İsrail, İran’ın nükleer silah edinme hakkını meşrulaştırdı
İsrail, İran’ın nükleer silah edinme hakkını meşrulaştırdı
Murat Alan
Soru şu: “İsrail’in füze yağmuru, İran’a nükleer silah üretme hakkı mı kazandırıyor?”
İran’a yapılan son İsrail saldırısı, konvansiyonel bir çatışmadan çok daha fazlasını ifade ediyor. Bu saldırı, uluslararası hukukta ve kamu vicdanında İran’ın nükleer silah üretme hakkını meşrulaştıran bir zemin oluşturuyor.
Batı’nın yıllardır “İran nükleer silah yapmasın” diyerek yürüttüğü caydırma stratejisi, bizzat Batı’nın ve İsrail’in saldırganlığı nedeniyle çökmek üzere. Çünkü İran artık dünya kamuoyuna şu soruyu sorduruyor: “Kardeşim, adamın topraklarını vuruyorsun. Havaalanlarını bombalıyorsun. Bilim insanlarını suikastla öldürüyorsun. Casus sokuyorsun, sabotaj yapıyorsun. Sonra da ‘Nükleer silah yapma’ diyorsun. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?”
Dünyada hiçbir ülke, bu kadar sistematik saldırıya uğrayıp da “savunma hakkı”nı masaya koymazken alkışlanamaz. Bugün İran’ın eline bir koz geçti:
“Nükleer caydırıcılık, bizim için artık bir tercih değil, zorunluluktur.”
Ve işin ilginç tarafı şu ki, bunu söyleyince uluslararası kamuoyunda ciddi bir sempati doğuyor. Çünkü İran yönetimi birçok alanda eleştirseler de, İran halkının maruz kaldığı kuşatmayı artık göz ardı edemiyor.
İran bu noktaya bir günde gelmedi. Hafızasında üç çarpıcı örnek var:
Irak: 1981’de İsrail, Saddam Hüseyin’in Osirak nükleer reaktörünü vurdu. Irak geri çekildi. 2003’te “kitle imha silahı var” yalanıyla işgal edildi, rejim devrildi.
Libya: 2003’te Batı’yla anlaşarak nükleer programını terk etti. 2011’de NATO müdahalesiyle Kaddafi linç edildi, ülke iç savaşa sürüklendi.
Kuzey Kore: 2006’dan beri nükleer silaha sahip. ABD dahil kimse doğrudan saldırmaya cesaret edemiyor.
İran bu tabloya bakıp diyor ki: “Silah yapmayanı yutuyorlar. Yapanı masaya çağırıyorlar.”
Bu, artık sadece İran yönetiminin değil, İran halkının da zihninde yer etmiş kolektif bir travmadır.
İran, uluslararası hukuku da arkasına alarak üç temel tez üzerinde duruyor:
1.Çifte Standart: İsrail’in elinde 80 ila 200 nükleer başlık var. Kendisi NPT’ye taraf değil. İran ise NPT’ye üye, UAEA denetimlerine açık.
2.Meşru Müdafaa Hakkı: İsrail’in askeri ve bilim insanlarını öldürmesi BM Şartı’nın 51. maddesine göre İran’a savunma hakkı tanıyor.
3.Barışçıl Enerji Hakkı: NPT’nin 4. maddesine göre İran uranyumu zenginleştirebilir. UAEA raporlarında silah üretimine dair delil yok.
Bütün bu hukuki temeller, İsrail’in saldırganlığıyla birleşince İran’ın pozisyonunu hem içeride hem dünyada daha savunulabilir hâle getiriyor.
İsrail’in İran’ın derinliklerine kadar saldırı düzenlemesi, Genelkurmay Başkanı dahil onlarca üst düzey askeri öldürmesi, sivil bilim insanlarını katletmesi bir devletin “egemenlik hakkını” doğrudan saldırıdır.
Ama daha önemlisi şu: Bu saldırılar, İran’a “sığınabileceği ahlaki ve stratejik bir zemin” kazandırıyor.
Bir ülkenin toprakları bombalanıyorsa, askeri üsleri hedef alınıyorsa, bilim insanları suikasta uğruyorsa, o ülkenin “nükleer caydırıcılık” arayışına kim ne diyebilir?
İran şimdi çok güçlü bir kartı elinde tutuyor:
•“Güvenliğimi sağlayacak başka hiçbir şey bırakmadınız.”
•“Beni Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’yla sınırladınız, şimdi uçakla geliyorsunuz.”
•“Siz vuruyorsunuz, ben sadece hazırlık yapıyorum.”
Ve bu söylem, sadece İran’da değil, tüm Orta Doğu’da karşılık buluyor. Çünkü herkesin aklında şu soru var: “Bugün İran’a bunu yapanlar, yarın bize ne yapar?”
İsrail’in saldırıları “security dilemma” (güvenlik ikilemi) doğuruyor: Bir devletin güvenlik arayışı (İsrail’in sabotajları), diğer devleti (İran) daha saldırgan önlemler almaya itiyor. ABD’nin Soğuk Savaş’ta SSCB’yi kuşatması, Sovyetlerin nükleerleşmesini nasıl hızlandırdıysa, İsrail’in bugünkü haydutluğu, İran’da ve bölge ülkelerinde “nükleer silah tek seçenektir” anlayışını güçlendiriyor.
Yalnızlaştır, şeytanlaştır, sonra yut. Evet, bu taktik yeni değil. Birçok kabul edilemezliği olsa da, Saddam yalnız bırakıldı. Kaddafi yalnız bırakıldı. En şerefli direnişlerden birini gösteren Hamas yalnız bırakıldı. Şimdi İran yalnız bırakılıyor.
Bu yalnızlık, İran’ın nükleer pozisyonunu meşrulaştırıyor. İsrail gibi haydut bir devletin elinde nükleer silah olabiliyorsa, her türlü devletin envanterinde yer alabilir iddiasını haklı çıkarıyor.
İsrail’in saldırganlığı, İran’a jeopolitik bir argüman sunuyor: “Nükleer silahımız olursa ABD/İsrail ikilisi bizi vuramaz.”
İran bugün nükleer silaha sahip değil. Ama sahip olması için dünya kamuoyu hazırlık yapıyor.
Bunu yapan ne İran halkı, ne rejim; bunu yapan İsrail’in savaş uçakları, füzeleri ve Batı’nın ikiyüzlü sessizliği.
Tarih bir gün dönüp bu döneme baktığında şunu yazacak:
“Batı, İran’a saldırarak onun nükleer silah yapmak hakkını meşrulaştırdı. İran’ın gerekçesini güçlendirdi.”
İran içinde bulunduğu durumdan umarım bir ders çıkarır.
Türkiye’den başka tepki gösteren kaç ülke var İsrail’in bu saldırgan tavrına.
İran’ın Türkiye’ye karşı hataları da bir başka yazının konusu olsun, zira bugün bunları konuşmak İsrail’e ve tasmasını elinde tuttuğu güçlere yarar..
Selametle..