Millî Eğitim Bakanlığı, ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ ile şuurlu nesiller yetiştirmeye çalışırken, adeta kangrene dönüşen zorunlu lise eğitimine ilişkin de kapsamlı bir reformun hazırlığı yapılmasına, eğitim camiasından büyük destek geldi.
Sebahattin Ayan İstanbul
Millî Eğitim Bakanlığı ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ ile şuurlu nesiller yetiştirmeye çalışırken, adeta kangrene dönüşen zorunlu lise eğitimine ilişkin de kapsamlı bir reformun hazırlığı yapılıyor. Masadaki yeni modelle ders yoğunluğunun azaltılması ve 12 yıllık zorunlu eğitimin esnetilmesi planlanıyor. Saha çalışmaları, sivil toplum örgütleri ve konunun uzmanları tarafından verilen öneri ile görüşler doğrultusunda 3 model üzerinde yoğunlaşan Millî Eğitim Bakanlığı, “3+1”, “2+2” ve “yaş temelli” modellere odaklanırken, bu önerilerle öğrencilerin akademik eğitim ve çalışma hayatına geçiş arasında tercih yapmasını kolaylaştırmayı amaçlıyor. Ülkemizde sanayi, ticaret ve tarım alanlarında ara eleman sıkıntısı ciddi sorun haline gelirken eğitimciler uygulanacak yeni modelle gençlerin daha erken yaşta kariyer planlaması yapabileceklerini vurguluyor.
ÖĞRENCİLER 12 YIL OYALANIYOR
Konuya ilişkin açıklama yapan Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri Talat Yavuz, şunları dile getirdi: “Zorunlu eğitim bireylerin temel haklara erişimini sağlayan ve toplumsal eşitliği destekleyen kamusal bir hizmettir. Eğitim sistemleri toplumun değişen ihtiyaçları doğrultusunda sürekli gözden geçirilmeli. Sendika olarak 12 yıllık zorunlu eğitim yapısına yönelik kapsamlı bir araştırma başlattık. Bu süre öğrencilerin uzun süre okulda oyalanmasına ve hayata geç atılmasına neden oluyor.” Eğitim sisteminin ağırlıklı olarak akademik başarı ve üniversite sınavına odaklandığını belirten eğitimciler de, şunları kaydediyor: “Bu yaklaşım gençlerin ne bir meslek ne de bir beceri kazanarak mezun olmasına yol açıyor. Ara eleman ihtiyacının karşılanamamasının temel nedenlerinden biri olarak da bu durum gösteriliyor. Birçok ülkede zorunlu eğitim 11-13 yıl arasında değişiyor ancak bu ülkelerde esnek ve modüler sistemlerle öğrencilerin becerilerine göre yönlendiriliyor. Türkiye’deki sistem hem tek tip hem de sınav odaklı, bu da gençlerin mesleğe yönlendirilmesini engelliyor.”
Mühendise 35, kaynakçıya 70 bin
Sanayiciler de benzer sorunlara dikkat çekerek, “Mühendise 30-35 bin lira veriyorum ama kaynakçıya 60-70 bin lira veriyorum, çünkü bulamıyorum” diyorlar. Bu durum da gençlerin erken yaşta hayata atılabileceği mesleki yönlendirme eksikliğini ortaya koyuyor. Alternatif çözümler olarak açık lise ve mesleki eğitim merkezlerine yönelen aileler ise, sistemin tıkandığını düşünüyor. Haftada bir gün okula gidip dört gün sanayide çalışan öğrenciler, bu alternatif modeller sayesinde meslek edinebiliyor. Bu da mevcut sistemin artık ihtiyaca cevap vermediğini gözler önüne seriyor. Uzmanlar, modüler sistemler ile derslerin akademik ve mesleki olarak gruplandırılmasını, program çeşitliliğinin artırılmasını ve lise eğitiminde esnekliğin sağlanmasını öneriyor. Eğitimde zorunluluktan çok tercihe dayalı bir yapıya geçilmesi gerektiği yönündeki tartışmaların artık daha yüksek sesle yapıldığını belirterek, “Geç kalınsa da bu tartışmaların umut verici olduğunu” ifade ediyorlar.
ÖĞRENCİNİN HAYATI ŞEKİLLENMELİ
AK Parti Konya Milletvekili Latif Selvi da tartışmalara ilişkin şunları söyledi: “Eğitimde temel amaç çocukları hem bireysel hem toplumsal anlamda donanımlı bireyler olarak hayata hazırlamaktır. Geçmişte zorunlu eğitim okullaşma oranlarını artırmak amacıyla geliştirildi. Ancak yeni tartışmalar, yalnızca zorunlu eğitimi sürdürmenin yeterli olmadığını, bu eğitimin içeriği ve öğrenciye katkısı açısından yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Eğitimciler, öğrencilerin okula sadece zorunluluk nedeniyle değil, gelecekleri için anlamlı kazanımlar elde edebilecekleri bir sistem içinde yer almalarının önemine dikkat çekiyor. Bugünkü sistemde çocuklar uzun yıllar boyunca akademik başarıya odaklı bir yapıda eğitim görüyor, ancak mezun olduklarında ne bir mesleğe ne de bir beceriye sahip oluyorlar. Bu durum hem bireysel gelişimlerini hem de istihdam olanaklarını olumsuz etkiliyor. Mesleki eğitim merkezleri (MESEM) ve işletmelerle yapılan protokoller önemli adımlardır. Öğrencilerin yalnızca işletmelerde pratik yapmaları da yeterli değildir. Bu süreçler öğretmen nezaretinde ve eğitim müfredatına uygun biçimde yürütülmeli. Aksi halde çocukların mesleki yeterlilikleri kadar, ahlaki, kültürel ve inanç temelli değerleri kazanmaları da eksik kalacaktır. Bu nedenle önerilen sistemler, öğrencilerin hem akademik hem de mesleki hem de değerler eğitimini birlikte alabileceği esnek ve modüler modeller olmalıdır. Örneğin haftanın dört günü işletmede, bir günü okulda eğitim gören öğrenciler hem mesleki beceri kazanmalı hem de tarih, iletişim, kültür, etik ve din gibi alanlarda desteklenmelidir.”
ZORUNLU EĞİTİM ESNETİLMELİ
Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü Öğretim Üyesi ve Enstitü Sosyal’in araştırmacılarından Doç. Dr. Turgay Öntaş ise, şunları dile getirdi: “Eğitim süresinin yıl bazında yapılandırılması ülkelerin sosyal, ekonomik ve kültürel koşulları doğrultusunda belirlenmeli. Türkiye’de 2+2 gibi esnek lise modellerinin hem akademik gelişimi destekleyen hem de öğrencilerin toplumsal ve mesleki yaşama geçişlerini kolaylaştıran bir yapıda kurgulanması, güçlü bir kariyer rehberliği sistemiyle desteklenmesi ve yükseköğretime geçiş mekanizmasıyla uyumlu hale getirilmesi elzemdir.” Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. İsmail Hakkı Mirici de, şunları kaydetti: “Türkiye’nin eğitim sisteminde kaliteyi artırmak ve eşit fırsatlar sunmak için zorunlu eğitimi kaldırmak yerine mevcut yapıyı güçlendirmek daha doğru olacaktır. Meslek liselerinden yükseköğretime sınavsız geçişin planlı biçimde sağlanması ve lise eğitiminin 3+1 modeliyle esnetilmesi önemli bir alternatif olabilir.”