Tarihin Yaşadığı Şehir Kastamonu
Kastamonu için açık hava müzesi denilir.
Maddi gözlükle baktığımızda doğru olabilir lakin buradaki tarihi eserler yaşamaktadır. Dolayısıyla “tarihin yaşadığı şehir” demek lazım gelir.
Müze denilince bakılır-görülür geçilir, aidiyet hissedilmez. Günlük hayatın devam ettiği mekânlara müze gözüyle bakılırsa, oradaki gaye anlaşılmaz, aidiyet duyulmaz.
Mevlana Hz.leri; “Ne arıyorsan O’sun” diyor ya. Hangi şehirde kim neyi arıyorsa onu bulur. Bulduğu şey kimliğiyle-kişiliğiyle, inancıyla örtüşüyor demektir.
Biz de inancımız doğrultusunda ne arıyorsak onu bulduk. Bu topraklar böyle topraklardır. Bu coğrafyayı vatan edenler de bu inançtadır ve inançlarının eserlerini şehre yaymışlardır.
Kastamonu’da eserlerin hemen hepsinde, günlük hayat bugünkü şartlara uygun şekilde devam ediyor. Mesela İsmail Bey Külliyesindeki Deve Hanına dair bir özelliği paylaşalım.
Ecdadımız bir bina inşa ederken, insan haklarını da hayvan haklarını da öncelemiş. Deve Hanı vaktinde, hem develer hem tacirler için konaklama-beslenme mekânı imiş.
Hanın kapısı deve yüklerine göre yapılmış. Bir devenin istiap haddinden fazla yük taşıyıp taşımadığı kapıdaki ölçülerle belirleniyormuş.
Normal şartlarda yük taşıyorsa kapıdan içeri sığabiliyor, kapının eşiğinde yükü indirilip, içeriye alınıyor ve beslenmesine, dinlenmesine bakılıyormuş.
Taşımıyorsa devenin sahibi cezalandırılıyor ve deveye sahip çıkılıyormuş. Bu arada kervanlar üç gün boyunca handa ücretsiz kalınabiliyormuş.
Bu sebeple yerkürede insan ve diğer canlılar merkezli tek medeniyet, İslam medeniyetidir. Örneğini görmek isteyenler sadece Kastamonu’da değil, başka tarihi şehirlerimizde nicelerini görebilir.
…………….
Tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan Kastamonu’ya uğrayan ilk seyyahlardan birisi İbn-i Batuta’dır. Kırım’a geçmek için Bolu Mudurnu’dan Kastamonu’ya geçer.
Milli Mücadelede “İstiklal Yolu” olarak vatanın işgalden kurtuluş yolunu yedi yüz yıl önce İbn-i Batuta kat etmiş.
Kastamonu aynı zamanda kendi kendine yeten ve doyuran şehir olmakla birlikte; yeraltı ve yer üstü varlıklarıyla büyük zenginliklere sahip.
Yazıları takip edenler bilir. Seyahatlerimde yemeden-içmeden pek söz etmem. Edeben doğru bulmam. Yiyen var yiyemeyen var, giden var gidemeyen var. Gönüldür çeker, bulamazsa sebep olmak istemem.
Yalnız gitme imkânı bulanlar için hatta bulmaları gerektiğini söyleyerek şehrin bazı tarihi mekânlarını zikredelim:
İsmail Bey Hanı (Kurşunlu Han-şimdi otel), Deve Hanı, Balkapanı Hanı, Cem Sultan Bedesteni ve Aşirefendi Hanı görülebilir.
Elbet bu kadar değil. Candaroğulları ve Osmanlı dönemlerinden kalma neler yok ki? Külliyeler-camiler-medreseler-türbeler ile Kasaba köyündeki 1366’da Candaroğullarından Adil Bey’in oğlu Mahmut Bey tarafından yaptırılan ve UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan 658 yıllık çivisiz Mahmut Bey Camii.
Ezcümle:
Ve tabi Mehmet Akif’in Milli Mücadele ateşini yaktığı Nasrullah Kadı Camii görülmeli ve oraları ziyaret edip, secde edebilmemizin o günlere bağlı olduğunu unutmamalı.