Hasar tespiti
Şurası kesin: Sadece iman ve İslam’ın şartları yoktur. İnsanlığın da şartları vardır. Merhamet, insan olmanın birinci şartıdır. Eğer o yoksa insanlığa dair, hiçbir şey tamam değildir.
Merhametsizlik, önce kalp yetmezliğine ve ardından kalbin kaybedilmesine; mide gibi, sıradan bir organa dönüşmesine yol açar. Yolsuzluktan yoksulluğa varıncaya kadar yaşadığımız birçok sıkıntının kökeninde merhamet eksikliği bulunmaktadır.
Örneğin, Marmara ve Van depremlerini. Oralarda, depremin ardından, neler olduğunu hatırlayın. Bütün bunların üstüne, bir de Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından yaşanan hırsızlık, yağma ve yol kesme olaylarını ekleyin.
Bu örnek ikna edici olmadıysa, başka bir örnek vereyim: İçimizden bazı kimseler, Suriye, Libya ve Katar’ı kast ederek, “Bizim oralarda ne işimiz var?” ile “oralardan bize ne?” sorularını yöneltiyorlardı. İlaveten Suriyeli muhacirleri, Afganistan, Pakistan ve Bangladeş gibi ülkelerden çalışmak / okumak için gelenleri istemediklerini dile getiriyorlardı.
Hâlâ aynı düşüncede olanlar var. Depremin ardından, bir kez daha “Bugünden itibaren hiçbir geçici sığınmacıymış, mülteciymiş bu ülkeye sokmayın. Sağlık, barınma ve tüm maddi imkânlarımız yabancılara değil sadece kendi insanımıza kullanılmalı” falan diyorlar.
İnsanın acısını ve acımasızlığını, aynı karenin içine sığdırıyorlar. Bu acımasızlık bize nereden geldi? Nasıl oldu? Üzücü ve şaşırtıcı olan evvela budur.
Bu itirazı dile getirenlerin, şu sorunun cevabını da vermesi gerekiyor: Zulme ve haksızlığa uğrayanlar, neden Anadolu’ya gelmeyi tercih ediyorlar?
Birde bu: Onu istemiyoruz, bunlar gitsin diyenler, aslen nereli olduklarını taleplerinin altına yazabilseler keşke.
Dün Kafkas ve Batı Türkistan (Balkan) halkları, bugün Suriyeli kardeşlerimiz. Ne kaçak göçmen, ne mülteci; hepsi bize emanettir. Yurdunu veya güvenli yaşama imkânını kaybedenler buraya çekilebilir.
Milletimiz misafirperverdir. Merhametlidir. Halden anlar. Biz güzel hasletlerimizi sürdürmeye devam edeceğiz.
Uzatmayalım ama devam edelim.
Her fırsatta ve sıklıkla dile getiriyorduk: “Türkiye, Türkiye’den ibaret değildir” ve “Türkiye, Türkiye’den daha büyüktür.”
Bunun ne anlama geldiğini şu günlerde daha iyi görüyoruz.
Mısırlı ve Suriyeli tıp öğrencileri, deprem bölgesinde sağlık hizmetlerine yardımcı oluyorlar.
Somali’de, Sudan’da, Moro’da, Keşmir’de yetim çocuklar milletimiz ve memleketimiz için dua ediyor. Aminler oradan buraya ulaşıyor.
Pakistan, depremzedeler için, tarihinin en büyük yardımını açıkladı. ABD’de yaşayan Pakistanlı bir işadamı, birçok devletten daha büyük bir yardım yaptı.
Batılı ‘dostlarımız’ sembolik rakamlar açıklarken; Katar, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlik’lerinden milyarlarca liralık bağış haberleri geliyor.
Devamı var: Saraybosna’dan Srebrenitsa’ya, Prizren’den Mamuşa’ya, Sisak’tan Zagreb’e, Novi Pazar’dan Taşlıca’ya, Kırcaali’den Gümülcine’ye kadar. Batı Türkistan’daki (Balkanlar’daki) İslâm milleti ayakta.
Bosna Hersek, Kosova, Sırbistan, Karadağ, Hırvatistan, Bulgaristan ve Batı Trakya’nın tüm camilerinde, depremde hayatını kaybeden kardeşlerimiz için, dualar ediliyor, hatimler indiriliyor. Depremzedeler için ayni ve nakdi yardım kampanyaları düzenleniyor.
Bitmedi, bitmiyor: Türkiye’de meydana gelen deprem felaketi sebebiyle Kosova, Arnavutluk ve Makedonya’da milli yas ilan edildi, bayraklar yarıya indirildi. Bosna Hersek, Karadağ, Kosova, Arnavutluk ve Hırvatistan’dan gelen ekipler, enkaz altında kalanların arama ve kurtarma faaliyetlerine destek veriyor.
Bunun anlamı şudur: Bu depremde, yıllarca ekilmiş olanları biçiyoruz. Dünyanın neresinde, hangi dinden ve hangi ırktan olursa olsun; deprem, sel, kıtlık ve salgın gibi afetlere maruz kalanlara uzattığımız dostluk eli, şimdi bize uzatılıyor. Biliniyor ki, ülkemiz, mazlumların, gariplerin son umududur, kalesidir. Kötü niyetli kimselerin bu kalede gedik açmasına müsaade etmeyelim.
Son olarak…
Deprem bölgesi ile sosyal medya, iki ayrı dünyayı, zihniyeti, niyeti barındırıyor: Ayrıştırmak ve birleştirmek. Düşmanlık ve kardeşlik. Nefret ve feraset.
Afetin yaşandığı beldelerde görülmemiş bir dayanışma, sosyal medyada ise müthiş bir ayrışma var. Milletimizin has evlatları, sahada, yaraları sarmaya çalışıyor. Buna karşılık devlet ve millet düşmanları, sosyal medyada, savaş çıkarmaya çalışıyor.
On binlerce Mehmetçik, deprem bölgesinde, aralıksız görev yapıyor.
Asker, polis, jandarma ve belediyeler. AFAD, UMKE, Kızılay ve Diyanet.
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve sendikalar.
Hepsi canla başla çalışıyor.
İHH, AGD, Sadakataşı, İDDEF ve Cansuyu. Aziz Mahmut Hüdayi Vakfı, Beşir ve İyilikder.
Ve daha ismini sayamadığımız daha nice dernek ve vakıf.
Gayret ve samimiyet ile bir işin ucundan tutuyor, yangına bir damla su taşıyor. Allah hepsinden razı olsun.
Evet, zorluk seviyesi oldukça yüksek, bir imtihanın içindeyiz. Fakat ümidimizi kaybetmiyoruz, umudumuzu koruyoruz. Devletimiz ve milletimiz, el ele vererek, bu imtihanı da atlatacağız inşallah. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.