Milleti ve devleti soyanların sermayesi
Şu yalan dünyadan ümidini üz
İnanmazsan bak kitaba yüz be yüz
Hanen mezaristan malın bir top bez
Daha doymadıysan doy deli gönül
•
Bir gün bindirirler ölüm atına
Yarın iletirler Hakk’ın katına
Topraklar susamış adam etine
Hep ağzını açmış hey deli gönül.
Âşık Ruhsati (1835-1909)
Söze girmeden bir yanlışı düzeltelim. Yukarıya iki kıtasını aldığımız “Daha Senden Gayri Âşık mı Yoktur, “Deli Gönül”, “Vay Deli Gönül” isimli şiir, Âşık Ruhsati’ye aittir. Bazı kaynaklarda Nesimi Çimen olarak geçmektedir. (Kaynak: Âşık Ruhsati, Hayatı ve Şiirleri. İstanbul Maarif Kitaphanesi)
Devletimizin ve milletimizin kasasına, kesesine, kursağına göz dikip; ününü, şanını, servetini, imtiyazını güçlendirenler de nefesleri tükendiğinde ölmeyecekler mi?
Âşığın dediği gibi ölüm atına onlar binmeyecek mi? Hakk’ın katına varmayacaklarına inanmayabilirler ama zaten inansalar; hırsızlık, arsızlık yapmaz ve bilirler ki, toprağın üstündeki imtiyazları, paraları, servetleri onlarla kara yere girmeyecek, kara yüzleriyle kendileri girecek.
Bu ahlaksızların bezleri ipekten mi olacak? 24 ayar altından bezlere mi sarılacaklar? Nihayet bir top beze bürünüp, börtüye böceğe yem olmayacaklar mı? Hepimiz olmayacak mıyız?
Eskiler; “Devletiniz, milletiniz için evlat yetiştirin” derken, boşuna demiyorlarmış. Meğer devlet-millet adına evlat yetiştirmek, ahiret ile dünya terazisini dengede tutmak içinmiş.
•
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın, “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” sözünü sık sık kullanması elbette bu sebepledir. Keşke anlaşılabilse! Lakin anlayanlar o kadar azalmaya başladı ki, anladığını zannettiklerimiz de dünyayı önceleyip, ahireti terk yolunda hızla koşmaktalar.
Hani üstat Necip Fazıl Sakarya şiirinde:
“Sakarya; saf çocuğu, masum Anadolu’nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun” diyor ya. Gerçekten de Allah yolunun divanelerini bulmak çok zorlaşmaya başladı.
Dün her şeyine şahitlik ettiğimiz, her şeyine kefil olduğumuz kimseler; makamı, mevkii, parayı, imtiyazı, şöhreti bulunca, kendileri değiştiği gibi ailelerini de haraba sürüklemekteler.
Bu hususta çeşitli örnekler verilebilir lakin atasözümüzde; “Kaftan suç olmuş giyen olmamış” denildiği gibi kimse kendisini sigaya çekmeye razı değil. Çünkü şiraze bozuldu!
Hatta yapıp ettikleri çirkinliklerinin hepsinin kendilerinin hakları olduğuna inandıkları için mahşer gününe yüzlerinin akıyla çıkacaklarına bile inanmaktalar.
İşte en tehlikeli ve uçurumdan tepe taklak düşülen zamanlardayız. Böylelerinin gittikçe sayılarının artması yarına dair umutları yok ediyor maalesef.
Siyasette bu uçurum gittikçe büyüyor. Kendisini filozof zanneden cahilliklerle dolu ucuz siyasetçiler, liderlerine ve davalarına zarar verdiklerini göremeyecek kadar zavallı haldeler.
Ezcümle:
Şunu unutmamalı. Amentü sahibi milletimizin kantarı belindedir.
Bir milletin büyüklüğü, nüfusunun çokluğu ile değil, akıllı ve fazilet sahibi adamlarının sayısı ile belli olur. Demek ki, böyle insanlarımızı bulmalı ve çoğaltmalıyız.