Almanya ve Avrupa’nın geleceği
Almanya ve Avrupa’nın geleceği
MEHMET KOÇAK
Sağlık sorunlarım nedeniyle Almanya başta olmak üzere Avrupa’da 33 yılını geçiren bir gazeteci olarak 16 yıl sonra tekrar Avrupa’dayım.
Avrupa ve Almanya’daki değişen ekonomik ve siyasi dengeler ile başlatılan savaş hazırlığının ne anlama geldiğini, değişen şartlar içinde Avrupa toplumunda ve Avrupa toplumunun bir parçası olan ‘Avrupa Türk Toplumu’nda bu değişim ve dönüşümlerin yansımalarını araştırıyorum.
Avrupa denince güçlü ekonomisi, refah seviyesi yüksek ve demokratik hukuk devleti ilkelerinin içselleştirildiği ülkelerin varlığı akla gelirdi.
Almanya ise; Avrupa Topluluğu yani AB’nin taşıyıcı kolonu, lokomotifi, çalışmak ve iyi para kazanmak için başka ülkelerden akın edilen ülke olarak ilk akla gelendi.
Ancak üzülerek ifade etmek isterim ki, 16 yıl sonra bambaşka bir Almanya ve bambaşka bir Avrupa ile karşılaştım.
Almanya öncülüğündeki Avrupa çok ciddi anlamda hammadde, enerji ayrıca kalifiye eleman sıkıntısı yaşamaktadır.
Almanya’nın otomotiv devleri yatırımlarını yurt dışına kaydırırken, işsizlik ve iflas eden firma sayısı her geçen gün artmaktadır.
Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın genelinde üretimde başlayan küçülme önümüzdeki dönemde de devam edeceğe benziyor.
Ekonomisinde tam bir durgunluk yaşanmakta ve çok ciddi anlamda güvenlik açısından endişe içinde olduğu bir gerçektir.
Almanya ve Avrupa’nın tamamında ırkçı aşırı sağcı akımların yükselişi engellenemediği gibi İslamofobi yani İslam ve Müslüman düşmanlığındaki artış ise endişelendiren boyutlarda olması ise diğer bir gerçektir.
Son günlerde hükümet yetkililerinin ve alanında uzman kişilerin açıklamalarındaki veri bildirimleri gerçekten endişelendiricidir.
Yapılan bilimsel araştırmalara göre; siyasi, güvenlik ve hukukun temel esas alındığı demokratik değerler ve ekonomik alandaki gelişmelere bakınca, ne Almanya’nın artık eski Almanya, ne de Avrupa’nın eski Avrupa olmadığı gerçeği görülüyor.
*
Avrupa güvenliği Türkiye’siz mümkün değil.
Hem Avrupa’nın hem de Almanya’nın son yıllarda ekonomik, siyasi, güvenlik ve de iktisadi anlamda çok ciddi sıkıntıları olmakla birlikte Avrupa’nın taşıyıcı kolonlarından biri olan Almanya hâlâ dünyanın 4 veya 5.’ci ekonomik gücüne sahip.
Ancak, dünya siyasetini yönlendiren hegemonik gücün “Rusya’yı dışarda tutma, Almanya’yı kontrolde ve ABD’yi ise içerde tutma” politikasının etkili bir şekilde yeniden devrede olduğu ise bir diğer gerçektir.
Yani, Ortadoğu şekillendirilirken, Avrupa ve Avrupa içinde Almanya’nın hakim güç olmasının engellendiği ve engelleneceği ise bir diğer gerçektir.
Bu durum ülke ve millet olarak aslında bizi de rahatsız eden bir gelişmedir.
Çünkü, Avrupa kıtasında 6.5 milyon vatandaşımızın 4.5 milyonu Almanya’da yaşamaktadır.
Ayrıca Türkiye’nin Avrupa’da en büyük ekonomik ve ticaret partneri Almanya’dır. İki ülke arasındaki ticaret hacminin 50 milyar dolardan 60 milyar dolara yükselme eğiliminde olması her iki ülke için önemli bir başarıdır.
Yenilenebilir enerji, yapay zeka, yüksek teknoloji ve dijitalleşme gibi, 21. yüzyıla yön veren alanlarda da büyük bir işbirliği potansiyelinin bulunması her geçen gün güçlenen işbirliği ve ilişkilerin en bariz örneğidir.
Almanya öncülüğünde kurulması planlanan Avrupa güvenlik ve savunma politikalarında Türkiye’ye ciddi ihtiyaç duyulduğu inkar edilemez bir gerçektir.
Türkiye’nin küresel ve bölgesel düzeyde devam eden barışçıl politikaları ile savuma sanayisindeki başarıları bakımında Avrupa güveliği için de ayrı bir önem ifade etmektedir.
Gelinen noktada Türkiye’nin de eski Türkiye olmadığını Almanya başta olmak üzere tüm dünya ülkeleri kabul etmektedir.
Bugün Türkiye, Almanya ve Avrupa’ya birçok alanda katkı sağlayacak potansiyele sahiptir.
Karşılıklı çıkarlara dayalı ilişkiler geliştirilmesi ise her iki tarafın menfaatine olacaktır.
Ancak, daha iyi bir gelecek ve kalkınma yolunda güçlenme adına Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkeleri Türkiye’ye karşı çifte standart ve oyalayıcı yanlışlardan vazgeçmeli.