Bilinmeyen konuyu bilinmeyen dille öğretmek: Yabancı dille eğitim
Bilinmeyen konuyu bilinmeyen dille öğretmek: Yabancı dille eğitim
Ali Erkan Kavaklı
Kapadokya Üniversitesi mütevelli heyet başkanı Alev Alatlı (1944-2024) yabancı dille eğitimi dayatma olarak görüyor.
Yabancı dilde eğitim emperyalist ülkelerin dayatması ve içerideki devşirilmiş beyinlerin aşağılık kompleksi sonucu uygulanan bir sistemdir, der Alatlı.
Prof. Oktay Sinanoğlu’na göre (1935-2015) yabancı dille eğitim sömürge ülkelerinde olur.
Giderek yaygınlaşan yabancı dilde eğitim tarihsel, siyasal, toplumsal ve ticari sebeplerle derinden incelenmeye değer. “Allah’ın var olup olmadığı tartışılır ama yabancı dilde eğitim tartışılmaz” şeklinde genel kabul var sömürge aydınlarında.
Söz konusu olan “yabancı dil öğretimi” değil, “yabancı dilde öğretim.” Ülkenin en yetenekli öğrencilerine bilmedikleri bir konuyu bilmedikleri bir dil aracılığı ile öğrenmeye mecbur ediyoruz. Akıntıya karşı yüzmeye zorlayan bir uygulama.
Yabancı dil öğretilmeli, yaz okulları, kamplar, kulüpler vb. düzenlemeler vasıtasıyla İngilizceyi bir seferde ve son seferde öğretecek uygulamalar geliştirilmeli.
Ancak matematik, sosyoloji, fizik, müzik vb. yabancı dilde öğretilmemeli. Latin harflerinin kabulünden sonra her alanda başlayan “hafıza kaybı” ve “kavram kargaşası” önlenemez hâle geldi. Buna bağlı olarak düşünce dünyamızda sarsıntılar meydana geldi.
Toplum bilimlerinde olsun fen bilimlerinde olsun, ilerleme, yenilik yapma ancak dağarcıktaki bilgilerin üzerinde yükselinebilirse mümkün. Keşif, icat, buluş kendi kavram ve kelimelerimizle yapılabilir.
Türk dilinde asgari 500 yıldır kullanılan kelimeler var. Mesela “müselles” gibi bir geometri terimini “üçgen” sözcüğü ile değiştirirken fikrî takibi ihmal eder, “müsellesat”ın yerine tümüyle alakasız “trigonometri” kelimesini korsanız, üçgen şekli ile onun türevi olan bu bilim dalının ilişkisini koparır, trigonometrinin aslında “üçgen bilim” anlamına geldiğini talebenin anlamasını isterseniz onu akıntıya karşı yüzmeye zorlamış olursunuz.
Psikolojiden fiziğe, ekonomiden astronomiye, fikrî takibi önleyen on binlerce örnek verilebilebilir.
Fransızca rezonans sözcüğünü düşünelim. Seselim, tan tanlık, yankılaşım, titreşim ve nihayet çınlanım gibi anlamlar taşır. Bir açıklaması da şöyle:
“Salınımlı bir dizgenin, yinelenen bir sürücü kuvvet etkisi altında yaptığı zorla salınımların, sürücü sıklık sürülen dizgenin öztitreşim sıklığına eşit olunca çok büyük genliklere çıkma süreci.”
“Terminoloji kaosu” dediğimiz bu durumun genç zihinlerde meydana getirdiği korku ve ricat, tartışmadan vareste olsa gerekir. (Eğitim Paradigmasına Yeni Bir Bakış, Alev Alatlı, s.86)
Mecelle’deki hâkim tanımını düşünelim:
Yargıç; “hakîm, fehîm, müstakîm, emîn, mekîn ve metin” olmalıdır.
Bugün hukuk talebeleri şöyle dursun kıdemli yargıçlar dahi yukarıdaki kelimeleri anlayamaz.
Psikonöroloji bilimi, dil ile düşünce arasındaki korelasyon katsayısının tama yakın olduğunu söyler. Dilin fakirleşmesi zihnî faaliyetin daralmasına yol açar. Adli sistemimizde gözlemlenen nitelik kaybı ile Türkçe arasındaki bağlantıyı gözden kaçırmamalı.
Yabancı dille eğitim talebenin dağarcığındaki saklı bilgiler ile bağlantısını tümüyle keser. Öğrenci zamanının önemli bölümünü önüne konanı ezberlemeye ayırır, bu yüzden sorun daha da ağırdır.
Yükseköğretimde Osmanlı tarihinin İngilizce “öğretilmesi” ile başlayan bu uygulama, hukuk (Mecelle) öğretimi ile devam etti. İlahiyat ve Türkçeye de sirayet etmesi yakın.
Yabancı dilde eğitimin tefekkürün aleyhine işler, genç muhayyeleyi kısıtlar. Meğerki doğada pek nadir rastlanılan dehalardan olsun. Yabancı dille eğitimde öğrencinin olanı sindirmekten, olabileceği hayal etmeye vakti kalmadığı bir vakıadır.
Yabancı dilde eğitimin âlim değil, âlimin söylemini tekrarlayan muallim yetiştirir.
Öğrenciyi bilmediği bir konuyu bilmediği veya az bildiği bir dilde öğrenmeye zorlamak ahmaklıktır.
Ülkenin en parlak öğrencilerine, 21. Yüzyıl sömürgecilerinin istediği “aparat” statüsü uygun görülüyor.
Ziya Selçuk; bankacılık, iletişim, sağlık gibi alanlarda evrensel teknik standartlar kullanılarak görece yol alınmakla beraber, eğitim ve kültür sahalarında ithal tekniklerin tabiatlar icabı çalışmıyor, der.
Lozan’da antlaşma sürecini durduracak kadar önem atfedilir, Robert Kolej’deki yabancı dilde eğitime.
Genç zihinlerin devşirilmesine yol açar yabancı dille eğitim.
Mütekabiliyet esası olmadan Galatasaray Lisesi, İstanbul Lisesi, Koç Üniversitesi gibi kurumlarda yabancı dille eğitim yaptırmak kendimize sömürge ülkesi statüsünü layık görmektir.
Milli Eğitim Bakanlığı ve üniversiteler; yabancı dil öğretmeli fakat yabancı dille eğitime son vermelidir.