• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Yusuf KAPLAN Hocamızla Dertleşme

13 Haziran 2025
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Yusuf KAPLAN Hocamızla Dertleşme

Yaşar Değirmenci

Dertli, dâvâsı olan insanlarız. Zaman zaman bizim entelektüelimiz olan bu milletin ve ümmetin derdiyle dertli, kendisini de ümmete vakfetmiş Yusuf Kaplan hocamızla dertleşiriz. Bu dertleşme notlarımdan kısa bir kesitini siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

Müslüman ZİHNİ’ni de Müslümanca yaşama, var olma ZEMİN’ini de yitirdiğimiz gerçeğini görebilmeliyiz: Zihin de bize ait değil, oraya buraya sürüklendiğimiz, sürgit kayganlaşan zemin de. Her şeye seküler/Batılı zihin kalıplarıyla bakıyoruz; başkasının gözleriyle ve gözlükleriyle, zihin kalıplarıyla ve kavramlarıyla kendi sorunlarımızı anlamaya kalkışıyoruz! Oysa bu, bir toplumun temel varoluşsal sorunlarını sürekli olarak yanlış görmesi ve tanımlamasıyla sonuçlanacak bir cinayettir. İki asırdır kendi ayağımıza kurşun sıkmakla meşgulüz! Kendi sorunlarına bile başkalarının bakış açılarıyla, zihin kalıplarıyla bakan bir toplum, hiçbir sorununu doğru tanımlayamaz ve çözemez; aksine iyice çözümlenemez hâle getirir ve kangrene çevirir.

Ülkenin tarihî derinliğini ve kültürel zenginliğini özümsemiş, tarih bilinci güçlü, medeniyet bilinci derinlikli bir öncü kuşağı yok. Ülkesi için nefes alıp verecek, ülkesini hakikatin yurdu, umudu ve ufku yapmaya and içecek vefakâr, fedakâr ve cefakâr öncü kuşakları yok bu sahipsiz memleketin. Bu ülkenin en temel sorunu başına ne geldiğini bilememesidir.

Öncelikli olarak aydınlarının, entelijansiyasının başımıza ne geldiğini idrak edememesi ama celladına âşık edilmesidir.

Bir toplumun başına bundan büyük felâket gelemez, gelmiş olamaz. Başına ne geldiğini bilmediği için ne yapması gerektiğini de neyi, niçin ve nasıl yapması gerektiğini de bihakkın bilemiyor. Hep yanlış başlangıçlar yapıyor iki asırdır. Yanlış başlangıçların doğru sonuçları olmaz oysa. Eşyanın tabiatına terstir bu. Yanlış başlangıç yaptığını bile idrak edemeyen bir entelijansiya, toplumu doğru ve ön açıcı, çığır açıcı hedeflere nasıl götürebilir ki? Bu mümkün mü? Olacak şey mi?

Önce başımıza ne geldiğini çok iyi okumasını bileceğiz enlemesine ve boylamasına.

Hem ülkemizin hem medeniyetimizin hem de dünyanın başına ne geldiğini çok iyi idrak edebilmemiz gerekiyor. Yoksa bırakınız büyük işlere imza atmayı, öncülük yapmayı, önümüzü bile göremez, ülkemizin emperyalistlere kendi çocuklarımız tarafından peşkeş çekilmesini, dolayısıyla elimizden kayıp gitmesini ve tarihin karanlık sularına gömülmesini önleyemeyiz. Sözünü ettiğim anlamda hem bizim hem de dünyanın başına ne geldiğini hakkıyla bilmediğimiz için sürgit yanlış sorular soruyor, yanlış cevaplar veriyoruz; yanlış başlangıçlar yapıyor, yanlış yerlere, çıkmaz sokaklara sürükleniyoruz.

Sistemi dönüştürmek mi, sistem tarafından dönüştürülmek mi? 

Yanlış başlangıçların doğru sonuçları olmayacağının en sarsıcı delili şu olsa gerek: Sistemi dönüştürmek için çıktık yola ama sistem bizi dönüştürdü sonunda.

Mücahit olarak yola çıktık. Sonra sırasıyla evvela müteahhit olduk, ardından da her şeye müsait. Sistemi dönüştürmek değil, yıkmamız gerekiyordu.

Putları değiştirmek değil, yıkmaya soyunmalıydık.

Ancak o zaman “Batı’ya göre” ve “Batı’ya karşı” belirlenen konumlanmanın, bizi yerimizden edeceğini, “Batıya göre” tavrıyla Batıyı doğrudan özneleştirmenin de, “Batı’ya karşı” tavrıyla Batı’yı dolaylı olarak özneleştirmenin ve kendimizi nesneleştirmenin de Batılıların belirlediği alanda ve Batılıların belirlediği kurallarla top çevirmekten başka bir işe yaramayacağını, bizi sahil-i selâmete çıkaracak yolculuğun “Batı’ya rağmen” (Batı’yı iyi tanıyarak, Batı’ya “tanımıyorum seni” diye ifade edilebilecek kendimizi özneleştirici, sahici tavır olduğunu görebilirdik.

Bir avuç inanmış ve adanmış insan! 

Müslümanlar, ekonomiye yön vermeyi, ekonomiyi büyütmeyi hedefleri hâline getirdikleri zaman, asla sistemi dönüştüremezler, sistem tarafından dönüştürülürler.

Önce zihnin Müslümanlaştırılması lazım, şart! Çağdaş hurafelerden temizlenmesi arındırılması kaçınılmaz. Önce Müslüman zihni (Mekke süreci) inşa edilecek, ardından Müslümanca yaşama zemini (Medine süreci), sonra da Müslüman zamanı (medeniyet süreci), çağın/insanlığın zamanı olacak, dünyanın ruhunu oluşturacak.

Bunun için inanmış ve adanmış öncü kuşaklarla yola çıkılacak. Bir avuç inanmış ve adanmış öncü kuşağın çeyrek asırda tarihin akışını değiştirecek bir atılım gerçekleştirebileceği asla unutulmayacak! Önce Müslüman zihnini, şahsiyetini inşa etmeden ekonomik refahı hedeflerseniz, o ekonomi refah sizi felaha, kurtuluşa eriştirmez; aksine sizin yok oluşunuzun yapı taşlarını döşer.

Müslümanlar, teknolojiyi kültürün önüne geçirerek hareket ederlerse, kendilerini entelektüel bir çıkmaz sokağın eşiğine sürüklerler ve hareket/manevra kabiliyetlerini bitirirler.

Müslümanlar başkaları ile değil, kendileri ile uğraşmazlarsa, dünyayı değiştirecek, yaşanabilir bir hayat-dünya, ufuk ve umut kaynağı bir medeniyet önerisinde bulunamazlar.

Önce insan yeşerteceğiz, sonra toprak aşka gelecek, meyve verecek. Bu ülke, adam yetiştirecek adamlarını yetiştirebildiği zaman yol almaya başlayabilir, yol olma konusunda mesafe kat edebilir. Aslolan yola çıkmak, yolda olmak ve yol olmaktır.

Nefes alıyorsanız, yaşıyorsunuz, yola çıkabilirsiniz demektir.

Nefes veriyorsanız, yoldasınız, yaşatıyorsunuz demektir.

Nefes oluyorsanız, yol oluyorsunuz ve tarihi siz yapıyorsunuz demektir. Vesselâm.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

YILMAZ

Entelijansiya"" yazar bey bunun başka bir karşılığı yok mu? Rahatça anlayanileceğimiz?? Vallahi şaşıyor insan size

Şeref

İyi söylersinde hoca , bu kokuşmuşluğun sebebini bizi yönetenlerin dışında aramanız Demirel'in deyimi ile " abesle iştigal"...Selam ve dua ile....
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23