Sûriye’de Türkiye’den başkası “dış güç”tür
Sûriye’de Türkiye’den başkası “dış güç”tür
AHMET TALİB ÇELEN
Sûriye’de 61 yıllık kâbûs bitti; zâlim Esed diktatörlüğü târihin çöplüğüne atıldı.
%10’luk Nusayrî azınlığa sırtını dayayarak ülkenin %80’i Sünnî olan %90’lık bir kitleye 61 yıl boyunca zulüm ve işkence ile hükmettiler. Muhâliflerin bu zaferi ile bir daha anladık ki, “Zulüm pâyidâr kalmıyor.”
ÖSO, Sûriye Millî Ordusu, HTŞ ve diğer unsurlardan müteşekkil muhâliflerin 12 günde başkent Şam’ı düşürmesi, rejimi yıkması bütün dünyâda hayretle karşılandı. Türkiye, Sûriye’deki bu yeni gelişmelere müspet bir gözle baktı. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “İdlib, Hama, Humus ve hedef tabii Şam. Muhâliflerin bu yürüyüşü devâm ediyor. Temennîmiz kazâsız belâsız bir şekilde Sûriye’deki bu yürüyüş devâm etsin” dedi. Bugün îtibâriyle temennîsi de gerçekleşti. Şam düştü, zulüm rejimi sonra erdi, Beşşar Esed’in ülkeyi terk ettiği söyleniyor, halk sokaklarda sevinç gösterileri yapıyor.
Bölgedeki dış güçler ısrar ve harâretle Türkiye ile görüşmek istiyor. Demek ki ülkedeki hâdiselerde Türkiye unsûrunun ehemmiyetini görüyorlar. Türkiye plânını yapmış ve uygulamaya koymuş insanların rahatlığı içinde. Bölgede hiç olmadığı kadar elini güçlendirmiş. Bir yorumcunun, “Hatta 1918’de Osmanlı’nın Sûriye’den çekilmesinden beri Türkiye bölgedeki en güçlü zamânını yaşamaktadır” dediğini duydum.
Halep, Rusya ve İran yardımıyla rejim güçleri karşısında düştüğünde çok üzülmüş ve mütevâzı sitemizde, “Haleb’i unutma, unutturma; duâ da edemiyorsan Müslümanlığını gözden geçir” cümlesini site duyurusu olarak yıllarca sâbitlemiştik. Elbette içimizde Haleb’in geri alınacağı ümîdini taşıyarak. Nitekim bugün Halep aslî hüviyetine kavuştu. Daha da ötesi Şam da artık hür.
Türkiye’de hâlâ “Sûriye’nin iç işlerine karışmayalım” diyebilen bir zihniyetin varlığını da şaşkınlıkla müşâhade ediyoruz. Hâlâ… Rusya, İran, Amerika, hattâ Çin burada ama “Türkiye’nin burada ne işi var?” diyebilen Türk vatandaşları var. (Türk demek zorunda kalıyoruz maalesef). Sûriye, Türkiye ve Müslüman Türk milleti için “dış” değildir. Aslında orada, Türkiye hâriç -yıkılan rejim de dâhil- bütün güçler “dış güç”tür. Sûriye, Malazgirt’ten bile evvel Türk yurdu olmuştur. Biz orada bir “dış güç” olarak bulunmuyoruz.
İdlib’de 27 Şubat 2020’de bir Regaib gecesinde 33 askerimizin şehit olması üzerine 29.02.2020’de “Türkiye Tâtilden Dönüyor ve Bunun Geri Dönüşü Yoktur” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bir bölümünü paylaşmak isterim:
Bir Regâib kandilinde İdlib’de 34 yavrumuzu şehid olarak âhirete uğurladık.
Allah rahmet eylesin diyeceğim de Cenâb-ı Hak onlara şehidliği nasîp ederek zâten rahmet eyleyeceğini göstermiştir. Mekânları -inşaallah- bellidir. Gözümüzde yaş, bağrımızda taş, içimizde bu işi yapanlara nefret ve öfke var.
Biz buralarda dış topraklarda değiliz. Bin bir hîle ve desîse ile elimizden alınmış öz topraklarımızdayız. Biz bir işgâl gücü değil hâtıralarının çekim gücüyle eski topraklarına dönmüş bir milletiz. Amerika’sı, Rusya’sı, Avrupa Birliği, İran’ı… orada bulunan bütün bu güçler yabancı mütegallibelerdir. Kimi büyük İsrail taşeronu, kimi petrol çılgını kimi bilmem hangi menfaatin tâkipçisi olarak oradadırlar. Hiçbirisi Türkiye’nin pozisyonunda değildir. Biz bir taraftan başımızın belâsı terörü yok etmek için, bir taraftan güney hudutlarımız boyunca kurulacak bir terör devletine baştan mâni olmak için, bir taraftan Suriye halkını kendi diktatörünün zulmünden korumak için oradayız. Ve bütün yaptıklarımızı yabancı bir toprakta değil kendi topraklarımız üzerinde yaptığımızın şuurundayız. Bu yüzden haklıyız ve haklılığımızdan kaynaklanan bir kuvvete sâhibiz. Suriye’deki hiçbir güç böyle değildir. Bu yüzden hiç kimse “Bizim Suriye’de ne işimiz var?” diyemez. Orada rol kapmaya çalışan bütün devletlere söylenecek asıl söz şudur: “Sizin burada ne işiniz var?”
Haddizâtında orada bulunan bütün yabancı devletlerin telâşının asıl sebebi Türkiye’nin târihte çıktığı tâtilden dönmekte oluşudur. Müslüman Türk milleti yaklaşık iki asırdır târihin şekillenmesinde söz sâhibi değildir. Osmanlının yıkılıp dağılmasından sonra büsbütün târihte tâtile çıkmıştır. Son on beş yıldan beri Türkiye yüz yıllık uykusundan silkinerek uyanma isteği göstermeye başlamıştır. Tarihte çıktığı tâtilden dönüp, yeniden târih yapıcı kuvvet ve irâdesine kavuşmak istemektedir. Türkiye artık esâret zincirlerini kırıp kökleri üstünde yükselen bir devlet ve millet olmanın rüyâsını görmeye başlamıştır. Bunu yapabileceğini de hem İslâm âlemine hem de sâir dünyâya göstermiştir. İşte başta Haçlı dünyâsı olmak üzere İsrail’in ve bütün İslâm düşmanlarının telâşı bundandır. Türkiye dönerse işleri zordur. https://www.tyb.org.tr/turkiye-tatilden-donuyor-ve-bunun-geri-donusu-yoktur-20539yy.htm
•
Şimdi Sûriye’de mesele zâlim Esed karşısında birlik sergileyen muhâlif cephenin, zâlimin baskısı kalkınca kendi aralarında birliklerini muhâfaza edip edemeyecekleridir. Buraya birçok elin uzanacağını ve ortalığı karıştırmak isteyeceklerini tahmîn etmek zor değil. Buraya odaklanmalı ve oyunlara karşı çok uyanık ve sağlam durulmalıdır. Türkiye’nin gücü ve tecrübesi ümit vermektedir.
Bir de Fırat’ın doğusu hiç konuşulmuyor. Sanki oralar PKK/PYD’ye bırakılmış gibi… Bu rüzgârın oralarda da eseceğini ümit ediyor, esmesinin şart olduğunu düşünüyoruz.
NOT: 34 şehit dememizin sebebi o günlerde 34 olduğuna dâir haberlerin de çıkmasıdır.