Kadir Bekil yazdı: Bilim kisvesine bürünmüş bir utanmazlık destanı. Bu yazı, hem Türk Halkına söven bir “sözde aydın”a, hem de ona susarak alkış tutan sözde entellere bir uyarıdır!
Kadir Bekil yazdı: Bilim kisvesine bürünmüş bir utanmazlık destanı. Bu yazı, hem Türk Halkına söven bir “sözde aydın”a, hem de ona susarak alkış tutan sözde entellere bir uyarıdır!
Celal Şengör, 2018 yılında Ekşi Sözlük’te katıldığı soru-cevapta aynen şöyle dedi:
“Kendi dışkımı yedim. Merak ettim, tadına baktım. Ayrıca İsviçre’de keçi ve inek dışkılarını da yedim. İnsan dışkısı acıymış.”
İğrençliğin “merak”la meşrulaştırıldığı bir ifşadır bu.
Bilimi dışkının tadına bakmak sanan bir zihniyetin,
millete ahlâk dersi vermeye kalktığı bir çürümedir.
Dışkının pisliği sadece midesine inmemiş…
Kalbine sızmış, aklına bulaşmış, zihnini kirletmiş.
Zira insan neyle beslenirse onunla düşünür.
Ağzına bok giren birinin, ağzından hikmet çıkmaz.
Merak bahanesiyle necaseti yiyen birinin,
temiz akıl, temiz vicdan, temiz kelime üretmesi mümkün müdür?
İşte “bok yemenin zararları”:
Sadece bedenini değil,
ahlâkını da zehirler.
Kalbin necâsetin meskeni olur,
aklın istikâmeti şaşar,
dilin edebi kalmaz.
Bu millet,
ilmi Hakk’a hizmet sayar,
bilgiyi secdeyle yoğurur,
kalemini edep ile tutar.
Sen ise “bilim” kılıfıyla dışkıya kaşık uzatırsın.
Bu halk, utanmayı bir zayıflık değil, imanının ziyneti sayar;
sen ekranlarda utanmadan edepsizliği normalleştirirsin.
Bu millet,
gözünü yere indirirken kalbini yüceltir;
sen müstehcenliğe gözünü ne kadar açarsan o kadar aydınlandığını sanırsın.
Bu halk,
bir kadının örtüsüne edep, bir erkeğin suskunluğuna vakar der;
sen soyunmayı özgürlük, arsızlığı özgüven sayarsın.
Bu millet,
hayâyı imândan bilir;
sen hayasızlığı bilimin yeni eşiği sayarsın.
Bu halk,
utandığı için gevezelik yapmaz;
sen ağzından salyalar akıtarak ekranları doldurursun.
Bu millet,
iffeti korumayı fazilet;
sen her şeyi konuşmayı cesaret, herbokolog olmayı fazilet sayarsın.
Ama bil ki:
Senin arsızlığın sadece seni kirletmez;
hayranlarının ruhuna da sıçrar.
Çünkü utanmaz bir ağız konuştuğunda,
binlerce kulak iffetini yitirir.
Senin normalleştirdiğin her çirkinlik,
öğrencilerinin hayâsını örseler.
Senin güldüğün her pespayelik,
takipçilerinin edeple bağını koparır.
Ve sonra dönüp sorarsın:
“Ahlâk nereye gitti?”
Cevap, senin ekrandaki yüzündür.
Bu milletin dili “besmele”yle açılır;
seninki ise küfürle, iğrençlikle, arsızlıkla.
Bu halk,
pisliği çöplüğe atar;
sen necâseti “reyting” diye ekranlara taşırsın.
Senin için bok deney; bu toplum için uzak durulması gereken bir necâsettir.
Senin için bir kız öğrencinin kalçası şehvet; bu halk için gözlerini kapaması gereken bir haramdır.
Ve unutma:
Bu milletin uygarlığı senin sefil karakterinle değil, Kur’an’ın ahlâkıyla tartılır.
Toprak bu millet için vatandır;
senin için ise yalnızca harita…
Bu millet;
şehitler vererek vatanı,
yetimler büyüterek ümmeti,
emaneti taşıyarak medeniyeti kurmuştur.
Senin anlayamadığın da tam budur işte:
Millet olmak, aynı toprakta yaşamak değil,
aynı secdede ağlamaktır!
Kızın bacakları çok hoşuma gitmiş…
Bir programda üniversite kütüphanesinde yaşadığı olayı şöyle anlatıyor:
“Kitap istedim. Kütüphane görevlisi getirdi. Bacakları, kalçaları mükemmeldi. Onu tekrar görmek için aynı kitabı bir daha istedim…”
İşte bu kadar iğrenç, bu kadar arsız, bu kadar çürümüş bir zihnin ürünü!
Kadını insan değil, et olarak gören;
ahlâkı libidoya kurban eden;
bilgiyi şehvete vasıta kılan bu bakış, senin rezil aynandır Celal!
Sen bir kıza değil,
şehvetinin kirlettiği surete bakmışsın.
Ama bu milletin bakışı, iffetiyle örtülüdür.
Senin gözünün şehvetle baktığı yerde,
bizim gözümüzü yere indiren haya vardır.
Ve sonunda… Türk Halkına Hakaret:
“Türk halkı kadar cahil, Türk halkı kadar ahlak yoksunu bir toplum tanımadım.”
“Türkiye, dünyada gördüğüm en ilkel ülkelerden biri.”
Sen kimsin be adam!?
Sen kendi dışkısını parmak bandırıp tatmış, öğrencisine sarkmış, utanmadan şehvetini ekranlara akıtmış birisin!
Bu pak millete nasıl dil uzatırsın!?
İlim seni, eğer böyle bir ahlâka götürüyorsa;
cehâlet senin için bin kat evlâdır.
Bu milletin köy kahvesindeki bir ihtiyarın hayâsı, senin “medeniyet”inden bin kat evlâdır.
Hayâsızın Hayranları!
Ve ey Celal Şengör’ü hâlâ savunanlar!
Siz de onun söylediklerini duyup hâlâ “ama bilgili adam” diyorsanız,
bilgiden önce ahlâkın;
zekâdan önce insanlığın ne olduğunu yeniden öğrenin!
Çünkü ahlâksız bir bilgin,
karanlık bir cehaletten daha tehlikelidir!
Son Söz:
Bu milletin,
nefsine söz geçiren dedeleri vardı;
helâl lokma için dağ deviren,
bir yanlış bakışa tövbe eden adamları…
Sen ise ey Celal,
nefsinin esiri olmuşsun.
Ne utanma kalmış yüzünde,
ne edep kalmış dilinde…
O dedeler,
bir gözyaşıyla nefis terbiyesi yaparken;
sen millete iğrençlik pazarlıyor,
rezaleti reytingle süslüyorsun.
Senin nefsin sadece boka parmak bandırmıyor;
hayânın üstüne basıyor,
iffetin yüzüne tükürüyor,
güzel ahlâkı infâz ediyor.
Senin midene giren pislik, gözlerinden akan şehvet, dilinden milletin kalbine zehir olup akıyor.
Çünkü sen çatalı sadece “bok”a değil, bu milletin onuruna, haysiyetine de saplıyorsun…
Eskiden edepsizlik gizlenirdi;
şimdi senin yüzünle vitrin yapılıyor.
Bir zamanlar utanmak erdemdi;
şimdi seninle utanmazlık marifet sayılıyor.
Çünkü sen,
nefsini yüceltirken, insanlığı alçaltıyorsun!
Bu milletin anaları, kızlarını iffetle büyütür…
Bu milletin alnı secdeli, gönlü iffetli, gözü edeplidir.
Seninse dilin dışkıda, gözün şehvette, aklın genç kızların kalçalarında…!
Celal!
Git, evinde pisliğini Hindular gibi eline, yüzüne, tüm bedenine sür;
ama bu milletin izzetine, onuruna, hayâdan dokunmuş bin yıllık haysiyetine dil uzatma!
Kadir Bekil
İSLAMİ HABER “MİRAT”