Dünya nimetleri bir imtihan vesilesidir
Dünya nimetleri bir imtihan vesilesidir
SÜLEYMAN GÜLEK
Yüce Allah, insana dünya hayatında pek çok nimetler vermiştir; mal, mülk, evlat, makam, mevki. Ancak bunlar insanın övünmesi için değil; kendisine emanet edilen bu nimetleri Allah’ın rızasına uygun şekilde kullanıp kullanmayacağına dair bir imtihan vesilesidir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat Allah’ın katındadır.” (Enfâl Suresi, 28) Nimet; Allah’ın insanlara verdiği bütün maddi ve manevi imkânlardır. İnsan bu nimetleri kaybettiğinde üzülmemeli, kazandığında ise kibirlenmemelidir.
Her halükârda Allah’a şükretmeyi bilmelidir: “Allah bunu, elinizden çıkan servete ve imkânlara üzülmeyesiniz, Allah’ın ihsan ettiği nimetlerle şımarmayasınız diye size açıklamaktadır. Allah kendini beğenip övüneni sevmez.” (Hadîd Suresi, 23) Ne yazık ki bazı insanlar, dünya hayatını ebedî zannederek malıyla, makamıyla, çocuklarıyla ya da sahip olduğu imkânlarla başkalarının kendisine hayran olmasını ister, övülmekten hoşlanır ve kibirlenir. Oysa bu, hem dünyevî hem de uhrevî açıdan zararlıdır. Hayatın gayesini sadece bu geçici kazanımlara indirgerler.
Allah Teâlâ, bu tutumu açık bir şekilde kınamaktadır: “Şüphesiz ki Allah, kendini beğenip övünenleri sevmez.” (Nisâ Suresi, 36) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bu konuda şöyle buyurmuştur: “Altına, gümüşe (paraya), elbiseye (mala-mülke) kul olanlar helak oldu; eğer bunlara mal verilirse hoşlanır, verilmezse hoşlanmaz.” (Buhârî, Rikak 10) Dünya hayatının cazibesi geçicidir. Asıl ve ebedî olan ise ahiret hayatıdır.
Rabbimiz, bizi sürekli olarak bu geçiciliğe karşı uyarır: “Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurdu ise asıl hayatın ta kendisidir. Keşke bunu bilselerdi.” (Ankebut Suresi, 64) Bu ayet, dünya hayatının geçici olduğunu ve aldanmaya açık bir imtihan mekânı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Rabbimiz, dünya nimetlerinin cazibesine kapılarak ahiret hayatını ihmal etmememiz için bizleri sürekli olarak uyarmaktadır.
Çünkü asıl kalıcı olan ve gerçek mutluluğun kazanılacağı yer ahirettir. Ne yazık ki bazı insanlar, bu gerçeği göz ardı ederek dünya hayatına gereğinden fazla bağlanmakta ve onu hayatlarının tek amacı hâline getirmektedir. Allah’a kulluk etmeyi terk edip, O’nun emirlerini yerine getirmeyen, yasaklarından sakınmayan kimseler; nefislerinin, heva ve heveslerinin peşinden gitmekte ve gayr-i meşrû arzularını tatmin etmeye çalışmaktadır. Onlar, dünya hayatını bir imtihan yeri olarak değil; zevk, eğlence ve arzularını serbestçe yaşayabilecekleri bir alan olarak görmektedir. Bu düşünce biçimi, kişiyi dünya nimetlerine aşırı derecede bağlamaya ve bu nimetlerle övünmeye sevk eder.
Makam, mevki, mal, mülk, servet gibi geçici imkânlarla böbürlenen insanlar, asıl hayatın ahiret olduğunu unuturlar. Oysa Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette dünya nimetlerinin geçiciliği ve ahiret yurdunun üstünlüğü vurgulanmakta, dünya ile övünenlerin durumu ibretlik örneklerle gözler önüne serilmektedir. Peygamberimiz (s.a.v.) dünya hayatının geçiciliğini çok çarpıcı bir benzetmeyle ifade etmiştir: “Ahirete nazaran dünya hayatının değeri, sizden birinizin parmağını denize daldırmasına benzer. Parmağıyla denizden aldığı suyu göz önüne getirsin.” (Müslim, Cennet 55) Bu hadis, dünya ile ahireti kıyaslamada mü’minin bakış açısını yeniden şekillendirmelidir.
Peygamber Efendimiz’e Cebrail (a.s.) şu uyarılarda bulunmuştur:
1. Dilediğin kadar yaşa, muhakkak öleceksin.
2. Dilediğini sev, mutlaka ondan ayrılacaksın.
3. Dilediğini yap, mutlaka karşılığını göreceksin. (İbn Hacer el-Askalânî, Erdem Yolcusuna Uyarılar, s. 21) Bu ilahî hatırlatmalar, dünya nimetlerine karşı kalpte yer eden aşırı bağı kırmalı ve insana asıl hedefin Allah’a kulluk olduğunu öğretmelidir. Dünya hayatını doğru değerlendiren, nimetleri Allah’ın rızasına uygun olarak kullanan ve ahireti unutmayan kimseler için ebedî saadet vaad edilmiştir: “Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur.” (Nisâ Suresi, 13)
Ancak dünyaya aldanan, sınırları çiğneyen ve Allah’a karşı gelen kimseleri ise şu son uyarı beklemektedir: “Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve O’nun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.” (Nisâ Suresi, 14) Müslüman, malıyla, makamıyla, ailesiyle ya da dış görünüşüyle değil; takvâsıyla, ibadetiyle ve ahlâkıyla yücelmelidir. Zira Allah katında üstünlük ölçüsü budur: “Sizin Allah katında en değerliniz, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” (Hucurât Suresi, 13) Geçici olanla değil, kalıcı olanla meşgul olmalı; dünya nimetlerini ahirete yatırım olarak görmeli ve hiçbir zaman bu nimetlerle gururlanmamalıdır.
Gerçek övünç, Allah’a kul olabilmektir. İmtihan denildiğinde akla sadece bela, musibet ve sıkıntılar, üzücü olaylar gelmemelidir. Zira sağlık, servet, ilim, makam, aile, eş ve evlat gibi nimetler de Allah’ın kulunu sınadığı imtihan araçlarıdır. Yüce Allah verdiği nimetlere karşılık şükür edilmesini istiyor: “Bana şükredin; sakın nankörlük etmeyin.” (Bakara, 2/152) buyuruyor. Dünya hayatı geçicidir ve nimetleriyle birlikte birer imtihandır. Dünya ve âhirette huzur ve mutluluk ancak Allah’a iyi bir kul olmaya gayret etmekle mümkündür!