Köklerden geleceğe maarif tedrisatı
Ülkemizde Tanzimat’tan (1839) bu yana, 185 yıldır bir türlü yerlileşemeyen ve millileşemeyen dört devlet kurumumuz kaldı.
Dışişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın Türkiye’nin direksiyonuna geçtiği günden bu tarafa en çok uğraştığı ve yerlileştirmek istediği bakanlıklar bunlardı.
Ak Parti hükümetlerine kadar hiçbir iktidar malum bakanlıklardaki “Batıllaşma Zihniyeti” bir türlü ayıklanmadı veya engeller çıkarıldı. Nihayet yeni yeni çözülmeye başladı.
Dışişleri Bakanlığı konusunda Hakan Fidan’a olan güvenin tam olması hasebiyle artık bakanlığın içte ve dışta daha çok millileşeceği umudu oldukça yüksek.
Maliye Bakanlığı hâlâ zorda ama Mehmet Şimşek’in, takozları devletin-milletin önünden kaldıracağına dair ciddi emareler var.
Kültür ve Turizm Bakanlığının kültür kısmında patinajlar bitmiyor. Yıllardır yerlileşme ve millileşmede patinaj sürüyor.
Kültür Bakanlığı ile Turizm Bakanlığının ayrılması gerektiğine dair ciddi kanaat sahipleri var. Keşke anlaşılabilse. Turizmin yanında maalesef öksüz ve yetim bir kültür politikamız var.
Üst düzey bürokratların yahut bakan yardımcılarımızın iyi olması yetmiyor. Öyle samimi bakan yardımcılarımız mevcut ki, lakin nasıl oluyorsa alt kademede bir türlü kültür adına yerlilik ve millilikte istenilen seviyeye gelinemiyor. Geçelim.
•
Milli Eğitim Bakanlığımızın, “Kökten Geleceğe Maarif Modeli”, geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın katılımıyla tanıtılmıştı. Anlaşılan o ki, malum keçeleşmiş yapı aşılmış.
Bakan Yusuf Tekin ve yardımcıları Celile Ökten, Ömer Faruk Yelkenci, Nazif Yılmaz ve Kemal Şamlıoğlu, alanlarında uzman ve çalışkan isimlerdir.
Kafalarının arkasında Milli Eğitimden başka bir şey yoktur. At binenin, kılıç kuşananın derler. Milletimizin umudu o ki, MEB Türkiye yüzyılının yüz akı olsun.
Cumhurbaşkanımız müfredatın tanıtımında yaptığı konuşmada önemli konuların altını çizmişti. Bu hususlar, başlı başına yerlilik ve millilik adına milletimizin istediği meselelerdi.
Dünyayı bilmem ama bizde milli eğitim, aile yuvası demektir ve eşittir. Ailenin dağılması, toplumsal kargaşa ve kaos demektir.
Tabii sadece her şeyi eğitimden beklemek de safdillik olur. Eğitime çocuğu hazırlayan ailedir. Aile nasılsa, okullarda çocuklar ailelerin belgesidir. Bunu da göz ardı etmemeli.
•
Ezcümle, Cumhurbaşkanımızın tanımda yaptığı konuşmadan:
“Açık söylüyorum, birileri bu ülkede yasakların kalkmasını istemediler. Adaletsizliklerin giderilmesini istemediler. Müfredatın zenginleşmesini istemediler. Okullar arasındaki eşitsizliğin kapanmasını istemediler.
‘Göbeğini kaşıyan adam’ diyerek aşağıladıkları insanların çocuklarının kendileriyle aynı imkânlara sahip olmasını hiçbir zaman istemediler.
Fakirin fakir, mazlumun mazlum, imtiyazlıların da imtiyazlı olarak devam etmesi için her yolu denediler. Türkiye’de gerçek manada bir sınıfsal değişikliğin gerçekleşmemesi için her şeyi yaptılar. İş dünyasından siyasete, medyadan akademiye uzanan bir yelpazede bu çevrelerin halen kümelendiğini biliyoruz. Eskisi kadar sesleri çıkmasa da buldukları her fırsatı kullanıyorlar”.