• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

'ABD'nin çöküşü başladı'

Yeniakit Publisher
Haber Merkezi Giriş Tarihi:
'ABD'nin çöküşü başladı'

Muhammed Yorgancıoğlu Haber Vakti'nde yazdı: ABD - Çin rekabetinde gerileyen ABD, Yükselen Çin perspektifinde güç dengelerinin dönüşümü

Muhammed Yorgancıoğlu Haber Vakti'nde yazdı: ABD - Çin rekabetinde gerileyen ABD, Yükselen Çin perspektifinde güç dengelerinin dönüşümü

Son dönemde çok duyduğumuz ekonomi ve ticaret savaşları ABD ile Çin arasındaki küresel güç mücadelesinin halihazırdaki en sıcak savaş cephesini oluşturmaya devam ediyor. Gümrük vergileri, ekonomik yaptırımlar ve karşılıklı tehdit içerikli açıklamalar şeklinde cereyan eden ABD- Çin gerilimi son olarak Tayvan meselesiyle kendisini bir kez daha gösterdi.

Washington için Tayvan, Asya-Pasifik’teki ittifak sisteminin merkezî bir halkası ve Çin’in yükselişini sınırlama stratejisinin ileri karakolu niteliğindedir. Pekin açısından ise Tayvan, ulusal egemenliğin tamamlanması ve tarihsel bütünlüğün tesis edilmesi meselesidir.

ABD’de sızdırılan Overmatch Brief adlı gizli değerlendirme raporu, bu rekabetin askerî boyutunun ABD aleyhine hızla evrildiğini ortaya koymaktadır.

Söz konusu rapor, Tayvan üzerinden çıkacak muhtemel bir savaşta güç dengesinin Çin lehine kaydığını açık biçimde ortaya koymaktadır.

Çin, sayısal üstünlük, üretim hızı ve coğrafi yakınlık avantajlarını etkin biçimde kullanabilmektedir.

ABD ise yüksek maliyetli, sınırlı sayıda ve karmaşık platformlara dayalı bir askerî mimariyle hareket etmektedir.

Bu tablo, klasik Amerikan güç projeksiyonu modelinin Asya-Pasifik’te ciddi bir aşınma yaşadığını göstermektedir.


 

Askerî-Teknolojik asimetri

ABD’nin askerî doktrini; uçak gemileri, ileri hava platformları ve ağ merkezli harp sistemleri üzerine inşa edilmiştir. Ancak raporda vurgulandığı üzere:

Çin’in hipersonik füzeleri ve gelişmiş denizaltı kabiliyeti, ABD’nin uçak gemisi merkezli caydırıcılığını yüksek riskli ve kırılgan hâle getirmiştir.

USS Gerald R. Ford gibi sembolik güç unsurlarının savunmasızlığı, ABD’nin psikolojik ve stratejik üstünlük algısını da zedelemektedir.


 

Savunma Sanayi ve Stratejik Sürdürülebilirlik

Jeopolitik rekabetin belirleyici unsurlarından biri, yalnızca ileri teknoloji değil, savaşın sürdürülebilirliğidir.

ABD savunma sanayii:
Yavaş üretim,
Yüksek maliyet,
Uzun tedarik zincirleriyle sınırlıdır.

Çin ise:
Ucuz, hızlı ve seri üretime dayalı bir askerî-ekonomik modele sahiptir.

Bu durum, uzun süreli bir çatışmada stratejik dayanıklılığın Çin lehine olduğunu göstermektedir.


 

Abd’nin Stratejik Açmazı

Sızdırılan rapor, ABD’nin Tayvan üzerinden Çin ile savaşa girme ihtimalinin:

Askerî kayıplar,
Küresel prestij erozyonu,
Pasifik’teki müttefikler nezdinde güven kaybı gibi sonuçlar doğurabileceğine işaret etmektedir.

Bu nedenle Washington’un askerî müdahale ile caydırıcılık arasında sıkışmış bir stratejik açmaz yaşadığı görülmektedir.

ABD’nin Tayvan’da yaşayacağı olası bir başarısızlık:
ABD liderliğindeki küresel düzenin sorgulanmasına,
Asya, Ortadoğu ve Avrupa’da çok kutuplu güç merkezlerinin daha cesur adımlar atmasına,
Çin’in yalnızca bölgesel değil küresel bir askerî güç olarak tescillenmesine yol açabilir.

Bu bağlamda Tayvan krizi, yalnızca bir bölgesel ihtilaf değil; 21. yüzyılın küresel güç mimarisini belirleyecek bir eşik niteliği taşımaktadır.

Overmatch Brief raporunun sızdırılması, ABD’nin Çin karşısında askerî üstünlüğünü kaybetme ihtimalinin artık kapalı kapılar ardında dahi gizlenemediğini göstermektedir. Tayvan dosyası, Washington için bir caydırıcılık testine, Pekin için ise tarihsel fırsata dönüşmektedir.

Bu tablo, ABD hegemonyasının askerî alanda sınırlarına ulaştığını ve küresel sistemin yeni bir güç dengesine doğru evrildiğini teyit etmektedir.


 

ABD ve Ortadoğu

Bununla birlikte; Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından ABD, küresel liderliğini ve askerî-siyasal hegemonyasını meşrulaştıracak yeni bir “düşman tanımı”na ihtiyaç duymuştur. Bu boşluk, ABD açısından birinci öncelikli ve varoluşsal bir tehdit üretmeyen Afganistan ve Irak gibi coğrafyalarda, “terörizm” ve özellikle “İslami Terörizm” kavramı üzerinden doldurulmuştur.

11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında ilan edilen “ya bizimlesiniz ya da karşımızdasınız” doktriniyle ABD, bu yeni düşman tanımı üzerinden Afganistan ve Irak’ı işgal etmiş; söz konusu savaşların ABD’ye toplam maliyeti yaklaşık 9–10 trilyon dolar seviyesine ulaşmıştır. Ancak bu askerî müdahaleler, ABD’ye stratejik bir kazanım sağlamadığı gibi, Washington’un küresel itibarını, askerî caydırıcılığını ve ahlaki üstünlük iddiasını da ciddi biçimde aşındırmıştır.

Bu askerî kayıplara paralel olarak ABD’nin varoluşsal hayat tarzı ve küresel liderlik zemini olan küreselleşme doktrini de derin krizlerle sarsılmıştır. 2008 küresel finans krizi ve 2018 sonrası yapısal ekonomik kırılmalar, ABD ekonomisine her biri yaklaşık 10’ar trilyon dolarlık kayıp yaşatmış; böylece ABD’nin hem askerî hem ekonomik olarak aynı anda küresel hegemonya sürdürme kapasitesinin sınırlarına ulaşıldığı netleşmiştir. Bu tablo, ABD açısından mevcut stratejinin sürdürülemez olduğunu ortaya koymuştur.

ABD bu çok boyutlu kayıpları yaşarken, Çin ise eş zamanlı olarak ekonomisini büyütmüş, sanayi ve tedarik zincirlerinde küresel merkez hâline gelmiş ve askerî teknolojisini her geçen gün daha ileri bir seviyeye taşımıştır. Çin’in düşük maliyetli, hızlı ve seri üretime dayalı askerî-ekonomik modeli; ABD’nin pahalı, karmaşık ve sınırlı üretim kapasitesine sahip sistemleri karşısında belirgin bir avantaj üretmiştir.

Tüm bu faktörler bir arada değerlendirildiğinde, ABD’nin artık dünyanın yükselen süper gücü değil, güç kaybeden bir süper güç konumuna gerilediği görülmektedir. Bu gerçeklik, ABD’nin dış politika önceliklerini yeniden tanımlamasını zorunlu kılmıştır.

Bu bağlamda Washington’un Afganistan'dan kaçarcasına, Ortadoğu’dan da kademeli olarak çekilme isteği, yalnızca taktiksel bir tercih değil; askerî, ekonomik ve jeopolitik kapasite kaybının doğal bir sonucudur. ABD, kaynaklarını düşük stratejik getirili alanlarda tüketmek yerine, yükselen rakibi Çin’e odaklanmaya çalışmakta; ancak bu geçiş süreci, küresel güç mimarisinde ciddi boşluklar ve kırılmalar üretmektedir.

Bu nedenle ABD’nin Ortadoğu’dan çekilme eğilimi, bölgesel bir karar değil; ABD hegemonyasının yapısal gerileyişinin en açık göstergelerinden biridir.

Büyük ve süper güçlerin yükselişi de çöküşü de ani değil, tarihsel olarak uzun zaman dilimlerine yayılan süreçlerdir. Nitekim Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü dahi yaklaşık üç yüzyıla yayılan çok katmanlı bir süreç sonunda gerçekleşmiştir.

Bugün Amerika Birleşik Devletleri de benzer bir tarihsel yol ayrımında bulunmaktadır. Washington açısından mesele artık mutlak güçten ziyade, mevcut gücün nasıl yönetileceği sorusuna dönüşmüştür.

ABD ya Ortadoğu’da sürdürdüğü mevcut politikaları, özellikle İsrail merkezli güvenlik ve müdahale stratejilerini aynen devam ettirerek kaçınılmaz olan yapısal çöküşünü hızlandıracak, ya da “önce ABD” yaklaşımını merkeze alarak askerî ve ekonomik yüklerini azaltıp bu çöküş sürecini zamana yayarak ötelemeye çalışacaktır.

Bu tercihlerden hangisinin ağır basacağı, yalnızca ABD’nin geleceğini değil; küresel güç dengelerinin hangi hız ve yönde değişeceğini de belirleyecektir.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Abdullah

ABD hıristiyan, Çin ateist. Bu iki liderden Çin'in lider olmasını istemezsiniz. Müslümanları öldürmede Çin liderdir, ABD onun yanında iyilik meleği kalır. Çin suçluluk duymaz, müslümanları insan olarak bile görmez.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23