Sezer’in adamı/bir açıklamada beş suç itirafı/Cumhuriyet’ten aklama!
Cuma günkü Cumhuriyet gazetesinde, “Kısa çalışma ödeneği” vukuatı ile tanıdığımız Miyase İlknur’un bir haberi..
“Kısa çalışma ödeneği de ne ki?” diyeceksiniz.
Daha önce yazmıştık. Şimdi bir defa daha hatırlatalım.. Kovid salgını döneminde, işyerlerinin kapanması idi, sokağa çıkma yasağı idi, bazı sektörlerde iş azlığı idi..
Devlet dedi ki, “İşlerin azalması, işyerlerinin kısmen kapanması sebebi ile işçileri hepten çıkartmayın.. Az çalışıyorsa, işçiyi de mağdur etmeyecek şekilde, az çalıştırın ama, ben devlet olarak işverene de işçiye de eksiğinizi tamamlayıp, destek çıkayım..”
Haftada 45 saat yerine, 25 saat mi çalıştınız.. Devlet işçinin çalışma süresinde ve maddi imkanlarında zarara uğramaması için, eksiğinizi SGK pirimi ve maaş olarak da miktara göre büyük oranda tamamlıyor..
Miyase kızımız, halktv’de Ayşenur Arslan ablamızın karşısına o tarihte geçiyor..
Hal hatırdan sonra, soruluyor.. “Kısa çalışma ödeneğinden yararlanıyor musunuz?”
Miyase kızımız cevaplıyor: “Cumhuriyet gazetesi olarak yararlanıyoruz..”
Ya cinliğinden, ya da Cumhuriyet gazetesi ile ilgili bir kuyruk acısı olmalı ki, Ayşenur Arslan ablamız soruyor, “Kısa mı çalışıyorsunuz?”
Miyase kızımız cevaplıyor: “Tam çalışıyoruz. Kısa çalışmıyoruz, tam çalışıyoruz.”
AK Parti iktidarının her icraatını yerden yere vuran, maaşlı insanların salgın döneminde de mağdur edildiğini söyleyen Ayşenur Arslan şaşırıyor, tekrar soruyor: “Ama ödenekten nasıl yararlanıyorsunuz o zaman?”
Şimdilerde SPK üzerinden, AK Parti öncesinde göreve gelenlerin usulsüzlüklerini, dindar insanlara mal etmeye kalkarak, iftiralarını ardı ardına makineli tüfek gibi yağdıran Miyase kızımız duvara tosladığını farkediyor: “Onun teknik şeyini...”
Ayşenur abla, acıyor Miyase kızımıza..
“Karıştırmayayım peki... Ama şaşırdım bilmiyordum.” diyor, konuyu kapatıyor..
Suçu örtbas ediyorlar.. Cumhuriyet gazetesindeki Kısa Çalışma ödeneği vukuatı böylece ifşa oluyor ama.. Kapanıp gidiyor..
Şimdi o yolsuzluğun içinde asli fail rolünü unutan Miyase kızımız, mafya babasının bugünlerdeki iftiralarına, “Ben ne katkılar sunabilirim” diye, geçmiş masa başına..
Kısa çalışmayı bırakmış, bu sefer uzun çalışmalara dalmış..
Ve hamamdan çıkan Arşimet benzeri bir koşu ile, “buldum buldum” diye coşmuş..
Cuma günkü Cumhuriyet’in birinci sayfasındaki haberi şöyle idi:
“Olan Borsaya giren yurttaşa oldu.. SPK yöneticilerinin batık şirket oyunu. SPK yönetiminde görev alan birçok isim, sonradan halka açık şirketlerin yönetimine giriyor. Ne hikmetse, bu şirketler ya batıyor, ya da manipülatif işlemlerle anılıyor!”
Bu girizgah sonrasında.
“Doğan Cansızlar’ı kim bilir ki. Hangi tarihte SPK başkanı olmuş, AK Parti’nin bunda bir sorumluluğu var mı-yok mu, kim araştırır ki, at çamuru Doğan Cansızlar üzerinden AK Parti’ye.. Onlar uğraşsınlar, kendilerini temizlemeye” mantığı ile..
Somut örneği de veriyor, Miyase kızımız:
“Eski SPK Başkanı Doğan Cansızlar’ın yönetimine girdiği CHK Holding de bunlardan biri. Sahibi Murat Çelik ile halka açık pek çok şirketi batıran Ayhan Öztürk tarafından bağlı şirketlerin içi boşaltıldı.”
Kardeşi AK Parti milletvekili olan, bu yıl SPK başkanlığından ayrılan Ali Fuat Taşkesenlioğlu’na somut bir isnatta hala bulunamayan müfteriler, eski SPK başkanı diyerek, sanki AK Parti iktidarında göreve getirilmiş bir başka kişiden bahsediyormuş gibi..
Suçlamayı yapıyorlar.
Doğan Cansızlar’ı biliyorum, AK Parti ile işi olmaz, CHP+İP ekseninde bir kafaya sahip ama.. Yine merak ediyor bakıyorum, 2000 yılında, Necdet Sezer imzası ile SPK Başkanlığına getirilmiş..
AK Parti iktidarının ilk yıllarında görevi sürmüş ama, ne yapabilir ki siyasi iktidar, adam koltuğa oturmuş bir defa..
Çakallığı görüyor musunuz.. Vicdansızlığın farkında mısınız?
Laikçilerin kralı Necdet Sezer, Doğan Cansızlar’ı SPK başkanı olarak atıyor.
O Cansızlar’ın başkanlığı sona erdikten sonra halka açık şirkete girip, orada yatırımcıyı zarar uğratmasının sorumluluğu, AK Parti iktidarına yükleniyor..
Hani olay, bu şekli ile kalsa..
Ona bile “şükür” diyeceğim..
Dünkü Cumhuriyet’e bakarken, bir de ne göreyim?..
Daha bir gün önce, AK Parti’yi karalamak için yazdıkları, Sezer’in atadığı Doğan Cansızlar’a yönelttikleri suç ile ilgili açıklama, Cumhuriyet’e girmiş bile..
Bir gün önce, “AK Parti’nin SPK başkanları, yolsuzluk yapıyor” diye yazıyorlar..
Verdikleri örnek, AK Parti ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bir kişi..
Bir gün sonra, mahallelerinden olan adamın ismi lekeli kalmasın diye, onun açıklamasını, hem de yalanlarla dolu açıklamasını, gazeteye hemen koyuveriyorlar..
Aynı haberle ilgili bir başka suçlanan dindar kişi açıklama yollasa, “Anca gidersin. Git mahkemeye. Alsan da tekzip kararını, allem eder kallem eder, 3 ay geciktiririz, belki de yine de yayınlamayız” diyen Cumhuriyet..
AK Partilileri suçlamak için kullandıkları bir isim, kendilerine yakın çıkınca, hemen açıklamasını koyuyorlar.
“SPK’de rüşvetin tarifesi yüzde 3’ten başlıyor” başlığı altında, yine AK Parti’ye iftira üzerine iftiraların atıldığı dünkü haberin altına, fotoğrafı ile birlikte yayınlanan açıklamasında, bakın ne diyor Doğan bey:
“Görevden ayrılmamın üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra bir arkadaşımın önerisi üzerine CLK Holding’in yönetimine bağımsız üye olarak dahil oldum. Ankara’da olduğum için şirkete gidemiyordum, yönetim kurulu kararları imza için bana geliyordu. İlk günlerde bazı kuşkularım oldu ama bekleyip görmek istedim. Ankara’daki bir gayrimenkulün satışı kararını aldıktan sonra öğrendik ki bu gayrimenkul aylar önce satılmış ve kararı aylar sonra bize aldırıyorlardı. Ben de bu durum üzerine istifa ettim. SPK’nin suç duyurusu üzerine açılan davada hakkımda takipsizlik kararı verildi.”
Şimdi, laikçilerin adet haline getirdikleri bu yolsuzluklar zincirini, bir de utanmadan itiraf etmelerinin neresinden başlayayım ben?
Adam SPK başkanlığı yapmış ama..
Kendisi Ankara’da iken, bir başka ilde yönetim kurulu toplantıları yapılan holdinge üye olmayı kabul ediyor!..
Halka açık şirketin bağımsız üyesi (yatırımçıları korumak amaçlı sıkı kuralları var) olduğu halde toplantıya katılmıyor! “Birinci suç!”
Toplantıya katılmış gibi karar kendisine geliyor, o da imzalıyor: “İkinci suç!”
Kararları otomatik imzalıyor, toplantıya katılmadı ki, görüşünü açıklasın, itiraz etsin: “Üçüncü suç!”
Şirketin taşınmazının satışı için karar alınmış. Beyimiz toplantıda yok, sonradan eski tarihli olarak imzalıyor olmalı, hatta satış resmi yapıldı ise tapuya da yansıyan sahtekarlık olmalı ki.. “Ben imzayı attım, oysa taşınmaz çoktan satılmış bile” diye kendisi itiraf ediyor: “Dördüncü suç!”
Ve sıkı durun.. Ahlaksızlığı zirveye taşıyıp, “Rüşvetin tarifesi yüzde üç” diyerek iftira atarak Tayyip Erdoğan’ı karalamak isteyen Cumhuriyet’in hedefindeki SPK’nın dürüst bürokratları suç duyurusunda bulunuyor.
Büyük ihtimalle fetöcülerin hakim olduğu dönemde; savcı, Sezer’in atadığı SPK Başkanına takipsizlik kararı veriyor..
Bu da oldu mu size “Beşinci suç!”
Erdoğan “Eeeyy ABD” diyor..
Ben de “Eeeyyy savcılar.. Açın şu dosyayı bir daha..” deyip, bitireyim..