allah’ın yeryüzündeki halifesi ve eşref-i mahlûkât olarak kendini gerçekleştirebilir.

Dinde güzellikler sûrete değil sîrette aranır. Güzellik sadece dış görünüşte değil hassas kalpte, derûnî hislerde, üstün tavırda, imanla taçlanmış gönülde, duyuş, düşünüş tarzında, zarâfet ve yüksek rûhtadır. Hâlbuki modern anlayışta sîrette değil sûrette aranır güzellik. Fiziksel çekicilik, var oluşsal bir mesele olarak dayatılır genç kızlara. Hayat amacı gibi gösterilir. Tamamen bir aldanma ve aldatmadır. Modern zamanlar, güzellik ile iyiliğin ihanete uğradıkları zamanlardır.

Sîret bir kimsenin ahlâkı, seciyesi, karakteri, dışa akseden davranışıdır. Kişinin sîreti, kişinin ahlâkıdır. İslâm nezdinde, bu sîret ve sûret idrakini merkeze alarak günlük hayatta zevk verici, öğretici, terbiye edici nitelikleriyle son tahlilde Allah’ı hatırlatmayan bir sanatın değeri olmadığı gibi, aynı bağlamda sîreti sûretinin tasavvurunda (denkleşmeme nedeniyle) problem oluşturan bir velinin (ki bunu arif, âlim, imam, komutan, lider vb. olarak genişletebiliriz) aydınlatıcılığının da bir kıymeti olmaz. Sîret ise, aslında kişinin sûretini yani kendini insan kılan her ne-ise-ne’yi yaşamasıdır. Ancak bu noktada şu soru sorulabilir: Herkes sûretini, sîretine yani ‘örnek-yol’a dönüştürebilir mi? Çünkü şimdiye değin denilenler şöyle bir sonucu zorunlu kılar: İnsan, suratına düşen sûretinin gölgesini bir ömür boyu takip ederse, bu takip örnek alınacak bir sîrete dönüşür; başka bir deyişle böyle bir kişinin adımladığı mekân, başkaları tarafından da yürünebilecek bir ‘örnek yol’ hâlini alır. Tersi durumda ortaya “sûratsız (: yüzsüz) insan” çıkar yani kendini insan kılan sûretine uygun davranmayan, sîretine yansıtmayan, bu nedenle de sûratından sûretinin gölgesi müşâhede edilemeyen kişi yüzsüz kişidir.

İslâm’da kişiye ahlâkına göre muamele edilir. Mekârim-i Ahlâkı ölçü edinmek, İslamiyeti hayatının her safhasında hayatın en üst sırasına koymuş olmaktır. Kişi her işini Allah’ın rızasına uygun olarak yapmaya çalıştığında, onu görenler o kimsenin bu halinden Allah’ı hatırlarlar. Tebliğin en kuvvetli vasıtası lisan-ı haldir; yani hal diliyle tebliğ yapmaktır.  Esma bint-i Yezîd (Radıyailâhu Anha)’dan rivayet edildiğine göre; Kendisi Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in (sahâbîlerine) :

Dikkat ediniz! Ben size en hayırlı olanlarınızı bildirmeyeyim mi?” buyurduğuna, sahâbîlerin (de) Belâ (yâni bize bildir) Yâ RasûlAllah, diye karşılık vermişler. Rasûl-u Ekram (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in (bunun üzerine) : “Sizin en hayırlılarınız o (mûmin) kimselerdir ki görüldükleri zaman Allah (Azze ve Celle) hatırlanır», buyurduğuna şahid olmuştur.” (İbn Mâce, Zuhd, Bab 4, Hadis no: 4119) 

Kişi diniyle ağırlanır, ahlâkıyla da uğurlanır. Kişinin ahlâkı neyse, kişi odur. Ahlâk yoksa insan da, insanlıkta yoktur.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Feyza...

Yüreğinize sağlık...

Nedim

Yazı güzel.. Fakat özellikle de Kur'an,sünnet ve icma merkezli sistemin Osmanlı sonrası İslam dünyası dahil hiçbir yerde bu yapı da ne bir toplum ve nede devlet yapısı kalmıştır.Bu anlaşılmadan hiçbir şey yapılamaz.Yani ceketin ilk düğmesini doğru iliklemek gerekiyor.Aksi takdirde iğreti durmaktadır.Ahir zaman fiten hadislerinde,"İslamın bağları olduğu ve ahir zamanda ilk bağ olan Allah cc yasama ve yargı (hâkimiyeti) gücü elinden ukdesinden alınarak ( aynı emperyalist Siyonist kâfirler gibi) kişilere kurumlara verilerek o bağın çözüleceği ve en son olarak ta namaz (ibadetler) bağının çözüleceği "mealinde bilgiler geçmektedir.Ve ne yazık ki Osmanlı sonrası hilafetin ve bu sistemin tamamlayıcısı olan Kur'an sünnet icma merkezli sistemin lagvedilmesi ve yerine emperyalist güçlerin lehine olacak sistemler ikame edilmesi ile bugünlere gelindi.Şu an Osmanlı bakiyesi toplumlar ve devletler başta olmak üzere Malezya Endonezya Arap ve Afrika ülkelerinin maddi zenginliklere insan gücüne ulaştıkları hâlde İslam tarihindeki yıkılış vb olumsuzluklar yanında küçücük kalan Filistin meselesi 80 yıldır cozulememekte ve en acısı da İslam dünyası gibi dev karşısında cüce terörist İsrail le bile başedememekte ne yazık ki.Dunyanin diğer coğrafyalarında kendine müslüman diyenlerin işgaller fakirlikler altında olduğu da cabası... Şeytanı lane ve adamları altın vuruş yaparak Allah cc yasama ve yargı gücünü kendi topraklarında gasp ettikleri gibi İslam dünyasında da Allah cc hakları gaspedilen sistemlere geçiş sağlayarak uyuyan devi pış pışlamaktadir.Peygamlerin gönderilişi yalnızca insanların namaz oruç hac vb ibadetleri yapmaları değil Allah cc hayata müdahil olacak şekilde yasama ve yargı başta olmak üzere Evrendeki muazzam nizamın yeryüzünde de aynı mükemmel nizamın gerçekleşmesi ve dünyanın daha adeletli huzurlu kimsenin aç kalmadığı bir dünya ancak Allah cc hâkim olması ile mümkündür.Ve yazarın da dediği gibi güzel ahlakın erdemli insanların çoğaldığı bir dünya.. Resulullah sav in,"güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim"sözlerinin hayata geçtiği bir dünya ancak evrendeki kusursuz nizamın yeryüzünde ki yansıması Kur'an sünnet in hâkim olması ile mümkündür
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23