Mazlumların ve Kralların Sığınağı Osmanlı
Mazlumların ve Kralların Sığınağı Osmanlı
HÜSEYİN ÖZTÜRK
Dünkü yazımızda İTO tarafından yayınlanan; “Güvenli Liman Mazlumların ve Kralların Sığınağı Osmanlı” kitabından söz etmiş ve eserden alıntılara bugün yer vereceğimizi söylemiştik.
Anadolu’da güzel bir atasözü vardır. Denilir ki; “Dilim var söylemeye gücüm yetmiyor. Gücüm var söylemeye dilim yetmiyor”.
Bu eser hem dil hem güç olarak tarihin es geçilmiş, görmezden gelinmiş, saptırılmış tüm hakikatlerini belgeleriyle ortaya koyuyor, üstelik hiç tarafgirlik yapmadan.
Devlet-i Aliye’ye ve milletimize karşı; önyargı, peşin hüküm ve münafıklık gibi hasletlerle düşmanlık beslemeden, “insan ve merhamet nedir” diye merak edenler; kin ve öfkelerini bastırarak tarihin hakikatiyle yüzleşebilmelidir.
•
Neyse kitaba geçelim:
“Memleketimde oturan Yahudiler dinleyin! Aranızda kim incirin ve bağın gölgesinde yaşamayı arzu ederse İstanbul’a gelsin”. Fatih Sultan Mehmed.
“Türkiye hiçbir şeyin eksik olmadığı bir ülke! Herkes kendi incir ağacının ve asmasının gölgesinde emniyet içinde yaşayabilir”. Haham İzak Sarfati.
“Osmanlı Padişahı Bayezid, İspanya Yahudilerine yumuşak davranmayı ve iyilik yapmayı emretmiştir. Kim ki göçmenlere kötü muamelede bulunursa veya onlara en ufak bir ceza verirse cezası idam olacaktır”. Haham Eliyahu Kapsali.
•
“Mültecilerin korunması hususunda gösterdiği hassasiyeti ortaya koyması bakımından dönemin sadrazamı Reşid Paşa’nın Sultan Abdülmecid’e arz ettiği tezkiresinden bir alıntıyı da aktarmak gerekiyor. Şöyle:
“Mülteciler iade edildiklerinde ya kurşuna dizilecekler ya da Sibirya’da yer altında bulunan maden ocaklarına gönderileceklerdi. Sibirya’ya gönderilmeseler bile bir kalenin zindanına atılmaları veya küreğe vurulmaları kesindi.
Bu nedenle Osmanlı Devleti’ne sığınan bu insanları geri vermek, onları cellada teslim etmekten farksızdı. Böyle bir tutum ise asırlardır boyu insancıllığı ve misafirperverliği ile tanınan Osmanlı Devleti’ne yakışmazdı”.
•
Osmanlı Devlet adamlarının bu duruşu, mültecilerin Sultan’a büyük sevgi duymalarını sağladığı gibi Avrupa’da da geniş yankı uyandırmıştı.
Nitekim dönemin büyük âlimi Ahmet Cevdet Paşa’nın yazdığına göre Osmanlı hükümetinin mültecilere gösterdiği bu üstün hatırşinaslıktan dolayı; Paris ve Londra sokaklarında bir Türk görseler, ‘Yaşasın Türkler’ diyerek gelip öper ve iltifat ederlerdi.
•
Tarih laboratuvarına baktığımızda birçok Avrupa ülkesinin kendi dindaşları olan mültecileri kabul etmekte çekimser davrandıkları dönemlerde bile Osmanlı Devleti mültecileri kabul ederek pek çok çağa kendi hoşgörüsü damgasını vurmuştur.
Ekonomik ve siyasi şartlar bakımından zor dönemlerde bile Osmanlı devlet ricali, mültecileri kabul etmekte tereddüt etmemişlerdir.
Özellikle XIX. Yüzyılda Orta Avrupa’dan kopup Osmanlı ülkesine gelen mültecilere devlet, her türlü kolaylığı göstermiş hatta mültecileri iade etmeyerek Rusya ve Avusturya ile savaş riskini göze almaktan çekinmemiştir.
Osmanlı Devleti için mültecileri kabul etmede din, dil ve ırk farklılığı asla kriter olmamıştır”.