Çoklu baro işi komediye de dönebilir
Yıllardan bu yana dünyanın en adaletsiz seçim sisteminin ürettiği azgın bir azınlığın kontrolüne giren baroların, avukatlık mesleğinin statüsünü de itibarını da yerle bir ettiğini görmemek için görme bozukluğunun çok ileri seviyede olması lazım.
Çoklu baro önerisinin yanlışlığını ifade ederken hırsızın hiç mi kabahati yok derseniz çok haklısınız. Hırsızın tahammül edilemeyecek azgınlığının bugün gelinen noktanın en birinci nedeni olduğunun öncelikle altını çizmemiz hakkaniyetin gereğidir.
Üç büyük ilin barolarının terör örgütlerinin ve azgınların sığınma alanına dönmesine hiçbir şekilde izin verilmemesi gerekiyordu. Baroların tek gündeminin sadece avukatlık mesleğinin genel sorunları, avukatların ihtiyacı olan dayanışma, meslek etiğinin ve ahlak ölçülerinin korunması olmalıydı.
Dünyanın her yerinde son derece saygın, ağırlığı her alanda hissedilen, bir söz söylediğinde ciddiye alınan barolar, eğer dünyanın diğer yerlerindeki ölçüler ve ilkeler etrafında bir yönetim çizgisi arasalardı, emin olun bu ülkenin insanı nezdinde de aynı itibara sahip olurlardı.
Modern devletin egemenlik yetkilerinin tanımından kaynaklanan ve doğası gereği hegemonik bir karakter taşıyan devlet gücü karşısında dünyanın her yerinde bir sığınaktır avukatlık mesleği. Bir devletin hukuka bağlılığının teminatı, emin olun hâkim ve savcılardan çok daha fazla avukatlardır. Sağlam bir hak arama iradesi olmadan, yargının tek kale oynadığı bir maçın adalet üreteceğini düşünenler varsa, tarihteki dramatik örnekleri dönüp okumasını tavsiye ederim.
Bugün dünyanın en gelişmiş hukuk devletleri arasında sayılan ABD, İngiltere ve Fransa’da sistemin içinden avukatları çıkarırsanız, geriye Somali’den daha geri bir devlet sistemi kalır elinizde.
Dün Yassıada’da darbe mahkemelerinde adaletin savunucuları hâkimler veya savcılar değil avukatlardı. Darbelerde de, postmodern darbelerde de, darbe teşebbüslerinde de avukatlar hak arama mücadelesinin öncüleri oldular. Diyeceksiniz ki darbecileri de avukatlar savundu. Evet, işte o darbecilerin hukuka uygun yargılandığının ve haklarında en adil kararın verildiğinin temel kriterlerinden biri de savunmasına bir avukatın eşlik etmesidir.
Üç büyük ilin baro yönetimlerine buradan defalarca çağrı yaptık. Avukatların mesleki statülerini korumak, meslektaşlarının helal kazanç, saygın bir hayat ve güvenli bir gelecek beklentilerine odaklanmak yerine, terör örgütlerinin sözcüsü ve marjinal sol partilerin yedek kulübesi gibi davranırsanız, bu yaptıklarınızın avukatlık mesleğinin statüsüne ve saygınlığına zarar vermekten başka hiçbir sonucu olmaz. Nitekim sonuç bu oldu. Son yirmi yılda üç büyük ilin barolarının öncülük ettiği ve avukatlık mesleğinin statüsünü yükselten bir tek gelişmeden söz edebilir misiniz? Bu azgınlığa karşı dünyanın hiçbir yerinde hiçbir iktidar bizdeki kadar tahammül göstermez.
İstanbul seçimlerinde, İstanbul Barosu parti seçim komisyonları gibi çalıştı. Bir baronun, sol partilerin yedek kulübesi gibi çalışmaya hakkı yok. Baroların siyasi görüşü olmaz. Siyasi görüşleri temsil eden avukatlar olabilir. Baro sadece avukatları savunur. Avukatlar ise müvekkillerini. Bir baroda LGBT Komisyonu olabilir mi? Oldu ve buna müdahale etmesi gerekenler, meşru bir müdahalenin bütün koşulları oluşmasına rağmen sessiz kaldılar.
Baroların seçim modelinin değiştirilmesi ve baroların bir meslek örgütüne dönüştürülmesi ile ilgili iyileştirmeler beklerken, birden rota herkese ayrı bir baro arayışına döndü. Üç büyük ilin baro yönetimlerine öfkenin çok haklı nedenleri var ama çözüm her isteyene bir baro vermek değil.
Hatta İstanbul, Ankara ve İzmir ölçeğinde çok komik sonuçlar da olabilir. Avukatlık mesleğine kabulü yapılmış yani avukatlık ruhsatnamesine sahip herhangi bir avukatın baroya kabulüne engel olabilecek misiniz? İstedikleri bir zamanda, sizin kurduğunuz baroda çoğunluğu sağlayacak sayıda avukat, sizin kurduğunuz baroya üyelik kaydını aldırırsa, elinizle kurduğunuz baronun yönetimini nasıl kontrol altında tutacaksınız?
Dizginlemeye çalışılan azgın azınlığın çoklu baro önerisinden rahatsız olduğunu hiç sanmıyorum. Çok istedikleri ama dile getirmeye cesaret edemedikleri çözümü, maliyetinin tümünü üstlenerek AK PARTİ tarafından getirilmesinden onlar ancak mutlu olmuşlardır.
Olmayacak işlerle, avukatlık mesleğini icra edenler nezdinde zaten dar bir alana sıkışan güveni tamamen yok edecek yollara hiç gerek yok. Baroları asli fonksiyonlara döndürecek formüller belli. Bunları konuşmak, avukatlık mesleğinin itibarını ve statüsünü yükseltmek, meslek etiğini ve meslek ahlakını yükselterek saygın bir hayat ve güvenli bir gelecek peşinde koşan büyük çoğunluğun iradesini öne çıkarmak gerekir.
Türkiye’nin çağı aşan büyük gelişimine eş değer bir hayat kalitesi arıyorsak bunun en birinci koşulu hak arama mekanizmalarının çalışır durumda olmasıdır. Bunun birinci koşulu da güçlü bir avukatlık statüsüdür.
Şunu da unutmayın ki en çok eleştirdiğiniz avukat, adalet için herkese lazım.