Tarım ve Hayvancılık Bağımsızlık Sigortamızdır
Tarım ve hayvancılık, devlet yönetimi dışında; planlı, programlı ve bile isteyerek belli kesimlerce modası geçmiş olarak görülmekte ve belli medyada da çanak tutmakta.
Tarım ve hayvancılık, bizim bağımsızlık sigortamızdır ve vazgeçilmemizdir. Hatta her gün hem hükümet tarafından hem topraklarımızı vatan edinmeyi dünyevi ve uhrevi şart bilen aklıselim kimseler tarafından seslendirilmeli ve gündemde tutulmalıdır.
Tarım hiçbir zaman geçmiş değil, tam tersine gelecektir. Geçmiş kabul etmek veya ötelemek, varlık içinde yokluk çekmeye razı olmaktır.
Geleceğimizi güvenli, istikrarlı ve kalkınmaya bağlıyorsak, tarım ve hayvancılık ilk sıradan asla düşmemelidir.
Sanayimiz elbette dünya ile yarışacak seviyeye çıkmalıdır ve çıkmaktadır. Teknolojimiz insana ve ülkeye faydalı olacak şekilde güçlenmelidir.
Savunma sanayiimiz rakip tanımamalı ama bütün bunların olabilmesi, tarım ve hayvancılıktaki istikrara bağlıdır.
•
Topraklarımıza-vatanımıza-bayrağımıza-devletimize, tarihi ve kültürel değerlerimize pamuk ipliği ile bağlı ve burada bir takım imkânlarla, zenginliklerine zenginlik katanlar için tarım ve hayvancılık burun kıvırılan işler olabilir.
Böyleleri için hiçbir kara parçasının zaten önemi yoktur. Bağırsakları işlesin yeter. Biz millet olarak toprağına bağlı, toprağı olmadan hayatın olmayacağına inanan, ayrıca üstüne nasıl bekçilik ediyorsak, altına da aynı bekçiliği ederek, mezarlıklarını vatan kabul eden bir milletiz.
Tabi bütün bu gerçekler ışığında bazı hakikatler de var ki, insanın yüreğini acıtmakta, kalbini sıkıştırmakta, yarına dair umutları gölgelemektedir.
Tarım ve hayvancılığımız; devletin tüm teşvik, kredi ve desteklerine rağmen istenilen seviyede olamaması, bu desteklerin başka yatırımlarda kullanılması, büyük şehirlerde konut alınması veya farklı ticari alanlarda kullanılması gibi v.s meseleler içler acısı.
İlgili bakanlıkların, kredi sağlayan bankaların veya diğer kurumların yetkilileri mutlaka verdikleri destekleri takip ediyordur ama nasıl oluyorsa bu tür şeyler oluyor işte. Geçelim.
•
Eskiler der ki:
- “Bir metre toprağın var da üzerine bir meyve ağacı dikmiyorsan, üzerine bir fide dikip, göz kulak olmuyorsan, sen vatandan bihabersin”.
Şimdi bu hakikatten yola çıkarak buğday ekilecek topraklara binaların dikildiğini gördükçe insanın gerçekten kalbi sıkışıyor.
Ne zaman Anadolu’ya çıksam, şehir kenarlarında gördüğüm dev binalar feleğimi şaşırtıyor ve tabi kendime şöyle sesleniyorum:
- “Buğday, mercimek veya başka tahıl ekilecek arazilere böyle binalar ekilirse, tabii olarak buğday ihraç eden ülke olmak yerine, buğday ithal eden ülke oluruz.
Mesela “Burçak” ismini kaç kişi bilir? Burçak kadar insan ve hayvan sağlığına faydalı kaç tahıl ürünü sayabiliriz.
Örneğin Mercimek ihraç eden ülke olmaktan çıkıp, ithal eden ülke olmamızın nasıl bir haklı gerekçesi olabilir? Burada suçlu aramıyoruz. İhmalden söz ediyoruz.
Ezcümle:
Tarım arazilerimizi ve meralarımızı korumadığımız müddetçe kendimize çelme atarız.