Allah’ını seven defansa gelsin
Son zamanlarda hız kazanan bir proje var: Mütedeyyin, muhafazakâr, milliyetçi kesimin kanaat önderleri, münevverleri, sanatçıları, edebiyatçıları, yazarları ve gazetecileri üzerinde suçluluk psikolojisi oluşturulmak isteniyor.
Bir kişi, devletimizi idare edenlerin bir icraatını olumlu bulursa, havuz medyası, sarayın askeri veya yandaş kalem yaftası yapıştırılıyor. Maddi gelir sağlamak için böyle davrandığı dile getiriliyor. Her fırsatta taciz ediliyor: Suç ortağısınız, hepiniz oradaydınız, yargılanacaksınız.
Milletin ve memleketin yanında olmak, siyasi yandaşlık değildir. Faydalı işleri takdir etmek bizi yalaka değil, hakkaniyetli bir insan yapar.
Hatırlayın: Yüz yıl önce İngiltere, ödemesini yaptığımız Reşadiye ve Sultan Osman gemilerini bize teslim etmemişti. Yüz sene sonra, Amerika, üretimine ortak olduğumuz F-35 uçaklarını bize vermemek için diretiyor.
Artık mevsim değişti. Rüzgâr döndü. Kendi göbeğimizi kesiyoruz. Savunma sanayii yatırımları, yerli otomobil, hızlı trenler, duble yollar, modern tesisler, uzay çalışmaları vesaire. Bunlar, batılıların ve içimizdeki uzantılarının kabul edebileceği gelişmeler değil.
İşte asıl mücadele, esaslı uğraş, bu noktadan itibaren başlıyor. Türkiye’ye yönelik içerden ve dışardan saldırılar, ihanetler ve yıkıcı hamleler.
Evet, durumumuz: Büyük yalan ile yorgun doğru karşı karşıya. Bu çirkinlik karşısında duruşumuz: Elbette, doğrudan taraf olmaktır. Bu tavır asla değişmez. Çünkü duruşumuz siyasi değil, kalbîdir.
Bunları söylediğimiz zaman, birileri, hep aynı gerekçeyle karşımıza çıkıyor: İyi de hatalar ve eksiklikler olmamış mıdır? Elbette olmuştur.
Ülkemizin birçok derdi, sorunu, sıkıntısı var. Bunları, fırsat buldukça yazıyoruz. Hükümeti ikaz etmeye, bazı icraatlarını ve söylemlerini eleştirmeye her zaman varım. Buna karşılık, devlete düşmanlık etmeye ve milleti küçük düşürmeye yönelik her türlü çabanın, girişimin karşısındayım. Çünkü insanlar ve hükümetler gider, millet ve devlet kalır.
Yeri gelmişken…
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı toplumun tamamını kucaklayamamakla suçlayanlar, kendileri ne yapıyor, nasıl davranıyor, buna da iyi bakmak lazım. Bugüne kadar, Sayın Cumhurbaşkanımızdan daha fazlasını yapabilmişler mi? Peki, bugünden sonra yapabilirler mi?
Devam edelim: Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın varlığı, dünya çapında söylersek, kimleri sevindiriyor veya üzüyor?
Şunu da söylemek gerekiyor: Ülkemizin kara ve hava savunmasını tahkim etmeye çalışması, kimleri tedirgin ediyor?
Ve bir de bunu: Türkiye’nin dış politikada aktif olması, uluslararası arenadaki güven ve itimadının her geçen gün artması kimleri rahatsız ediyor?
Her şey aşikâr. Meydan ortaya çıktı artık. Kim kimi destekliyor, her şey aşikâr. Kim işbirlikçi, kim değil, gayet net görülüyor.
Yıllardır ülkemizin karşısında duran kim varsa, bugün, hepsi Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın karşısında yer alıyor. Vatanın ve milletin iyiliği için bir araya gelemeyenler, bu dış güçler ile ittifak yapıyor.
Yaşananlar, milletin özüne karşı bir hamle. Mütedeyyin camianın bütün kazanımlarını sıfırla çarpmak. Dindar insanların aidiyet duygusuna kastetmek, dirençlerini kırmak, ümitlerini boşa çıkarmak. Ülkemizi yönetenleri yalnızlaştırmak, edebî ve fikrî derinliği yok etmek.
Bu durum bize, ister istemez bir şey söylüyor. Fikir veriyor.
Yapıp ettiklerimiz, Türkiye’nin yeminli düşmanlarıyla paralel gidiyorsa, önce durmalı, düşünmeli, geri çekilmeli, sonra da hatamızın telafisi için çalışmalıyız. Ana ölçümüz budur.
İşin özü: Türkiye düşmanlığında buluşmak, kimseyi kavuşturmaz. Son kullanma tarihi geçtiğinde yollar ayrılır.
Türkiye, kimsenin partisi değildir. Bütün partilerin ve kişisel beklentilerin üstündedir. Milletin hakkını ve memleketin hukukunu savunduğumuz vakit, bir partinin mensubu değil, vatansever oluruz.
İşte bu noktada, vatanını ve milletini düşünen herkese büyük bir görev düşüyor. Vatan sevdası, millet ve ümmet derdi olanların, acilen ve ihtiyaçtan, kırgınlığı ve rekabeti bir kenara bırakması gerekiyor.
Neydi en ağır kelime? Vebal.
Allah’ını seven defansa gelsin. Sağlam bir defansa sahip olanların; vatan cephesinde, millet safında duranların yenilgi yüzü görmesi zordur.
Hayır, insan kardeşini tehdit olarak göremez. Savaşa değil, geleceğimiz noktasında bir tercihe gidiyoruz. Sözümüz kardeşlerimize değil, kalleşlere ve düşmanlaradır. Sözümüz, ayağımızın tökezlemesini, pusuda bekleyenleredir.
Özetin özeti: Millet olarak, zorluk derecesi hayli yüksek günlerden geçiyoruz. İnşallah geçeriz.