Engelleri aşmak hareketle başladı…
Hareket ve egzersiz, insanoğlunun hayatında vazgeçemeyeceği bir aktivite çeşidi. Sosyal yaşam bu aktivite sürecinin hızlanmasını sağlamakla kalmaz, kurallı rekabet/yarışma hale getirir. Bilimsel tanımlarda da yerini alan spor kelimesinin içerisini hareket etme, haz alma, eğlenme, kazanma, kaybetme gibi bireylerin günlük hayatında önemli araç olarak ihtiyaçları karşılamakta. Bir uzvunu eksik veya tam kullanamayan bireyler için fiziksel aktivite, sporun önemini daha da artırmakta. Tıpkı diğer bireyler gibi engellilerin de sağlıklı ve bağımsız hareket etmeleri, diğer bir ifadeyle günlük hayatlarının kaliteli şekilde sürdürebilmeleri için egzersizin değeri ortaya çıkmakta. O zaman diliminde kişi, kendini, yetenek ve becerileri tanımakla kalmaz, fiziksel ve psikolojik özgüvenin kazanımı olarak, sosyal hayat içerinde katılımcı olmasını sağlar. İşte o saatten sonra başarı ve mutluluğun kapısından içeri ilk adım atılmış, bireysel olarak fiziksel aktivitelere katılım, süreç içerisinde tek taraflı yeterli olmamaya, ‘sportif’ süreç başlamış olur…
İMKÂN VERİN İMKÂNSIZI BAŞARSINLAR…
Engelli bireylerin spor tarihine kaynaklarından baktığımızda 1945 yılları, 2. Dünya Savaşına katılan ve yaralanan askerlerin iyileştirme (rehabilitasyon) süreciyle başladığını görmekteyiz. Bu sürecin ilk basamaklarını bireysel sporlarda okçuluk, bowling, masa tenisi, takım sporlarında ise basketbol ve polo branşları olarak görmekteyiz. Engellilere sporcular 1962 yılında Paralimpik Oyunlar isimi altında 21 ülkeden 400 sporcunun katılımı ile Roma Olimpiyat Oyunlarına dahil olurken, Türkiye ilk kez 1992 yılında Barcelona’da 85 ülke 4 bin sporcu ve idarecinin yer aldığı oyunlara yapılan 1 sporcu ve iki idareciyle katılım sağlamıştır. Ayrıca, ülkemizde spor faaliyetlerin, 1992 yılında Prof. Dr. Hıfzı Özcan’ın başkanlığını yaptığı Özürlüler Spor Federasyonu adı altında resmiyet kazandığını görmekteyiz (Kaynak; www.sporbilim.com). Ülkemiz 1992’de yapılan oyunlarda tek sporcuyla temsil edilirken, 160 ülkeden 4 bin 148 sporcunun katılımıyla gerçekleşen 2016 Rio Paralimpik Oyunlarına 11 branş 79 sporcuyla katılım sağlayıp 9 madalya elde etmek, Halim Deliismail kardeşimizin ‘İnsanımıza imkân verildiğinde, imkânsızı başarır’ sözünü hatırlattı…
Bilimsel verilere göre ‘Engel türü ve derecesi ne olursa olsun, hareket etme ve sportif aktivitelere katılarak sosyalleşme ve başarılı olma duygusu, insanın moral ve motivasyonunu artırmakta’. Ülkemizde % 16’sı doğuştan, % 84 doğuştan olmak üzere, nüfusunun engelli rakamlarının % 12-15 oranı göz önüne getirildiğinde, konunun hassasiyetini gözler önüne sermekte. Bu demek oluyor ki, kanun, yönetmelik adı ne olursa olsun, onlar için sistematik olarak spor politikaları üretme zorunluluğumuz var. Böylelikle engellilerin, engelsiz bir hayat sürmelerine önemli katkı sağlamış olacağız. Peki, bunu kim yapacak? Tabii ki spor kulüpleri, tabii ki resmi veya özel, kamu kurum ve kuruluşlar. Sporun sevk ve idaresinde sorumlusu Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Spor Genel Müdürlüğü, Türkiye Futbol Federasyonu ve diğer spor federasyonları. Spor faaliyetleri kapsamındaki faaliyetleri kapsamına engelli bireylerin dahil edilme mecburiyeti olmalı. Bu hassasiyet kesinlikle kişisel ‘tercih/keyfiyete’ bırakılmadan, zorunlu hale getirilmeli. İşte o vakit, engelli bireylerin fiziksel, psikolojik ve sosyal olarak toplumla iletişimi kolaylaştırma sürecini hızlanacaktır. Örnek somut örnek Türkiye Futbol Federasyonu (TFF). TFF kendi bünyesinde kurduğu Engelliler Koordinasyon Kurulu ile önemli başarılara imza attı. Benzer durum tüm spor federasyonlar bünyesinde gerçekleştirmeli. TFF’nin tüm profesyonel kulüplerine bedensel, görme, zihinsel veya görme, bir engelli branşında şube açma zorunluk haline getirilmesi, daha çok engelli bireyin rehabilitasyonu sağlamakla birlikte, elde edilecek sportif başarılar bu önemli projeyi hayata geçirenleri, tarih onları insanlığın gözünde ‘kahraman’ olarak yazacaktır…