Engelli bireyler için ne yapabilir ki?
Ülkemizde ki engelli birey sayısı arttıkça, ayrıntılarda önem kazanmaya devam ediyor. Engelli bireyler için, bireysel tedavi (rehabilitasyon) amaçlı süreç, sonrasında sosyalleşme, devamında ise sportif aktivite ve müsabakalarda bulunmaya kadar uzanıyor. İnsanlara yapılan yatırım ve sonuçlarına bakıldığında, sevindirici bir durum. ‘Daha başka neler yapılabilir ki?’ sorusu, cevabı aranan ayrı bir soru. Her bireyin hayata sımsıkı sarılması ve mutluluğun kapısını aralaması küçümsenmeyecek bir olay. Spor açısından düşündüğümüzde, bu süresin sağlıklı işletilmesi için gerekli olan eğitmen, tesis ve malzeme önem kazanıyor. Bu üçlünün eksiksiz olduğu gibi, faaliyetlerinde devamlılığı da önem taşıyor…
Bu ihtiyacın engelli bireylere yönelik hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlar tarafından karşılanması gerekiyor. Örneğin, engelli bireyler için bir eğitim programı düzenlenecek ise program ayrıntılarının iyi belirlenmesi kaçınılmaz! Nitekim uzmanlar, fiziksel programların süreçlerini uyum, iyileştirici ve geliştirici aşamalarından oluşmasının önemine vurgu yapıyorlar. Önemine dikkat kesilen bu eğitim planlamasının öneminin bizzat yaşayarak görmek mümkün. Bunun gerçekleşmesinde hayatımızın değişik/değişim aşamalarında o kadar çok olay/örnek yer alıyor ki…
HAREKET ETME GEREKLİLİĞİ
Telefonumun çalıyor. ‘Alo’ deyip, karşımızda ki sesi ve anlattıkların duyduğumuzda, bildiğimizden sorumluğumuz bir o kadar artıyor. Çünkü, yaşadığım bu durum sadece bir kişiyi değil, on binlerin sesi gibi geliyor. Söz konusu konunun örnekleri o kadar çok ki. Arkadaşımız bizden spor yapma istediğinin olduğu, fakat bunu nasıl başarabileceğini soruyor. Talebinde o kadar çok haklılık tarafı var ki. Spor ile birlikte hareket edecek, bir şeyleri başaracak, başarıyla birlikte kendine güveni aratmakla kalmayacak sosyalleşecek. Bu ihtiyacının temel kaynağı, 30 yaşlarında geçirdiği trafik kazası sonrasında felç kalması, buna bağlı olarak zorunlu bir şekilde değişim. Vücudunun boyundan aşağısını kullanamamasından dolayı tekerlekli sandalyeye bağımlı bir hayat…
PANDEMİ DÖNEMİNİ NE ÇABUK UNUTTUK!
Her defasında önemine vurgu yapıp, her ortamda dilendirdiğimiz bir sözümüz var; ‘Teslim olmak, çaresizlik anlamına gelmiyor’. Her bitişin bir başlangıcı olduğu gibi, yaşanılan her olumsuzluğun, olumlu tarafı, bir çıkış yolu da olmaktadır elbette ki. Boşuna denilmemiş elbette ‘Yaşadığımız bu hayat, imtihan dünyasıdır’ diye. Doğuştan veya sonradan engelli olan bir bireyin, kendisi ve ailesi için bir imtihanı, kolay olmasa da, kabullenilmesi gereken bir durum. Çünkü hayat devam ediyor. Kişi kendi engelini kabul etse de, çevresinin de bu gerçeği farkında olması da ayrı bir önem taşımaktadır. Peki, bu nasıl olacak? En basitinden, yakın bir geçmişte tüm Dünya’da pandemi süreci yaşandı. Hayat ile ölüm arasında ki o ince çizgi/sürecin ne olduğunu, o dönemde anladık sanırım! Sağlımızdan sorunları yaşamamak için evimizden çıkıp, kalabalığın içine karışmama çabası içerisinde olduk. Sosyal hayatımız değişti, yüz yüze iletişimler koptu, aile ve akraba bağları kısa sürelide olsa askıya alınma durumu oluştu. Görünmediği halde, varlık etkisinin kişiyi iyiden iyiye etki altına alan ‘virüsün’ karşı insanoğlunun içinde kaldığı çaresizlik. Evet ne iş yerine gidebiliyor, ne çarşı pazar alış verişini gönül rahatlığıyla yapabileceğimiz, kendi içerisinde ‘derslerle’ dolu bir hayat…
HERKESİN YAPACAĞI BİRŞEYLER VARDIR ELBET
Pandemi döneminin bir daha yaşamama temenni ve duası içerisindeyiz. Bir Müslüman olarak, olandan ders çıkarmak, inancımızın gereği. O dönemde, korona virüsüne karşı sağlığımızı düşünerek, evde kendimizi koruma altına alma çabası. Bizim yaşadığımız o durumu, engelinden dolayı yatağa mahkûm, dışarı çıkamayan bir ‘engelli’ vatandaşın ruh halini hesaba katabiliyor, kıyaslayabiliyor muyuz acaba! Tekerlekli sandalye kullanan veya görme engelli bir birey sokağa çıksa da, sokak veya yaya yollarının engelli bireylerin rahat hareket etmesine uygun düzenlenmediği için, yaşadıklarını tahmin edilir, hesaba katılır sanırım. Bu da, hayatı bir engelli birey gibi görebilmenin önemini ortaya koyar sanırım. Nasıl ki ‘Ölmeden evvel ölünüz’ sözünü iyi idrak ettiğimizde hayatımıza çekidüzen veririz, engelli bir bireyin içinde bulunduğu ‘durumu’ anlamamız için ‘Engelli mi olmamız mı gerekiyor?’ sorusuna muhatap olmama adına, onlar için neler yapmamız gerektiğini de farkına varmamızı kolaylaştırır, sanırım. Bu anlayışın muhatapları elbette ki, kendi çapında görev ve sorumluluk yüklenenler. Dahası, herkesin kendisine ‘Ben ne yapabilirim?’ sorusunun karşılığında, gerçeklere karşı kör, sağır ve sakat olmamamız da saklı.