Avukat Ali Çetinkaya’nın ardından
Hepimiz Allah’a aitiz ve muhakkak O’na döneceğiz. Hayatın ve ölümün bir tek sahibi var. O’nun hükmü ne ise elbette boynumuz kıldan ince.
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün diyor ya şair. İşte öyle bir an ölüm.
Ümmetin yüz aklarından Avukat Ali Çetinkaya genç yaşında, salgın hastalığın pençesinde Hakk’a yürüdü.
En büyük üzüntüm, ümmetin kendisini yeteri kadar tanıma fırsatı bulamamasıdır.
Yabancı dillere derin vukufiyeti, çok güçlü İslam hukuku birikimi ile metodik hukuk bilgisi ve avukatlık meslek pratiğini bir araya getiren eşsiz bir örnekti.
Trabzon’luydu. Çok küçük yaşlarda Pakistan İslamabad’a gidecek cesaret ve dirayeti göstermiş, çok başarılı bir şekilde eğitimini tamamlamıştı.
Birleşik Arap Emirliklerinde, Dubai’de avukat olarak hayatını sürdürüyordu. Dubai gibi çok zor bir bölgede kişiliği ve güçlü hukuk formasyonu ile kendisini kabul ettirmiş bir kardeşimizdi.
Çok güçlü bir muhakemesi vardı. Güçlü muhakeme iyi bir hukukçu olmanın ön şartıdır. Konuları leb demeden kavrar ve işte budur diyeceğiniz en uygun yolu önerirdi.
Çok çalışkandı. Bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle ömrünü hukuk konularına adamıştı. Henüz elli yaşı civarında, bu kadar büyük bir birikimin başka bir formülü de olamazdı zaten.
Çok cesurdu. Hiçbir kompleks ve korku göstermeden hakkı hakikati söylemekten asla çekinmez, boynunu hiçbir şekilde eğmezdi.
Her şeyi tırnaklarıyla kazıyarak başarmıştı. Genç hatta bugün çocuk denecek yaşta dünyanın zorlukları ile baş ederek Pakistan’a, İslamabad’a gitmeye cesaret edebilmek bile çok büyük bir işti. Orada eğitimini tamamlayacak bir sabır örneğiydi aynı zamanda.
Fıkıh usulüne o kadar büyük önem veriyordu ki, karşılaştırmalı hukuk usulü konularında önünden geçmeyen kaynak nerdeyse kalmamıştı. Prof. Dr. Muhammed Tahir’in İSLAM VE BATI CEZA HUKUKU FELSEFESİ kitabını henüz öğrenci ilken tercüme etmişti.
Farkına varılmamış bir hazineydi. Farkına varmamak ve yeteri kadar faydalanmamak hepimizin vebalidir.
Salgın hastalığın pençesinde adım adım kötüleşen durumunu duydukça endişelerimiz artıyordu.
Ümmetin yüz aklarından Bülent Alan kardeşimiz vasıtasıyla durumunu yakından takip ediyorduk. Hastalığının ağırlaştığı dönemlerde de umudumuzu kaybetmiyorduk. Aslında genel durumu stabil ilerliyordu. Önceki gün aniden durumu bozuldu ve ümmetin büyük bir değerini kaybettik.
Bu kaçıncı hayıflanma, bu kaçıncı dövünme bilmiyorum ama kaybetmeden değerlerimizin kıymetine uygun davranmak yine mümkün olmuyor. Kaybetmeden neden farkına varamıyoruz ki? Hiç kaybetmeyecek gibi geliyor insana ama işte bir anda hüküm ne ise tahakkuk ediyor.
Avukat Ali Çetinkaya gibi bir değerden bu ümmet çok daha iyi istifade edebilmeliydi. Bir daha böyle bir birikimi ne zaman göreceğimizi kim bilir.
Farkına varılmamış olabilir. Hukuk Fakültesine öğrenci olarak tam otuz beş yıl önce kayıt yaptırdım. Hatta otuz beş yılı altı ay geçti. Otuz beş yılda tanıştığım görüştüğüm karşılaştığım dinlediğim okuduğum İslam hukuku uzmanlarının sayısı yüzlerle ifade edilebilir. Tanıdıklarım içinde en seçkin olanlardan biriydi Ali Çetinkaya. Ümmetin yolunu aydınlatacak büyük bir hazineyi kaybettik. Hem de yeteri kadar istifade edemeden.
Ümmetin başı sağ olsun demekten başka da elimizden gelen bir şey yok.
Ümid ediyorum ki salgın hastalığın pençesinde son nefesini vermesi nedeniyle şehid hükmündedir.
Allah rahmetiyle muamele eylesin. Mekanı cennet, makamı ali olsun.