• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

15 Temmuz 2016

16 Temmuz 2025
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

15 Temmuz 2016

ALİ OSMAN AYDIN 

Köprüye giden yoldaki sıkışık trafikte yan arabadan biri bize doğru bağırdı: "Duydunuz mu, askerler köprüyü kapatmış!" Bir anda sayısız düşünce, patlayan bir barajdan boşalan sular gibi zihnime doluşmaya başladı. Ne olmuş olabilirdi acaba? Askerle köprüyü neden kapatmıştı?   

Önce şaşkınlıkla radyoyu karıştırdım ne olduğunu anlamak için... Bu durum, muhtemel bir düşman saldırısı için alınmış bir önlem gibi görünmüştü ilk başta bana. Sultanlar da dahil nice iktidarı alaşağı eden bürokratik hastalıklarımızın iyileştiği vehmine kapıldığımız için darbe olasılığı aklımıza gelmemişti. Ancak az sonra radyodan geçilen anonslar tahmin etmediğimiz o olasılığı teyit etmişti. Asker, darbe yapmıştı!..

Araçtan ve trafikten kurtulup insan selini yararak köprüye ulaşmak saatlerimizi almış ve vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Darbecilerin bulunduğu saflara araçla gidilebilseydi şayet yapmak isteyeceğimiz ilk şey, aracı doğrudan asker topluluğunun üzerine sürmek olacaktı. Ama bu imkansızdı! 

Öfkemiz, gem vurulacak gibi değildi. Ülke olarak atlattığımız bunca badireden sonra hiç kimsenin sırf elinde silah var diye üzerimizde tahakküm kurmasına katlanamazdık. Türkiye muazzam evriminin bu aşamasında, tekrar bürokratik oligarşinin hüküm sürdüğü kapalı bir topluma dönüşemezdi. Zamanda geriye gitmek ancak filmlerde mümkündü... Benim gibi düşünen binlerce insanla omuz omuza silahların ateşlendiği yöne, köprünün girişine kadar yaklaştık…

Adeta, Edward Zwick imzalı "Son Samuray" filminde, kendi ordularına ait mitralyözlerin karşısına dikilen samuraylar gibiydik. Tek bir farkla... Biz, kendimizi savunacak silahlardan yoksunduk. Bu savaşı ilginç kılan da buydu zaten. Çelik ve ateşe karşı et ve kemikle mukabele edecektik. Müdafaayı, daha çok ölerek yapabilirdik ancak...

Bunun için insan kaynağımız yeterli görünüyordu. Çöpçüsü, tezgahtarı, temizlikçisi, şoförü, garsonuyla büyük ölçüde statüsüz kalabalıklar, heyecan içinde mükemmel bir ölüm için adeta fırsat kolluyorlardı. İhtilale şahit olan Fransızlar gibi talih, tarihsel bir anı ayaklarımızın ucuna kadar getirmişti işte.

Bu gece, karanlıklar aydınlanmadan, bu ülkedeki iki tarihsel çizgiden biri için kader hükmünü vermiş olacaktı.

Bu, kim olacaktı acaba? 

Sultan 3. Selim'i planladığı reformlar için çenesini palayla uçurarak katleden bürokratik iktidar mı, yoksa ülke dönüşümünün katalizörü olan geleneksel değerlerle mücehhez orta- alt sınıf mı?

Hangisi?

Bu, bürokrasi ile halk arasındaki ilk karşılaşma değildi şüphesiz, ama en sıcak ve bize en yakın olanıydı. İstiklal Mahkemelerinde, Dersim'de, 60'ın darağaçlarında, 80'in demir yumruğunda meydana çıkan devletin soğuk gücüyle aramızda sadece birkaç adım vardı. Devleti halktan geri almak isteyen bürokrasinin hain kanadı kalabalıklara çevrilmiş namlularıyla tam karşımızdaydı. 

Tanktan ateşlenen ve sonik bir patlamayla geceyi ansızın aydınlatan top mermisi, köprü ahalisini bir anda mezar taşı gibi hareketsiz bırakmış, çehreleri bembeyaz kılmıştı. Ardından helikopterden açılan ateş, kalabalıkları biçilmiş başaklar gibi olduğu yere sermişti. Kan revan içinde yere yığılanlar, motosiklet arkasında ambulansa taşınanlar, sükunetle bekleyenler, sesli sesli salavat çekenler, ağzında sigarasıyla yerde sürünenler, asasıyla meydan okuyan yaşlılar, tesbihiyle olduğu yere mıhlanmış, dimdik duran anneler... 

15 Haziran 1826’da Karacehennem İbrahim Paşa toplarını Atmeydanı’ndaki yeniçeri kışlalarına doğru ateşlendiğinden beri görülmedik bir mahşer yaşanıyordu İstanbul’da. Evet, Niğbolu, Mohaç, Ridaniye hepsi gerçekti... Çünkü bütün o büyük işleri başarmış olanlar, bu akıl almaz “direnişi” gösterenlerin dedeleri olabilirlerdi ancak... Buna o gece ikna oldum. 

O gece ateşlenen mermilerden hiçbiri ne bana ne de o an birlikte olduğum abilerimden birine isabet etti. Mukadderat bizi tercih etmemişti. Ama hava ışıyana dek orada çok kişi gazi veya şehit oldu. 

Tek cephe köprü değildi elbette. Memleketin her yanında şehitlerimiz vardı. Muhalefetin “kontrollü” diyerek gölgelemeye çalıştığı darbede, darbeciler kontrolsüz, barbarca bir şiddet sahnelemişlerdi. 

15 Temmuz’da şehit olan o insanlara Allah’tan rahmet diliyorum. Bu insanlar en kritik zamanda canlarını feda ederek, izzetimizi, şerefimizi kurtardılar. Onlara çok şey borçluyuz...

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Recep BAŞKAYA Şehitkamil

Allah CC yolunda ölenlere ölü demeyin ,bilakis onlar diridirler ama siz bilemezsiniz.(Ayet) Selam ve dua ile.... .

Ömer

Hakkla batıl savaşı her daim yaşanıyor, batıl heryerde zehrini akıtıyor, insanları karanlığa hapsetmek için savaşıyor , Hakk olan direniyor çünkü gelecek Hakka inananların olacaktır
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23