• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

ANALİZ - Yunanistan’ın Kovid-19 testi: Kriz, dijitalleşme ve mülteciler

Yeniakit Publisher
2020-05-22 14:30:31 -
ANALİZ - Yunanistan’ın Kovid-19 testi: Kriz, dijitalleşme ve mülteciler

Avrupa, krizde sağlık yönetimi, yardımlaşma ve işbirliği konusunda pek de iyi bir sınav vermezken Yunanistan, pandeminin sarstığı birçok ülkenin aksine, vaka sayıları ve salgın bazlı kayıplar bakımından başarılı bir grafik çiziyor - Hükümetin krize müdahale biçimi ve vatandaşlarını koruyarak salgınla mücadele için toplumdaki riskli gruplara yönelik aldığı önlemlerle kıyaslandığında uygulanan mülteci politikası büyük hayal kırıklığına yol açtı - Yapılan araştırmalar 2009’dan bu yana ekonomik krizle boğuşan ve Avrupa’nın “yaramaz çocuğu” olarak anılan Yunanistan’ın bir tür kriz bağışıklığı kazandığını ve bu sayede alınan önlemlere kolaylıkla uyum sağladığını gösteriyor

İSTANBUL (AA) -YÜKSEL SERDAR OĞUZ- Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) pandemisi dünya çapında sürerken, salgından en fazla etkilenen bölgelerden biri olan Avrupa’da yavaş yavaş normalleşme dönemine geçiliyor. 1 milyon 840 bini aşkın vakanın görüldüğü coğrafyada şu ana dek salgından hayatını kaybedenlerin sayısı 167 bine dayanmış durumda.

Avrupa, krizde sağlık yönetimi, yardımlaşma ve işbirliği konusunda pek de iyi bir sınav vermezken, Mayıs başından itibaren aşama aşama normalleşme adımlarının atıldığı ve 18 Mayıs itibarıyla orta ve lise düzeyinde okulların, alışveriş merkezlerinin ve arkeolojik merkezlerin kontrollü şekilde açılmasıyla üçüncü safhaya geçen Yunanistan, pandeminin sarstığı birçok ülkenin aksine, vaka sayıları ve salgın bazlı kayıplar bakımından başarılı bir grafik çiziyor.

Yunanistan’da ilk koronavirüs vakası 27 Şubat’ta ülkenin ikinci büyük şehri Selanik’te görüldü. İlk ölümün gerçekleştiği tarih ise 12 Mart. Atina hükümeti ilk ölümün gerçekleşmesinden iki hafta sonra sokağa çıkma yasakları ilan ettiğinde ise bu sayı 15’ti. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) verdiği rakamlara göre salgının 50. günü olan 15 Nisan’da bile vaka sayısı 2 bin 192’e, ölüm sayısı ise 102’ye ulaşmışken, İtalya’da aynı süre zarfında vaka sayısı 41 bin 35’i, ölümler ise 3 bin 407’yi göstermekteydi.

10 yıllık ekonomik krizde zayıflayan sağlık sistemi nedeniyle “acaba ikinci İtalya olur mu?” sorularına muhatap olan Atina yönetimi 2009’dan 2018’e dek süren resesyon döneminde sağlık harcamalarında yüzde 43 kesintiye gitmişti. Ancak 11 milyonluk nüfusa rağmen şu ana dek görülen vaka sayısı 2 bin 800’lerde, hastalıktan ölenlerin sayısı ise 160 civarında. Mukayese edebilmek açısından, benzer nüfusa sahip Belçika’da bugün itibariyle tespit edilen vaka sayısı 55 bini, ölü sayısı ise 9 bini geçmiş durumda.

Yunanistan’da motorlu taşıt kullanımı da oldukça azaldığı için muhtemelen araştırmacılar ve istatistikçiler bu dönemi ülke tarihinde en az ölüme rastlanan zaman dilimi olarak not edeceklerdir. Bu tabloda Yunan hükümetinin krizin ilk ortaya çıktığı andan itibaren aldığı kararlı tedbirlerin etkili olduğunun altını çizmekte yarar var.
ÖNE ÇIKAN VİDEO

- Atina’nın krize müdahale biçimi

Krizlerde hızlı karar almak, bu kararları işbirliği ve koordinasyon içinde uygularken, iletişim kanallarını doğru kullanıp kamuoyunu hızlı ve şeffaf şekilde bilgilendirmek büyük önem arz eder. Zira kriz dönemlerinde oluşan panik, soğukkanlılıkla değerlendirilip doğru yönetilemediği takdirde negatif bir çarpan etkisine dönüşecektir.

Şubat sonunda ülkede tespit edilen vaka sayısı henüz 10’a ulaşmışken, hükümet sağlık uzmanlarının tavsiyeleri doğrultusunda hiç vakit kaybetmeden uluslararası kara, deniz ve havayolu seyahatlerini durdurarak yurtdışından gelenler için ise 14 günlük zorunlu karantina şartı getirdi. Ülkede salgının yayılmasına sebebiyet verebilecek restoranlar, tiyatrolar ve müzeler 12 Mart’ta ilk ölümün yaşanmasıyla kapatılırken her türlü eğitim, turizm faaliyeti, konser, festival ve dini tören askıya alındı. Birçok Avrupa ülkesi bu süreçte ibadet yerlerini kapatırken Yunan hükümeti bu konuda daha ılımlı bir tavır takındı. Toplu ayinler ertelendiği halde kiliselerin bireysel ibadetler için açık bırakılması halkın dini duygularının önemsenmesi ve krizle mücadelede motivasyonu artırıcı bir unsur olarak yorumlanması açısından not edilmeli.

Vakaların yoğunlaştığı bölgelerde sıkı tedbirler uygulayan Başbakan Kiryakos Miçotakis liderliğindeki Yeni Demokrasi hükümeti, 23 Mart’tan itibaren muhalefetteki Syriza partisinin de desteklediği ve bir buçuk ay süren sokağa çıkma yasakları getirdi. Bu karar Avrupa’daki en erken sokağa çıkma yasaklarından biri olması bakımından dikkat çekici. Şubat ayından itibaren sağlık sistemini güçlendirmek için ülkedeki yoğun bakım yatak kapasitesini yüzde 70 oranında arttıran Sağlık Bakanlığı ayrıca 3 bin 337 yeni sağlık personeli istihdam ederken, bir o kadar daha personel alımı yapılacağını duyurdu.

Hükümet açıkladığı pakette, kriz sonrası alım gücünün düşmesini önlemek için özel sektörde çalışanlara yönelik kişi başı 800 Avro, serbest çalışan tercüman, mimar, mühendis gibi meslek grupları için de bir defaya mahsus olmak üzere kişi başı 600 Avro ödeneceğini bildirdi. İtalya’dan sonra Avrupa’nın ikinci yaşlı nüfusuna sahip olan ülkede emekli maaşları ödemeleri ve işsizlik ödeneklerinin aksatılmaması, çocukları okula gidemeyen ailelere sağlanan ücretli izinler gibi tedbirler alınırken, sosyal güvenlik ve bazı vergi ödemelerinin ertelenmesinin ve borç faizleri için de sübvansiyon paketi oluşturulmasının piyasalarda yaşanabilecek daralmayı bir süreliğine ötelediği söylenebilir.

Tarihsel olarak yukarıdan aşağı getirilen tedbirlere daima direnç göstermiş, ülkede yıllar evvel getirilen sigara yasaklarına ayak uydurmakta güçlük çeken ve uzunca bir süre kapalı mekanlarda sigara içme alışkanlığını devam ettiren Yunan halkı, bu kez çağrılara büyük ölçüde kulak veriyor ve sosyal mesafe kurallarına uyuyor. Elbette bu tabloya pandeminin yarattığı küresel panik kadar ülkenin yaşlı nüfusunun İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında yaşadığı kıtlık tecrübesi, Avrupa Birliği (AB) üyeliğiyle genç kuşakların artan eğitim seviyesi de eklenmeli. Öte yandan yapılan araştırmalar 2009’dan bu yana ekonomik krizle boğuşan ve Avrupa’nın “yaramaz çocuğu” olarak anılan Yunanistan’ın bir tür kriz bağışıklığı kazandığını ve bu sayede alınan önlemlere kolaylıkla uyum sağladığını gösteriyor.

- Dijital dönüşüm ve kamuoyu

Ülkede uzun kuyrukların yaşandığı birçok kamu hizmeti kısa sürede, Avrupa’nın ilk siber dönüşümünü gerçekleştiren Estonya’ya benzer bir dijital hamleyle internete taşınırken, yasaklar boyunca kamuoyu hem geleneksel hem de dijital medya üzerinden bilgilendirilip evde kalma çağrıları yapıldı. Sağlık, ilaç, hayvan bakımı gibi sebeplerle sokağa çıkmak zorunda olanlar için uygulanan istisnai yöntemlerin ve acil hizmetlere erişim için Dijital Yönetişim Bakanlığı tarafından geliştirilen ve kamu görevlilerinin koordinasyonunu sağlayan uygulamaların da sürecin yönetimini kolaylaştırdığı özellikle vurgulanmalı.

Hangi gerekçeyle sokağa çıkılacağına dair 13033 SMS hattı ile alınan kod numaraları, internet üzerinden yapılan form doldurma işlemleri ve imzalı beyana dayalı durumlar vatandaşların sokağa çıkma yasakları boyunca temel ihtiyaçlarını karşılamalarını sağlarken, aynı zamanda kamu otoritelerine sokaklardaki yoğunluğu gerçek zamanlı olarak takip etme imkânı sundu. Her ülkede olduğu gibi Yunanistan’da da dijital gözetim teknolojilerinin hükümetler tarafından daha sık kullanılmasının, mahremiyet ve bireysel özgürlük alanlarında oluşturabileceği riskler tartışılıyor. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere birçok alanda kişisel verilerin toplanması, kullanım amacı ve şeffaflık konuları tartışmalara yol açsa da krizi, siber savunma ve bulut sistemleri için gerekli altyapıların geliştirilmesi bakımından teknolojik bir fırsat olarak görenler de var. Ancak Yunan hükümetinin halk sağlığını önceleyerek salgını hızlı bir şekilde kontrol altına alma çabasının vatandaşlar nezdinde büyük ölçüde karşılık bulduğu söylenebilir.

Yapılan anketlere göre Yunanistan’da salgın süresince Kovid-19 virüsü, hastalığın temel belirtileri, yayılma biçimleri ve riskli gruplara ilişkin doğru şekilde bilgilendirildiklerini düşünenlerin oranı yüzde 87 düzeyinde. Krizin en yoğun yaşandığı ve hastalığın bulaşma sıklığının zirvede olduğu Nisan ayı başında Yunan halkı, hükümetin aldığı tedbirleri ve kriz yönetimini yüzde 82 oranında desteklerken, bu oranın Mayıs başında yüzde 75 seviyesinde olduğu görülüyor.

- Krizin ötekisi mülteciler

Hükümetin krize müdahale biçimi ve vatandaşlarını koruyarak salgınla mücadele için toplumdaki riskli gruplara yönelik aldığı önlemlerle kıyaslandığında uygulanan mülteci politikası büyük hayal kırıklığı yaratmış durumda. Mart ayında 10 bin mültecinin sınırlarına dayandığı insani dramı görmezden gelen ve mültecilere sert şekilde müdahale eden Yunan yönetimi, ayrıca deniz sınırında uygulayacağını açıkladığı engelleyici tedbirler nedeniyle muhalefetteki Syriza Partisinin de hedefinde.

Atina’nın mültecileri ana karaya taşımaktan kaçınarak adalarda tecrit altında tutması ve salgın tehdidi karşısında savunmasız olan 50 bin mültecinin zor koşullarda yaşaması da üstünde durulması gereken hususlardan biri. Özellikle Ritsona mülteci kampında ilk vakanın görülmesinin ardından Midilli ve Rodos adalarındaki kamplarını karantina altına alan Yunan otoriteler, mültecilerin sağlığı için yapılması gereken testler konusunda yetersiz kalmaları nedeniyle de eleştiriliyor. Bu süreçte Birleşmiş Milletler’in (BM) yanı sıra birçok insan hakları kuruluşu da kamplarda temiz suya erişim ve hijyen imkânlarının kısıtlı olduğunu raporlasa da Yunanistan bu konuda henüz iyileştirici bir adım atmış değil. Kriz süresince iltica başvurularını durdurduğunu açıklayan hükümetin ülkenin ve dolayısıyla Avrupa’nın kapılarını mültecilere ne zaman açacağı ise belirsizliğini koruyor.

Bu noktadan bakıldığında Yunanistan’ın kendi vatandaşlarının güvenliğini, sağlığını ve ekonomik refahını önceleyerek mültecileri adeta Antik dönemdeki Atina demokrasisinde hiçbir yurttaşlık hakkı bulunmayan, siyasal ve sosyal hayata katılamayan yabancılar (metoikos) olarak gördüğünü ifade etmek abartı sayılmayacaktır.

Avrupa ülkelerinin, Yunanistan gibi mültecileri yok sayan hükümetlere karşı iltica hukukunu gözeten ve ihlalleri önleyici nitelikte herhangi bir karar almaması ise bu ülkeleri göçe karşı duyarsız kılıyor ve krizin yükünü diğer ülkelerin omuzlarına yüklerken Batı dünyasının onlarca yıldır savunduğu değerleri ve insan hakları söylemini de sorgulanır hale getiriyor.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23