“Atatürk’ün Yolları” taştan
“Atatürk’ün Yolları” taştan
MUHAMMET SEYFULLAH MADEN
Allah’ın adıyla...
*
“Bozulmuş düşmanlar hep yel gibi kaçar, bozulmuş düşmanlar hep yel gibi kaçar, yaşa Mus!..” derken basamağa takılıp yere kapaklanan küçük kız çocuğunu hatırlıyor musunuz?..
Unuttuysanız şu yazıya bir tıklayıverin: Demek “Yaşasın Cumhuriyet,” öyle mi?..
İşte o kızın annesi, yerdeki yavrucağı kaldırmak için elindeki poşeti kenara bırakmıştı.
Tıpkı Türkiye gibi “arada kalmış” bir aile olduğunu düşünüyordum. Zira çocuğun annesi, başörtüsünü kafasının üstünde toplamış, boynunu açık bırakmıştı. Üstündeki “K.Atatürk” imzalı sweatshirt’ünün kollarını sıvamış, altındaki slim-fit kot pantolonla “kültürel kombin” yapmaya çalışmıştı.
Ülkenin özeti gibiydi.
Bu fenotipi hatırladınız mı? İlla ki sokakta karşılaşmışsınızdır.
Poşet beyazdı ve üstünde siyah bir yazı vardı: “Atatürk’ün Yolundan”
Atatürk’ün yolu...
Çok mânâlı, derin, kudretli bir slogan gibi geliyor, değil mi?..
Gelir tabi...
Çünkü anaokulundan üniversite sıralarına kadar bize anlatılan bir “Atatürk Yolu” vardı.
O yolun “idealizm” olduğunu söylediler. “Ulusunun çıkarlarını her şeyin üstüne koymak” dediler.
O yolun “sahibi” ki... “Halkı için sağlığını hiçe saydığını” anlattılar. “Yanında savaşırken şehit olan binlerce askeri unutabilmek için alkol kullanmak zorunda kaldığını” savundular. Veya “sürekli çalışan zihnini ancak içerek susturabildiğini” ileri sürdüler.
Bilmiyorum. Kemalistler de bilmiyor. Bu konuda ittifak edebilmiş değiller.
Neyse...
Bizim için önemli olan kimin ne içtiği olmamalı zaten. Önemli olan kimin ne yaptığı.
O yüzden asla ve asla, ne yemiş ve içmiş olursa olsun, Gazi'yi ne unuturuz, ne de unuttururuz.
Dağıtmayalım...
Ablamızın yere koyduğu poşette yazanlar hakkında düşünüyordum: “Atatürk’ün Yolundan”
Neydi bu “Atatürk’ün Yolu?” Üstünde düşünmeye değer bir konuydu.
Bu “yolun yolcuları” kimlerdi, nelerle meşhur ve meşgullerdi? Ve gerçekten Gazi’nin yolundalar mıydı?
“Mustafa Kemal” isimli bir kitap geldi aklıma.
Özel baskısı yapılmıştı – ki her zaman özel baskıları tercih ederim; hem evladiyeliktir hem de kütüphanede şık durur.
Ama bir sorun vardı.
Kitap binlerce liraya satılıyordu.
Yazarı kimdi, onu neyle tanıyorduk, biraz hafızamı yokladım.
Onunla aynı fikirde olmayan milyonlarca insana utanmadan “bidon kafa” diye söven, sayan, aşağılayan biriydi. Bir de Gazi hakkında yazdığı kitaplarla köşeyi dönüp kendi yazlığına kaçak eklentiler yapmıştı, iyi mi!..
“İdealizme bak” diye geçirdim içimden.
Çalıştığı gazeteden gönderildikten sonra Özgür Özel’e meydan okuyup racon kesmeye kalkmış, gazeteye geri aldıklarında sözünü yutup CHP Genel Başkanı’na destek üstüne destek vermişti.
Konuyla ne ilgisi var diyeceksiniz ama… Çocukken Eyüp’ün ahşap evlerinin arasında, kıkır kıkır koşarak oynadığımız, ipini kırbaç gibi vurarak dakikalarca çevirdiğimiz rengarenk topaçlar yâdıma düştü birden.
Peki, “Atatürk’ün yolunu” tek bir “taaffün ehli”ne bakıp silip atacak mıydım?
“Atatürk’ün yolundayız” diyen başka isimleri de incelemek gerekti.
Gazi rant kapısı haline getirilmişken, koca ülkede sadece tek bir kişi mi anlatacaktı bu yolu?.. Başka kimler vardı aynı yolda yürüdüklerini iddia eden?
Kırık kanatlarıyla uçmaya çalışan bir yazarı hatırladım.
“Atatürk benim ilahımdır, ona tapıyorum” demiş, Cumhuriyet’teki köşesini sağlamlaştırmıştı.
“İktidar olduğumuzda sizi mağdur edeceğiz” diyerek Müslümanlara parmak sallayan, Fransız medyasına konuşup ülkesini kötüleyen biriydi üstelik.
Dogmaya karşı olan Mustafa Kemal’i dogmalaştırmış bir hatun.
Eh... yine fiyasko!..
Neyse... Bu yolun yazarları bana bir fikir vermeyecekti. En iyisi Gazi’nin partisine göz atmaktı. Yıllardır, “Bir Kubilay için koca Menemen’i yaktı” dedikleri Mustafa Kemal’in partisinde neler oluyordu?..
Bu bana “Atatürk’ün Yolu” hakkında fikirler verebilirdi...
Genel Başkanı kimdi, neler yapmış ve söylemişti, hafızamı kurcaladım.
Şehit olan 12 kahraman Mehmetçik için dalga geçercesine ifadeler kullanan bir kadın vardı. İsmi Pervin Chakar. Türkiye’ye had bildirmeye kalkmış PKK’lı bir şarkıcı. Ve genel başkanın, Chakar’ın önünde eğilip elini öptüğünü esefle hatırladım!..
Dahası da var...
Şehit cenazesine katılıp, diğer CHP’lilerle kahkahalar attığını, yüreği dağlanmış ailelerin acılarına acı kattığını...
Yüzde 65’ini ele geçirdikleri global SİHA pazarını domine eden Türk şirketlere kara çaldığını...
Yolsuzluk tutuklularını savunmak için yerli markaları boykot edip yabancı ülkelerden yardım istediğini...
“Bunlar roket testi yapıyor ama balıklar ürküyor” gibi abuk subuk bahaneler ürettiğini…
Üstelik Kur’an-ı Kerim öğretileri için “orta çağ kafası” dediğini, karşısına çıktığı milletin değerlerine adeta savaş açtığını hatırladım!..
Neyse... Neyse...
Bu zât CHP’nin başında olsa da cumhurbaşkanı olmak istemediğini söylüyordu. Bu biraz olsun içimi rahatlattı.
Ama cumhurbaşkanı yapmak istediği zâtın kim olduğunu hatırlayınca da içim kalktı!
Zira “Atatürk’ün yolundayız” diyordu, göreve gelir gelmez de belediye kasasından ödediği parayla devasa büyüklükte bir ‘Nutuk’ bastırmıştı ancak ne idealist idi ne de umut vaat ediyordu.
Anlayacağınız, tam bir şekilciydi!..
Belediye başkanı olur olmaz ilk icraatı yıllık izne çıkmaktı... Tatilden döner dönmez belediye kadrosundan imamların atandığı Yenikapı ve Avcılar’daki toplam 3 camiyi kapattı.
Cami kapatmak... “Atatürk’ün Yolu” dedikleri bu muydu?
Valiye küfür, seçmene hakaret, cumhurbaşkanını ve savcıyı tehdit, bilirkişiyi hedef gösterme...
Yunan TV’sindeki canlı yayına bağlanıp Ayasofya’nın ibadete açılmasını eleştirme...
7 Ekim’den sonra CNN International’e konuşup Hamas’ı terörist ilan etme...
İsrailli yetkililerle görüşüp, “Can güvenliğiniz bize emanet” diyerek İstanbul’a davet etme...
“Şehrin altyapısını güçlendiriyoruz” dedikten sonra bir kazma bile vurmadan tatile gitme, ilk yağmurda su basan Unkapanı’nda bir vatandaş boğulup öldükten sonra sessizliğe bürünme...
Şehri kar kış kıyamet götürürken İngiliz elçileriyle keyif çatma...
Suyundan da koy!.. Daha neler neler...
Bakın, hakkındaki iddialara değinmiyorum. Sadece somut örneklere yer veriyorum.
İddialara değinecek olsak... Bizzat “birlikte çaldık” diyen CHP’li itirafçıların neler anlattıkları hepinizin malumu!..
Hadi biraz daha kurcalayalım şu partiyi...
Partiye ünlü bir yazar katılmış ve rozetini yakasına genel başkan takmıştı. Bu yazarın “Gece Sesleri” diye bir romanı vardı. Kitapta, Ziynet isimli genç bir karaktere yer veriyordu. Bu genç kız el kadar bir bebeğe bakıyordu ve bebeği istismar ediyordu. Detaya girmeyeyim.
Okuyanın ağzını açık bırakan bir kitaptı bu. Kamuoyunda, “pedofili hikayeleri anlatan” bir yazar olarak nam salmıştı.
Gazi’nin partisine kimler doluşmuş!.. Bu sözde romancı, partiye katılma töreninde, CHP’li bir milletvekiliyle de poz veriyordu. O da evlere şenlik...
“Kürtaj hakkı”nı savunup anne karnındaki bebeklerin parçalanarak öldürülmesine destek veren ama çocuk tecavüzcülerinin idam edilmesine karşı çıkan birisiydi bu vekil. (Detay için buraya ve buraya tıklayınız.)
Estağfirullah el azîm...
Neyse... Neyse...
Madem partiye doluşan ünlüler bahsi açıldı... “Atatürk’ün yolundayız” diyen birkaç ünlü daha düştü aklıma.
Bir tanesi, “Bizi hilafetten kurtardığın için sana müteşekkiriz” diyordu Gazi’ye.
Hilafeti “kurtulmak gereken” bir kurum olarak gören bu ünlü oyuncu, Mustafa Kemal’in yolu için anlatılan idealist davranışlara sahip miydi?..
Halka açık sahile, “Özel mülk” yazısı asıp kafasına göre kamuya ait alana “çökmeye” çalışmıştı mesela.
Üstelik o çok sevdiği Gazi hakkında tam bir ikiyüzlüydü. Zira Disney Mustafa Kemal hakkında dizi yaptığı zaman sloganik cümlelerle destek olmuştu. Ama Ermeni diasporası Disney’e geri adım attırdığında ise sessizliğe bürünmüş, ağzını açıp tek bir kelime etmemişti.
Çünkü iddiaya göre Disney ile işbirliği vardı.
Üstelik kemalist olmayan herkesi İngiliz casusluğu ile itham eden kitlenin bayraktarıydı.
Ve geçtiğimiz günlerde İngiltere’ye taşınmıştı.
Eh...
Bu işin içinden çıkılmaz.
Sanmayın ki hepsi bu kadar... Yazı çok uzun oldu. Bitirmek gerek.
Baksanıza, boş bir poşet üstündeki slogandan konu nerelere geldi...
Ama dikkat edilmesi gereken bir nokta var.
“Atatürk’ün Yolundayız” diyerek halkın önüne çıkanların çoğu hakikaten yolunu bulmuş.
Tutturdukları köşe çok sağlam.
Bu yolun taşlarını döşerken, altından geçen dereleri kendilerine akıtmışlar.
Gazi’nin ismini “rant yoluna” çevirmiş, her yokuşta ceplerini doldurmuşlar.
Ve hâlâ kemalist kesimden biri çıkıp da, “Atatürk’ün yolu bu değil, doğrusu şudur” demiyor.
Acaba neden?..
Ve minellâhi’t-Tevfîk.