Sansürün kaldırılışının yıldönümünde sansür!
Özellikle sol kesim, 24 Temmuz’u sansürün kaldırılışının yıl dönümü olarak kutlarlar. Gerçeğe bakarsanız, sansürün kralı onların mahallesinde yaşanıyor.
Sol kesimin sansürün kaldırılışının yıldönümü olarak kutladıkları gün muhalefet partilerini destekleyen gazetelere baktım. Hemen hiçbirisinde Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki kavga birinci sayfalarında görülmemiş.
Kısmen Cumhuriyet gazetesi o da taşra ve şehir baskısında değiştirerek, onların tarzı ile söyleyelim, kendi başlıklarını sansürleyerek çıkmışlar.
Cumhuriyet gazetesi taşra baskısında CHP‘deki kavgaları “1994’ün kopyası olur” başlığıyla verirken.. Şehir baskısında ise sansüre uğrayarak bu başlığı kaldırmışlar, yeine “CHP’de güç yarışı dengede” yapmışlar.
Sansürün tam da yıldönümünde kendilerini sansürlemişler; 1994’te CHP’li belediyelerin tümüyle milli görüş belediyelerine el değiştirdiği gibi, şimdi 2024’te de, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Hatay, Antalya ve daha birçok CHP’li belediyenin Ak Partili isimlere geçme tehlikesini önce manşetten vermişler sonra onu kaldırıp başka bir manşet atmışlar.
Ne diyelim; Cumhuriyet’i tebrik edelim. Sansürün kaldırılışının(!) 115. yıldönümünde, bize en güzel sansür örneğini göstermiş oldular.
•
Halk TV ile CHP arasındaki hizmet anlaşmasının Parti tarafından sona erdirilmesinden korkmuş olmalı ki, Sözcü gazetesi de CHP’deki kavgayı şu şekilde başlığa taşımış: Eşimin yüzüne bile üç gün bakamadım.
Bilmiyorum, Kemal bey mendil getirip, gözyaşını silmemizi de isterler miydi ama..
Atalarımız ne demiş: “Kendi düşen ağlamaz. “
Altılı masanın muhafazakar mensuplarının gazeteleri ne yapmışlar?
Saadet Partisi ayağındaki Milli Gazete mi?
CHP içindeki kavga ile ilgili tek yok satır haber yok.
Karar gazetesi mi?
Onlarda tık yok.
Yeniçağ gazetesinde de, Yeni Asya gazetesinde de, CHP içindeki üçüncü Dünya Savaşı ile ilgili tek satır haber yapma cesareti yok.
Sansürün kaldırılışının 115. yıl dönümünde sol medyanın ve onlara vagonluk yapan muhafazakar kisveli medyanın hali işte bu.
•
Muhafazakar mahallede yetişip solculara şirinlik yapmaya çalışan Levent Gültekin’in ifşaatı ile bir yaşıma daha bastım.
Meğerse Anayasa Mahkemesi eski başkanı ve solcuların “evinde televizyon bile olmayacak kadar bağnaz, gerici bir adam” diye suçladıkları Haşim Kılıç, Kemal Kılıçdaroğlu’na tavsiyede bulunmuş.
Demiş ki; “Kemal beye haber verin, Cumhurbaşkanlığına aday olmasın. Onu aday yapmak isteyenlere, o yönde kendisine telkinde bulunanlara dikkat etsin. Onlar aslında devletin adamı.”
Hayret etmemek elde değil, kim kime ne nasihati yapıyor!
Ve neye yanayım?
O başörtü yasakçısı Kemal Kılıçdaroğlu ile başörtüyü özgürlük olarak gören Haşim Kılıç’ın Tayyip Erdoğan düşmanlığında bir araya gelmesine mi?
Yoksa, Haşim Kılıç’ın “devletin adamı” diye tanıdığı kişileri, başörtü yasakçısı Kemal Kılıçdaroğlu’na ihbar etmesine mi?
Doğrudur-yanlıştır bilmem.
Köşeye sıkışan CHP yönetimini tartışmalardan kurtarmak ve gündemi değiştirmek için de Haşim bey devreye girmiş olabilir. Ama Haşim Kılıç, Kemal beye aday olmasını telkin edenlerin kim olduğunu biliyor ve onların aslında CHP’li değil, devletin adamı olduğundan haberi varsa, aslında ne yapmış oluyor?
Devletin karşısında, CHP yandaşlığı yapmış oluyor.
Ben, Haşim Kılıç’ın kendisinin önü açılması için veya Abdullah Gül’ün aday gösterilmesi için böyle bir iddiayı Kılıçdaroğlu’na gönderdiğini tahmin ediyorum ama.
Tutarlılık açısından baktığımızda, Haşim Kılıç “onlar devletin adamı” diyorsa, mahkeme başkanı olarak tanıdığı bazı devlet özel görevlilerini, bir siyasi parti liderine jurnallemiş olmuyor mu.
Haşim bey çıksın açıklasın.
•
CHP‘deki kavga, Halk TV ile aralarındaki “hizmet anlaşması”nı sona erdirme akabinde, daha da büyüyeceğe benziyor.
Kemal Kılıçdaroğlu demiş ki, “Ben kimin, nereden ne kadar maaş aldığını iyi biliyorum.”
Aslında bu sözler, Ekrem İmamoğlu’nun, Akit dışındaki (çünkü Ekrem İmamoğlu, Akit Medya Grubu’na icra memurlarını gönderip bilgisayarlarını haczettirecek kadar düşman bir kimlik) bazı gazetecileri maaşa bağladığına dair ima içeriyor.
Biz de bu vesileyle, kimlerin kimden, ne kadar maaş aldığını öğrenmek istediğimizi Kemal beye aktarıyoruz.
TÜİK’in kapısına dayanmak, şov yapmak kolay.
Milli Eğitim Bakanlığının kapısına dayanmak, şov yapmak kolay.
Var mısınız Cumhuriyet gazetesinin kapısına gidip, “ben Kemal, geldim” demek.
Var mısınız, Sözcü gazetesinin kapısına gidip “Ben Kemal, geldim, sizdeki hangi yazarlar, gazetenizin dışında kimlerden avanta alıyor biliyorum” demek..
Var mısın Kemal bey!