Erdoğan dışında, kim bunu seslendirebilirdi: İsveç-NATO-Türkiye-AB!
“Avrupa’da hukuk var” deseler de..
“Ekonomileri düzgün, çünkü hukuk düzenleri adalet esasına göre dizayn edilmiş” deseler de..
Ben Batı’da hukuk olmadığı kanaatindeyim..
Kendi hesaplarına geldiğinde, değil insan haklarının, hayvan haklarının kralını süslü cümlelerle dayatırlar..
Ama, işlerine gelmeyince, insanları bile açık denizlerde botlarına kurşun sıkarak köpekbalıklarına yem ederler!
Tam da bu çerçevede, Avrupa Birliği’ne girme yolunda, bana soracak olursanız, asla ve kata girmeyelim derim ama..
Türkiye girme noktasında bir karar vermiş..
Avrupa Birliği de, güya “alalım” demiş..
Fakat pratiğe gelince, 40 yıldır kapılarda sürtüyoruz..
Tam da Necmeddin Erbakan Hoca’nın, yıllar önce söylediği gibi, “Onlar ortak, biz pazarız” mantığı ile bizi kapıda bekletiyorlar..
“Sizi Gümrük Birliği’ne alalım, sonra vize muafiyeti, sonrasında da ver elini AB” diyenler..
Gümrük Birliği’nde, Türkiye’nin aleyhine ne kadar olumsuzluk var ise, onları bize yaşatanlar..
Sıra vize muafiyetine gelince..
Binbir dereden su getirdiler..
Kıbrıs Rum kesimini bile, üyeliğini engelleyecek onlarca gerekçe var iken, iki-üç aylık süreçte AB’ye alanlar..
Türkiye’yi 40 yıldır kapıda bekletmeyi sürdürüyorlar..
Bunların kitabında “hukuk” yok. Bunların kitabında “eşitlik” yok. Bunların kitabında “adalet” yok..
Ama Yeni Asya gazetesindeki dindar kardeşlerimiz bile, daha dün, “Çare AB” diye manşet atmışlardı..
Ben AB’ye üyeliği istemesem de..
“Bize uymaz” desem de..
Bu konjonktürde, AK Parti iktidarı da, belki son yıllar itibari ile AB’nin ikiyüzlülüğünü yüzlerine vurmak için.
Israrla “AB’ye tam üyelik” çerçevesinde açıklamalar yapıyor..
Önceki dönemde, Avrupa Konseyi’nden bile Türkiye’yi ihraç etmeye kalkışanlar..
AİHM’de yıllarca Türkiye adına hakimlik yapan, sonrasında CHP’den milletvekili seçilen Rıza Türmen bile, “Osman Kavala serbest bırakılmaz ise, nisan ayına kadar Türkiye’nin ihracı tamamlanır (2021 yılı için bunu söylemişti. Bugün 2023 yılının Temmuz’undayız, henüz ihraç mihraç yok. Türkiye’nin ekmeğini yiyip, suyunu içen Rıza’ların yabancı aşıklıkları böylece ispatlanmış iken) Sonrasında Türkiye yalnızlaşır” demiş iken..
İsveç’in NATO’ya alınması üzerinden, bakın hangi noktaya evrildik..
NATO ile AB arasında birebir ilişkisi yok iken.
Birisi askeri yapılanma iken. Diğeri ekonomik bir yapı iken..
Birisi ABD’nin de içinde bulunduğu yapı iken..
Diğeri, ABD ile çoğu defa karşı karşıya gelen bir yapı iken..
Türkiye, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde şu çıkışı yaptı..
“Önce AB’de önümüzü açın, biz de İsveç’in önünü açalım.”
Bu cümlesini biraz daha açtı, sayın Erdoğan:
“50 yılı aşkın zamandır AB kapısında bekletilen Türkiye var. Türkiye’yi bekleten bu ülkelere buradan sesleniyorum. Türkiye’nin AB’de önünü açın. Finlandiya’nın önünü nasıl açtıysak İsveç’in de önünü açalım!”
Erdoğan daha ne desin?
Söyleyin, daha ne desin?
Veya şöyle soralım..
Türkiye’nin başında şu ismin, bu ismin olduğunu düşünün..
Erdoğan dışında herhangi bir ismin böyle bir çıkış yapması halinde dünya dengeleri altüst edilebilir miydi?
Bırakın başka isimleri..
Tayyip Erdoğan’ın ilk yıllarında, bizzat kendisi bu sözleri sarfetseydi, kimse takar mıydı?
Peşinen söyleyeyim, AK Parti iktidarının ikinci yılında, üçüncü yılında Erdoğan böyle bir cümle kurmuş olsaydı, cevap şu olurdu:
“AB ne? NATO ne? Bunlar birbirine karıştırılmamalı..”
Peki şimdi ne cevap veriliyor?
AB’nin de, NATO’nun da ne çakallıklarla yönetildiğini çok iyi bilen Tayyip Erdoğan’ın bu çıkışı üzerine, o çakallar ne tepki verdiler?
Anında gelen tepkiyi aktarayım..
Bir ara Erdoğan ile takışan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg konuşuyor..
“Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılma hedefini destekliyorum. İsveç’i NATO’ya dahil etmek için çok çalışıyoruz. İsveç’in üyeliği konusunda Vilnius zirvesinde olumlu bir karara varmak hâlâ mümkün.”
Dikkat edin..
“NATO ile AB ayrı yapılardır. Bu ikisini birbirine karıştırmamak gerekir” şeklinde diplomatik bir cevap gelmiyor..
“Türkiye’nin AB’ye girişini destekliyorum” cevabı geliyor..
Diyebilirsiniz ki, bugünden yarına hemen, Türkiye AB’ye üye yapılacak değil. Ama adam öyle uyanık ki, bir gün sonraki toplantıda, İsveç’in NATO’ya girişinin mümkün olabileceğini, henüz her şeyin bitmediğini söyleyebiliyor.”
Evet aynen uyanıklıkları bu derecede..
Uyanıklık da demeyelim, çakallık diyelim, buna..
Adam resmen çakallık yapıyor..
“İsveç’i NATO’ya alalım, sonra da Türkiye, AB’ye girer” demeye getiriyor..
“Bizim atalarımız buna, mal peşin, para veresiye ile” der..
50 yıldır yaptıkları hep bu, zaten..
“Burası boyacı küpü mü! Koskoca Avrupa Birliği. Buranın kuralları var, giriş için izlenmesi gereken prosedür var” diyerek, Türkiye’yi kapıda bekletenler.
Alavare dalavere ile Kıbrıs Rum kesimini, iki yıl içinde AB’ye üye yapıverdiler..
Şimdi yine, Türkiye’yi AB kapısında bekletirlerken, İsveç’i bir çırpıda NATO’ya almanın hesaplarını yapıyorlar..
Geç bunları, Jens Stoltenberg!
Geç..
Bir yandan Osman Kavala üzerinden Türkiye’yi Avrupa Konseyi’nden ihraç etmeye kalkışır iken.
Türkiye içindeki paralı askerleriniz ile algı üzerine algı oluşturur iken..
Selahattin Demirtaş üzerinden, ikinci bir ihraç sebebi ile Türkiye’yi terbiye etmeye kalkışır iken..
Bir oldu bitti ile İsveç’i NATO’ya almaya kalkışmanız..
Türkiye’de satın aldığınız eski dönemin siyasetçileri olsaydı, belki hayata geçerdi ama..
Bugün bunlar hayal..
..
Tekraren not ediyorum. Benim için, AB üyeliği gerekli değil. Hatta girmememiz daha doğru..
Ama, Yeniden Refah Partisi ve Saadet Partisi dışında, bu tavrı gösteren bir parti yok..
Saadet Partisi de, bugün “gelin” denilse, koşacak olan CHP ile ittifak yaptığına göre..
Biz şu an, “AB’ye alsalar da girmeyiz, girmemeliyiz” üzerinden değil..
AB’nin ve NATO’nun ve bilûmum batılı yapılanmaların sahtekarlığını gözler önüne serme üzerinden, görüşlerimizi açıklamamız, daha doğru olacaktır.