Bunları da konuşmalıyız
İslam dini, ahlak üzerine kuruludur. Müslümanlar ahlak kavramından uzaklaşınca, yaratılış gayesinin dışına çıkar, başka bir şeye dönüşürler. Neticede, yoksulluktan yolsuzluğa uzanan, geniş bir yelpazedeki kötü tablo ortaya çıkar.
Farkındayım: İliklerine kadar maddiyatçı olan bir toplumda, ahlaktan bahsetmek, kışın, soğuk su satmaya benziyor. Bu, pek kârlı bir iş değil. Hatta bu yazıdan dolayı birileri başımı ağrıtabilir. Varsın ağrısın. Bizim muhatabımız, içi yananlar.
Peygamber Efendimiz (s.a.v), şöyle buyuruyor: “Sizin imanca en güzeliniz, ahlakça en güzel olanınızdır.” Dolayısıyla, ahlaksız insan, dünya güzeli olsa dahi, çirkindir.
Devam edelim.
Bugünlerdeki ortak şikâyet: “Zengin ile fakir arasındaki uçurum” her geçen gün artıyor.
Şikâyetin sebebine gelince…
Dışımızdaki yoksulluğun sebebi, içimizdeki yoksulluktur. Merhamet, cömertlik, şefkat ve kanaat gibi kavramların eksikliğindendir.
Yoksulluk, yokluktan değil, hakkına razı olmayanların çokluğundan kaynaklanıyor. Ülkemiz için de dünya için de bu böyle. Emek hırsızlığı ve mazlumların ahı vesaire.
Ahlak olmazsa, adil bir paylaşım da olmuyor. Adil paylaşımın tek çaresi var: Ahlak. İş ahlakı, arkadaşlık / dostluk / kardeşlik ahlakı, isyan ahlakı.
Şurası kesin: İş ahlakına, ülke olarak, en çok bugünlerde ihtiyacımız var.
İsmet Özel, Henry Sen Neden Buradasın isimli eserinde, “Titizlik, ahlakın ta kendisidir” diyor. (Sayfa 14) Nuri Pakdil de aynı noktayı işaret ediyor: “Önce titiz olma sınavını kazanmalıyız.” Bu titizliği, dolayısıyla bu ahlakı, tüm işlerimizde göstermemiz gerekiyor.
İş ahlakına sahip olan biri, emeğe hürmet eder, kul hakkı yemez ve devleti dolandırmaz. Dininin haram kıldığı diğer şeylerden uzak durur.
Ahlak, hem kişiseldir, hem toplumsal. Sözgelimi deprem hadisesine, yıkılan binalara hep iş ahlakı penceresinden bakmamız icap ediyor.
“Menfaat yaşamak, ahlak ise yaşatmak ister. Bir arada asla barınamazlar” diyen rahmetli Nurettin Topçu üstadımız, bugünkü halimizi görseydi, acaba ne derdi?
Menfaatleri için kolon kesenler, demir ve çimentodan çalanlar falan... Bütün bunlar, bir ahlak buhranı karşısında bulunduğumuzu gösteriyor.
Tüm kanunlara ve diğer yasal düzenlemelere rağmen, depremler sebebiyle kaybedilen insan sayısında ciddi bir artış var. Bunu sadece ilahi takdir ile izah edebilir miyiz? Bence hayır.
Önce tedbir, sonra ilahi takdir. Cüzi irade ve külli irade.
Yüksek kâr hırsının sonu insafsızlıktır. Kazancı artırmak için zorunlu maliyetlerin düşürülmesi vicdansızlıktır.
Kişisel menfaat için kanunları hiçe saymak cinayettir. Nitekim son depremlerden sonra anlatılanlar ve yaşananlar bu yönde.
Eksik olan şey belli: Ahlakın devre dışı bırakılması. Onun yerini kişisel menfaat ve maddiyat kaygısının alması.
Ahlak, her şeyden önce gelir. Ahlakın olmadığı yerde adalet de yoktur. Bunun tersi de doğrudur.
Devamında bir soru soralım: Helalleşme bahsini ciddiye almayanların sayısı niçin bu kadar çok?
Uzağa gitmeyelim, soruyu cevaplamaya kendimizden başlayalım.
İnancım odur ki, helalleşme bahsini ciddiye almayan kimse, hep eksiktir. Böylelerinden korkmak, çekinmek gerekir.
Türkiye’nin birinci önceliği, tekrar ahlâklı millet olma yoluna girmesidir. Yapılması gereken tek şey, İslam ahlakına sarılmak; bu ahlakın gereklerini yerine getirmesidir.
Evet, bize lazım gelen, düzgün ve dürüst insan olmayı öne çıkaran bir ahlaktır. Ahlakımızı tekrar kazanırsak, yoksulluk da biter, yolsuzluk da. Başımızı ağrıtan birçok diğer musibet de.
Ahlak ve mesuliyet, kardeştir. Ahlaklı insanlarla mühim işler yapılabilir, başarılabilir. Ahlakı olmayan, mesuliyet duygusu taşımayan, helalleşme bahsini ciddiye almayan kimseler, çember dışına çıkarılmalıdır.
Biz bu toprakları ihaleye girerek almadık. Hibe de edilmedi. Hal böyle olunca, acilen ve ihtiyaçtan, iyi bir çevre temizliği şart oluyor. Milletin hayatına dadananlardan, sayısız insanın hakkına girenlerden tez zamanda kurtulmalıyız.
Ne demek istediğim daha iyi anlaşılsın diye, bir kez daha İsmet Özel’e kulak verelim:
“Tuttuğu nöbette şekerleme yapanların kurşuna dizildiği bir Türkiye’de yaşamak istiyorum. İnsanlar görevlerini yapsın, suiistimal etmesin.”
Meselenin özü ve özeti budur.