Kazaları Araştırma ve Güvenliği Geliştirme Enstitüsü
Otomobil yazmak, benim onlarca yıldır yaptığım ve yapmaktan da keyif duyduğum bir iş, ama bugün pürneşe otomobil yazmak gelmiyor içimden.
Nasıl gelsin? Aynı kaptan yemesek, aynı şeye ağlayıp, aynı şeylere gülmesek de; aynı evreni, aynı ülkeyi, aynı inancı, aynı dili, en önemlisi de aynı kaderi paylaştığım 301 kardeşimi; ihmalin, para hırsının, insanı hiçe saymanın karanlık dehlizlerinde kaybettim.
Benim duyduğum acı bu kadar yakıcıysa, anaların, babaların, kardeşlerin, eşlerin, kuzuların acısı nasıldır? Böyle içim yanarken, nasıl otomobillerin çekici yanlarından bahsedeyim size?
302 yiğidin aramızdan ayrılmasına sebep bir kazaydı. Peki, kazalar sadece beklenmedik bir hadise midir, yoksa arkasında bilgisizlik, yetersizlik ve ihmal var mıdır?
Bana sorarsanız her kazanın ardında bunlar mutlaka var, yoksa iş güvenliği ya da yol güvenliği konularında daha çok çalışan, daha az kaza meydana gelen ve daha az insanını kaybeden ülkeleri nereye koyacağız?
Ben yıllardır bas bas bağırıyorum; Türkiye bir an önce “Kazaları Araştırma ve Güvenliği Geliştirme Enstitüsü” ya da adı her ne olursa, bir kurum teşkil etmeli diye. Trafikte yaşanan her kazadan, böyle elim maden kazalarına kadar, ortaya çıkan her kazayı araştırıp bilgi havuzunda tutan bir kurum düşünün. İşi sadece bu. Zamanla ortaya çıkacak birikim, kazaları önlemede çok faydalı olmaz mı?
Aklımdakinin ne olduğunu, bilimsel bir makale yazar gibi uzun uzun anlatmak yerine örneklerle izah etsem daha anlaşılır olur.
Oluşmasını arzu ettiğim kurumun benzer örnekleri var. Muhtemelen farklı alanlarda çalışanları da vardır, ama ben bildiğim, neredeyse tüm çalışma proseslerine vakıf olduğum örnekleri anlatayım, yani otomotiv alanında oluşmuş kurumları.
Avrupa’da Euro NCAP ve ABD’de IIHS bunlara çok iyi iki örnek. Ben daha iyi bildiğim Euro NCAP’in yol güvenliğine ve insan ölümlerinin azalmasına katkısından söz edeceğim.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de hiçbir yerde yayınlanmayan bir bilgiyi sosyal medya aracılığıyla paylaştım. Avrupa’da 11 yılda trafik kazalarında ölüm oranının yüzde 55 oranında düştüğü ortaya çıkmıştı. Kısa adı ETSC olan Avrupa Ulaşım Güvenliği Konseyi verilerine göre, Avrupa’da trafik kazalarında, 2001'de 27 bin 700 kişi hayatını kaybederken, 2012'de bu sayının 12 bin 345'e gerilediği görülüyordu. Yapılan analizde de ölüm oranlarının bu kadar önemli oranda düşmesinin sebebi olarak, araçlar için yeni geliştirilen güvenlik teknolojileri gösteriliyordu.
Peki, bu noktaya nasıl gelindi? 130 yıllık otomotiv tarihinin 115-120 yıllık kısmında yapılamayan ya da yapılmayan şey, son 10-15 yılda nasıl başarılmıştı?
Cevabı belli aslında, kâr elde etmeye odaklı üreticileri, bağımsız bir üst kurumun güvenlik artırıcı geliştirmelere teşvik etmesi, rekabet denilen sosyal gücün de yardımıyla bir anlamda buna zorlaması.
Daha anlaşılır olması için Euro NCAP’in çalışmalarını bilmek gerek. Euro NCAP ana amacını, “otomobil kullanıcılarına araçların karşılaştırılabilir güvenlikleri hakkında bağımsız bilgi sağlamak ve üreticilerin araç güvenliklerini iyileştirmeleri için teşvik edici rol üstlenmek” olarak tarif ediyor.
Bu aslında yeterince açık, ama ben daha açıklayıcı olsun diye şu örneği de sizinle paylaşayım: 2001 ve öncesinde Euro NCAP çarpışma testlerine katılan kompakt modeller arasında -ki bu segment araçlar, Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da en çok satılan sınıftır- Euro NCAP’ten 5 yıldız alan tek bir örnek yok. Buna karşılık, 2012’de teste katılan tüm kompakt modeller 5 yıldız aldı. Üstelik de 2009 yılında test kriterleri iyice zorlaştırılmış olmasına rağmen.
Bu ne demek biliyor musunuz? Euro NCAP’in 1997 yılında kurulmasından itibaren, üreticiler, güvenlik konusunda sürekli artan bir şekilde kendilerini ve ürettikleri araçları geliştirmişler. Euro NCAP testlerine katılmak ve buradan 5 yıldız almak, bir markanın tüketicilere sunabileceği en itibarlı vaat olmuş. Bunu hiçbir marka göz ardı edememiş, göz ardı etmeyi bırakın, az biraz ağır davranan bile itibar ve pazar kaybetmiş.
Görüyorsunuz değil mi? İş veya yol güvenliği, alanı ne olursa olsun, bağımsız ve itibarlı bir kurum, 115 yıllık ihmali, kulak üstüne yatmayı, insanların ölümüne göz yummayı 10-15 yılda nasıl değiştirebiliyor?
Yıllardır benim ısrarım da bundan. Denetçiler, müfettişler, bilirkişiler, şunlar bunlar, ne kadar kalabalık olurlarsa olsunlar, bütün odaklanmasını kaza araştırmalarına ve güvenlik geliştirmelerine yoğunlaştıracak, bu alanda sürekli bilgi biriktirerek büyük bir bilgi havuzuna sahip olacak bağımsız bir kurumun yapacaklarına erişemezler.
“Bilirkişilik” denen tuhaf uygulama zaten hiçbir zaman çözüm üretmedi, üretemez de. Çünkü ona verilen iş çözüm değil, ortaya çıkmış sorunun nedenini bulmak. Üstelik her mahkeme farklı bilirkişi ekibiyle çalıştığı için ortada elle tutulacak “geçmiş kaza verileri” türünden bir veri bankası yok. Oysa kazalara yeni önlem geliştirmenin yegâne yolu, birikmiş eski kaza bilgileri.
Dünya otomotiv sektörünü güvenlik konusunda eğiten, sürekli gelişmesine çok önemli oranda katkı sunan Euro NCAP kurulduğunda bugünkü kadar ehil miydi dersiniz? Değildi, biriktirerek, birikimlerini üst üste koyup araştırarak bugüne geldi. Sadece kendisi değil, koskoca otomotiv üreticilerini de kaza güvenliği konusunda dünyanın en gelişmiş teknolojilerini kullanan şirketler haline getirdi.
Bizim acilen ve şiddetle, “Kazaları Araştırma ve Güvenliği Geliştirme Enstitüsü”türünden bir kuruma ihtiyacımız var. Bu sadece devletin oluşturacağı bir kurum olmamalı. Belki içinde devletin de yer aldığı, ama ağırlığını, birbirini denetleyecek yapıda olan, sendikalar, vakıflar, dernekler, meslek örgütleri ve sektörel basının oluşturduğu bir oluşum olmalı.
Benim önerim bu, daha iyisi her zaman vardır, yeter ki yola çıkılsın.