• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Lahor-İstanbul hattı

Yeniakit Publisher
2013-09-20 21:13:13 - 2013-09-20 21:16:48
Lahor-İstanbul hattı

Lahor ile İstanbul arasında manevi köprüler de var. Lahor’daki Padişah Camii’nin akustik sistemi Sultanahmet’ten alınmış. Tac Mahal’in yapımında nasıl ki Türk ustalar görev yapmışlarsa Padişah Camii’ne de Türk ustaların eli değmiş.


... ve Lahor’a demir alıyoruz. Şehir dışında İslamabad-Lahor otobanı için bağlantı noktasına geliyoruz. Sonra rahat bir yolculuk başlıyor ve namaz için yolda mola veriyoruz. Yoldaki dinlenme tesisleri fena değil.  Hatta bazıları Türkiye standartlarında, geçenleri de var. Bizim için keyifli bir yolculuk başlıyor. Mola ihtiyacı için hep vakitlice duruyoruz. Yol boyunca birkaç şey dikkatimi çekiyor. Bunlardan birisi alışık olduğumuz süslü Pakistan otobüslerine pek rastlamayışımız.  Otoban boyunca genelde modern araçlar ve otobüsler göze çarpıyor. Yer yer klasik, adeta insan dövmesini hatırlatan süslü kamyonlara da rastlamıyor değiliz. Ama yine de burası bir Quetta değil. Yol pürüzsüz. Adeta akıp gidiyor. İkincisi, yol boyunca çevreyi temaşa etme zevkine varıyoruz. Adeta ip gibi dümdüz bir arazi.
Pakistan tropikal bir iklimde. Sıcak yeşil ve yağmur iç içe. Yol boyunca çeltik tarlaları ve mango ağaçlarıyla yol alıyoruz. Tarlalar, yeşillikler görmeye değer. Yol boyunca çok az yerleşim yeriyle karşılaşıyoruz. Her taraf ekili ve bakımlı. Pencap’ın merkezine doğru gidiyoruz. Yol boyunca birkaç nehirden geçiyoruz. Penc Farsça kabza ve beş anlamına geliyor. Ab ise su anlamında. Dolayısıyla Pencap ‘beş nehir’ anlamına geliyor. Beş nehir Pencap ovasını suluyor ve bu ovada bereket fışkırıyor. Bu nedenle Pencap hem ülkenin tarım ambarı ve hem de siyaset merkezi. Pencaplılar hem nüfuz itibarıyla hem de nüfus itibarıyla ülkenin merkezini ve ana damarını temsil ediyorlar. Pakistan için Pencap ne ise Endonezya için de Cava odur.
İslamabad’dan çıkarken niyetimiz cumaya Lahor’a varmak ve namazı da tarihi Padişah Camii’nde eda etmekti. Evdeki hesap çarşıya uymuyor.
Beş altı kişi alan araçlarla yola çıktık. Dümdüz ovada yol alırken aklım Lahor’da. Ününü çok duyduğum bu şehirle ilk defa karşılaşacağım. Tarihin ve coğrafyanın derinliklerine dalıp gidiyorum.  Lahor’a, Pakistan’ın İstanbul’u nazarıyla bakıyorlar.  Kültür ve tarih şehri. Sadece denizi yok. Karaçi ile Lahor’u birleştirdiğimizde karşınıza İstanbul çıkar. Lahor da İstanbul gibi bir imparatorluk bakiyesi. İstanbul-Lahor arasında tarihi bir hat olduğu gibi İslamabad-Saraybosna hattı da var. Kaderleri ortak şehirler. Hem Boşnaklar hem de Pakistanlılar İslam milleti adına yola çıkmışlar ve eski ortaklarıyla ilişkilerine son vermişlerdi.
Lahor’a vardığımızda kaotik bir şehirle karşılaşacağımızı umuyorduk. Öyle olan yerleri de olmakla birlikte düzenli bölgeleri de var. Bangladeş’le karşılaştırıldığında Pakistan’ın daha ileride ve düzenli olduğunu fark ediyorsunuz. Öğle saatlerine doğru Lahor’daki okullardan birisine kapağı atıyoruz. Burası kız okulu. Kız talebeler Bizi beşüş yüzlerle karşılıyorlar. Her zamanki gibi  İstiklal Marşı ile birlikte Kavmi Terane yani Pakistan İstiklal Marşı okunuyor. İçeride  anaokulunu ve lise kısmını ziyaret ediyoruz. Pak-Türk okulları zincirinden Lahor kız okulunu arkada bırakarak abdest tazelemek üzere bu defa erkeklerin okuluna gidiyoruz. Orada cumaya hazırlanıyoruz. Gündemde takdim tehir oluyor. Padişah Camii’nde kılacağımız namaz Şerif kardeşlerin çiftliğine yönlendiriliyor. Yola çıkıyoruz ve Lahor’un kenar mahallelerinden Şerif’lerin çiftliğine doğru uzanıyoruz. Cuma namazından sonra kenarlarında tavusların salındıkları yolların arasından sarkarak malikaneye ulaşıyoruz. Tavuklu ve pilavlı yemeğimizi yiyor, ardından Lahor’a avdet ediyoruz. Lahor’da gezemediğimiz mekanlara gidiyor ve Padişah Camii’ne vasıl oluyoruz. Burada namazlarımızı eda ettikten sonra Teberrükat-ı Mukaddese adını verdikleri kutsal emanetleri ziyaret ediyoruz. Abdulkadir-i Geylani ve Ehl-i Beyt’e ait ve Peygamberimizle alakalı tuhfe-i azize yani değerli emanetleri ve hatıratı ziyaret ediyoruz. Heyetimiz arasında duygulu anlar yaşanıyor. Caminin akustik sistemi Sultanahmet’ten alınmış. Kısaca Lahor ile İstanbul arasında manevi köprüler de var. Tac Mahal’in yapımında nasıl ki Türk ustalar görev yapmışlarsa Padişah Camii’ne de Türk ustaların eli değmiş. 16. yüzyılın sonlarında yapılan Padişah Camii’nin yanında bir de Sih mabedi var.  Duyduğumuza göre Sihler buraya Müslümanları kabul etmiyorlarmış. Padişah Camii ve önündeki Kale gayet muhteşem. Ama unutmadan, tam merkezinde Muhammed İkbal’in kabri var. Kabrinin başına giderek ruhuna dualar gönderiyoruz.  Girişte Bakan Erdoğan Bayraktar’ın gönderdiği bir çelenkle karşılaşıyoruz. Taze Türk izleri bizi burada da buluyor.
Hem allame Muhammed İkbal’e dualar hem de ortak kültürü yaşatan edebiyatçılarımızdan ve kısa bir süre önce kaybettiğimiz Mustafa Miyasoğlu’na Fatihalar gönderiyoruz. Bir zamanlar İslamabad’da evlerine misafir olmuştuk. Ama Mustafa Miyasoğlu Lahor’u çok anardı.
Kurtuluş savaşının başlatıldığı alanlardan birisi de Lahor’dur. Burada Türklerin 7 düvele muzaffer olması için İkbal bir kampanya başlatır. Kampanyanın start aldığı mitingin amacı Çanakkale’de çarpışan Müslüman Türklere yardım toplamaktır. Halk fakir olmasına rağmen cühdü’l mukil misali gayrete gelirler ve dönemin şartlarına göre hiç de az olmayan bir meblağ toplarlar ve ölüm kalım anı yaşayan Anadolu’nun yardımına gönderirler. Burası son bağımsız İslam toprağıdır. Hindistan o dönem Anadolu için ayağa kalkar. Diyobend’in Şeyhi Mahmut Hasan ve Muhammed İkbal bunlar arasındadır. Hilafet Hareketi İslam’ın ortak siyasi bağını muhafaza etme hareketidir. Halide Edip Adıvar’ın aynı yıllarda Sultanahmet Meydanı’nda halka hitap etmesi gibi İkbal de Lahor Meydanı’ndan halka hitap eder.
İkbal mitingde, gördüğü Hazreti Peygamber rüyasını ve ona hediyesini anlatır. Ona en güzel hediye olarak rüyada Mehmetçiğin şehit kanını getirmiştir. Halk coşar ve duygusu sel olur, Anadolu’nun imdadına yetişir. Göremese de Pakistan’ın mayasında, hamurunda ve Türkiye’nin hamurunda Muhammed İkbal’in derin izleri, rikkati ve gözyaşları vardır. İstiklalimizin yolunu aslında İkbal, Akif ve Ahmet Şevki gibi destan şairleri döşemiştir. Onların dokunaklı mısraları bize yol azığı, rehber ve acılarımıza tercüman olduğu gibi, teselli de etmiştir.
devam edecek
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23