Piyasa Ekonomisi ve Kontrol Toplumu
“Yeni normal” hiçbir zaman eski normal olmayacak” gibi tıp dünyası ile politik çevrenin Covid-19 nedeni ile gelecek üzerine konuşurken sıklıkla kullandıkları ve kulağımıza aşina olan ifadeler…
Bu ifadeleri kullananların niye ve nasıl kullandıklarını tahlile tabi tutan bir yazı bugünkü yazı.
Baştan ifade edeyim ki hiçte masum olmayan bu ifadelerin bir geçmiş seyri var.
“Normallik, ‘kendisinin değili yani anormal’ ortaya konduğu zaman anlam kazanır ve kabul edilir” der Michel Foucault (1926-1984). Bir çeşit bizdeki mefhumu muhalifinden hareket mefhumu tanımlamaya hizmet eder düşüncesinin bir başka söyleniş şekli. Büyük Kapatılma, disiplinci, düzenleyici ve biyo-iktidar, gözetim toplumu gibi kavramsallaştırmaların sahibi Foucault “disiplin toplumları”nı on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllara yerleştirmişti. 1995’te ölen bir diğer Fransız düşünür Gilles Deleuze tarihsel olarak denetim toplumu üzerine Foucault ‘un düşüncelerini şöyle analiz ediyordu;
“…Bu toplumlar doruk noktalarına yirminci yüzyıl başlarında varmışlardı. Bu toplumlar, geniş ve yaygın kapatıp-kuşatma mekânları düzenlemeleriyle ayırt edilirler. Birey hiç durmadan, her biri kendi yasalarına sahip olan bir kuşatma mekânından öbürüne geçer; önce aile; sonra okul (“artık ailende değilsin”); ardından kışla (“artık okulda değilsin”); en sonunda da fabrika; ara sıra hastane; olasılıkla hapishane, yani kapatılmış-kuşatılmış çevrenin en önde gelen örneği. Analojik bir model oluşturan hapishanedir burada; Rossellini‘nin Europa 51 filminin kadın kahramanlarından biri bazı işçileri iş başında gördüğünde “mahkûmlarla karşı karşıya olduğumu sandım” diye haykırabilir…”
Foucault bu günleri göremeden 1984 yılında hayat gözlerini kapadı. Foucault’nun bıraktığı yerden devam edersek;
Evet , disiplin toplumu kavramsallaşmasının yanında pandemi süreci ile “kontrol toplumu”na doğru yelken açıldı.
Teknolojik evrim, derinden derine, kapitalizmi bir mutasyonu uğrattı.
“Disiplinel Toplumdan ‘Kontrol Toplumu’na evriliyoruz.
19. yüzyıl kapitalizmi, üretime ve mülkiyete yönelik bir yoğunlaşma, bir konsantrasyon kapitalizmiydi.
20. Yüzyılda kapitalist sistem git gide analojiyle öteki mekânların da sahibine dönüştü.
Siyaset, bürokrasi, medya, hatta bilim ve dinde dahil, iktidar ve muhalefet ilişkileri, parasal ilkeler üzerinden örtülü kast sistemiyle yürüdü. Buna yasadışı sayılan(!) mafyanın raconu da dâhildir. Neticede 1920‘li yıllarda Sicilya da doğan mafya kapitalizm ürünüdür. İktidar erkinden bağımsız düşünülmesi safdillik olur.
Olan şuydu:
Toplum avamdı ve bilgi, seçkinler eliyle cahil (!) toplumu denetleme aracı olarak iyi iş görüyordu.
Ortadoğu’da monarşiyle, Suriye ve Irak’ta Baas sistemiyle, Türkiye’de piyasa ekonomisi ile domine edilen şey sistemin korunmasıydı. Kapitalist sistem, uzunca bir süre toplumsal tahakkümünü hukukun egemenliği -suç ve ceza- üzerinden yürüttü.
Corona miladıyla kapitalizm artık üretimle denetlemeyi Üçüncü Dünya’ya devrederken, teknoloji ile bilgiyi elinde tutan dijital döneme doğru yürüyor. Uzunca bir süredir Hollywood’a senaryo yazan bir kısım ehli vicdan düşünce adamı, insanlığın geleceği travmayı beyaz perdede haykırıp duruyordu.
1998 yapımı “The Truman Show”, 2007 yapımı “La Zona” (yasak bölge) ya da 2009 yapımı “Surrogates” (suretler), “In Time” (zamana karşı) gibi filmler bunlardan birkaçı. Kapatılmış mekânsalıklar, elektronik cihazlarla giriş-çıkışlar vs...
Disiplin toplumunda denetleyici ve yönlendirici işleviyle hapishane, tımarhane, okul, fabrika gibi disiplin kurumları vardı. Toplumsal huzur(!) toplum ve düzeni böylece sağlandı.
Kontrol toplumunda ise durum farklı olacak.
Mekanizma, psikolojinin kazanımlarını teknik araçlarla uzunca bir süredir deniyordu. Mail, sms trafiği, Sosyal medyadaki oyunlar, beğeniler, güncel durum, ne düşündüğün, arkadaşlıklar, beğeniler, eleştiriler, paylaşımlar, Play Store üzerinden indirilen uygulamalar, konum ve sayfalar, gruplar, grupların etkinliği gibi çalışmalar zihinsel haritayı ele verdi. Asistan adı altında cep telefonlarına yüklenen yapay zekâlar, navigasyon uygulamaları vb. etkinliklerle sadece mahremiyetin yok edildiğini düşünürsek zekâmıza ihanet etmiş oluruz.
Kontrol toplumu dışarıdan bir gücün dayatmasıyla değil, beyine aşılanan, öznelerde içselleştirilen, zihinsel kontrol ve davranışın kontrol edilebildiği farklı bir sistem.
Görüntüde daha demokratik, özünde son derece tehlikeli ve baskıcı bir sistem.
Disiplin toplumundan kontrol toplumuna geçişte düzenleyici kurumlar corona ile dönüşüm düğmesine bastı.
Bu süreçte İnsan herhangi bir zorlayıcı dışsal otoriteye gerek kalmadan kendiliğinden bir tür hapishane kurmayı öğreniyor. Bu durumda eylemlerini kendiliğinden bir özdenetimle kontrol altına aldığını sanıyor. Burada salgınla ilgili alınan tedbirlere eleştiri değil söylediğimiz.
e- devlet, e ticaret, e-hastane, e -maliye gibi uygulamaların eski yaşam şeklini değiştirdiğini ve insan hayatına yapay bir boyutun hâkim olmaya başlamasıyla insanların bunu yadırgamadığını aksine hatta hayatı kolaylaştırdığı düşüncesi ile sevindiği yönünde.
Her şeyin kontrol altında olması bir güvenlik sağlıyor mu ki? Yoksa tersi durumlar söz konusu olabilir mi?
Bu sorunun cevabı basit aslında Bir sabah uyandığınızda sosyal medya yok, kapalı. Çünkü bir ay boyunca tüm dünyada internet yok denirse ne olur? Bu sorunun cevabının çıkardığı sonuç şu:
Demek ki kontrol hiçte Devletlerde değil Uluslararası şirketlerde.
Peki, bugünlerde yargı reformundan söz edilirken bu ülkede Adalet Bakanı, Maliye Bakanı ve/ya Merkez Bankası Başkanının da olduğu bir birliktelik fotoğrafını nasıl yorumlayacağız? Bu ayrı bir yazı konusu. Yazıyla ilgili somut bir tarafı var ki es geçilemez.
Kontrol toplumu açmazını somut yaşananlar çerçevesinde söylemek bir sorumluluk gereğidir. Eğer siz denetim diye diye bir tuşla iş sahasının bütün banka hesaplarına blokeler koyup işini çeviremez hale sokar bunu ticari hukuk olarak meşrulaştırsanız bu adil olur mu? bu birinci soru.
İkincisi, bunu yaptınız diyelim borcu nasıl tahsil etmeyi düşünüyorsunuz ki? Dönen bir çarka çomak sokmakla iş çözülüyor mu?
Eğer siz sorumlu şirket müdürünü bütün hissedarlardan sorumlu tutar, hissedarların ödeyemediği borcu şirket müdürüne bocalarsanız “git öl sana hayat hakkı yok” demiş olmaz mısınız? Bu teknolojik başarının(!) istatiksel verisi var mı? Önce bunu bir çıkarın. İşi var görünen işsizlerden tutun, kapanmış şirketlere devletin çıkardığı borçların rakamsal analizlerini önünüze koyun sonra bir daha bakın bu denetim mi kontrol mü adı her ne ise hayatımıza ne güzellikler katmış? Huzur mu sosyal patlamalar mı?
Yasal olanın adil olmadığını gördüğünüzde ortadan kaldırmanız samimiyet testi olacaktır.
SSK, Maliye, bankalar, odalar, meslek birlikleri üzerinden iş gücüne yoğun politbüro kontrolüne rahmet okutan baskı sisteminin adı serbest piyasa olacak, bu komik değil mi?
Kapitalizmin kontrol toplumu modelini ekonomi üzerinden tahlil, o ülkenin özgürlük anlayışının turnusol kağıdıdır. Gerisi havaya savrulmuş gaza tepik sallamadan öte bir anlam ifade etmez vesselam.