II. Abdülhamid ve Yıldız Sarayına dair
Gerçi 1940’lı yıllarda CHP iktidarı tarafından pek çok tarihi eser ve mezarlar yıkılmış, taşları sökülmüş, dozerlerle dümdüz edilmişse de kurtulanlar kurtulmuş ve bugün şahit olarak topraklarımızda durmaktadırlar.
Hatıratlar, tarihin doğru yazılması bakımından önemli eserlerdir. Devletlerin ve milletlerin tarihinin ana damarı hatıratlardır.
Dün, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın himayelerinde, Yıldız Sarayının Milli Saraylar Başkanlığı tarafından restore edilerek, 115 yıl sonra milletimizin hizmetine sunulacağını yazmıştık.
II. Abdülhamid sevdalısı olarak o yazıyla yetinmedim ve hatıratlara yer verilmesi gerektiğine inandım.
Çünkü mesele II. Abdülhamid olunca çok fazla yalan-yanlış-iftira ve bühtandan geçilmeyen şeyler yazılıp çizilmekte.
İki küçük hatıratı özetleyerek paylaşmak istiyorum: İlki, Yahya Kemal’in “Hayat ve Hatıratım” adlı kitabından:
………………….
“1912’den 1918’e kadar süren milli acılar devresinde gördüklerimi-duyduklarımı-düşündüklerimi bu sahifelerde toplamak istedim.
Altı sene içinde üç harbe girmiştik, Osmanlı saltanatının bize miras bıraktığı toprakları kaybetmiştik. Bu üç harbin sonunda, 1918 baharında; ne vatan ne devlet ne de millet kalmıştı.
Bu ana kadar mukadderatımızı idare etmiş olan devlet adamları, bir sabah Boğaziçi’nden Karadeniz’e açılan Alman torpidosuyla sır oldular, bir müddet sonra da Berlin’de, Moskova’da, Kabil’de, şurada burada göründüler.
Başımızdan geçmiş olan macerayı anlatmak sadedinde bu ricalin söylediklerine ve yazdıklarına dikkat ettim ve hayrette kaldım.
Talat Paşa Berlin’de kendini görenlere aynen bu sözleri söylemişti:
-“Ne yapalım, kader böyle imiş. Biz iyi yapmak istedik, fena oldu. Talihimiz bu imiş. Harbi kazansaydık İstanbul’da heykellerimizi dikerlerdi, lakin kaybettik diye sövüyorlar. Biz hüsn-i niyetle hareket etmiştik”.
Enver Paşa’da İstanbul’dan kaçarken bu kâğıdı bırakmıştı:
-“Burada şahsım için emniyet kalmadı, yeni bir Devlet-i Osmaniye kurmaya çalışmak için harice çıkıyorum”.
Bu sözleri ehemmiyetle tahlil eden bir Türk kederinden kahrolabilir. ‘Altıyüz senelik devletin hatimesi olan sözler ‘ne seviyede kafalardan çıkmışlar’, dememek mümkün müdür?’
Evet, bu tespitler her şeyi anlatıyor! Geçelim.
………………
En çok fitneye sebep olan hususlardan birisi de Elmalılı Hamdi Yazır’ın “Hal Fetvasını” imzalamasıdır. İmzaya dair net olan şudur:
Elmalı merhum, hal fetvasını imzalamak istemediğinde birisi kulağına eğilerek;
-“Eğer imza etmezseniz İttihatçılar Abdülhamid’i öldürecekler” der ve Hakanın ölümüne sebep olmamak için imzalar.
Bu hadiseyi doğrulayan bir hatıratta şöyle:
“İttihatçılar Sultan Hamid’i öldürmek istediler. Muvaffak olamayınca hal’ ettirdiler. Selanik’teki Alatini Köşkü’ne hapsettiler. Orada öldürmek istediler. Bu işi Makedonyalı komitacı Kaptan Sandanski’ye icra ettirmek istediler, fakat muvaffak olamadılar”.
Sultan İkinci Abdülhamid Han Hakkında Meşhurların İtirafları kitabı s.123, Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa 1. s.375.