Dünyadaki Sırat Köprüsü Sırât-ı Müstakîmdir
Dünyadaki Sırat Köprüsü Sırât-ı Müstakîmdir
HÜSEYİN ÖZTÜRK
Hafta sonu Kur’an Araştırmaları Vakfının düzenlediği “Sırât-ı Müstakim” sempozyumu, dinleyenler açısından oldukça verimli geçti.
Sırtındaki dünyalık heybesinin ahiretlik gözünü, mahşer gününe yüzünün akıyla çıkmak isteyenler doldurmaya çalıştılar.
Söz tohumdur. Her ekildiği yerden bitmeyebilir. Söylemek nasiptir amma esas nasip sahibi alıcısıdır. Sözü duyanın nerede ne zaman nasıl değerlendireceği bilinmez.
Bu sebeple çok güzel ve yerinde konuşmalar yapıldı. Zatım da bu anlamda kendime notlar aldım. Hani sözü kendi özüme ekeyim diye.
Lakin ekeceğim duygular ve düşünceler öyle çorak haldeydi ki, ne eksem bitmeyecek kadar toprak değişmiş gibi geldi.
Buna rağmen yine de şahsıma ders olsun diye bazı hususları paylaşarak yazayım, kabul edenler etsin, etmeyenlerin de canı hoş olsun.
*
Ebedi olan öteki âlemdeki sırat köprüsünü yüzümüzün akıyla geçebilmek için, sanki (sankisi fazla) önce bu dünyada istikamet belirten, nasıl yaşamamız gerektiğine dair gözümüzü ve gönlümüzü aydınlatan “Sırât-ı Müstakîm” yoluna sadık kalmak gerek.
Tabii bu noktada sanırım zorlandığımız gerçek şu:
Galiba hesap gününün lafını ediyoruz da inanmakta sıkıntımız var gibi. İşte “Sırât-ı Müstakîm” bu sıkıntıyı gideriyor. Aldığım notlardan birisi şöyle:
“Allah’a ulaşmak için Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimiz (s.a.v) efendimizden öğrendiklerimizle amel etmek yerine, araya; bizi elimizden tutup cennete götüreceğine, cehennem ateşinden kurtaracağına inandığımız ölü ya da diri kişileri koymak ne kadar doğrudur?
Allah’a, Kur’an’a ve rehberi Efendimiz (s.a.v.)e tam teslimiyet, tam iman etmek değil midir? “Sırât-ı Müstakîm’ bu teslimiyetin beratı değil midir?
Sözlerimizden ve sorulardan fitne ve fesat üretecekler çıkabilir. Fitnecilere, fesatçılara buradan malzeme çıkmaz. Ne arayacaklarsa başka yerlerde arasınlar ve bulduklarıyla haşrolsunlar.
Tabii bu arada bir takım yanlış anlaşılmayı önlemek için de şunu söylemeli:
Allah’ı, Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamberimizi; hak ve hakikat ölçülerinde anlatan ve anlattığını yaşayan, yaşadığı da görülen hocalara, âlimlere, ilim ehillerine, amentü sahiplerine elbet ihtiyaç vardır.
Bir başka not daha:
“Allah’a ait vasıfları kullara yükleyerek, haşa ve haşa, Allah ile daima istişare halindeymiş gibi bulunan kişi yahut kişilere teslim olarak, dünyevi ve ahiret kazançlarını onlardan beklemek”.
Oysa amentüsü sağlam kimsenin Allah’ın varlığından asla şüphesi yoktur ama sanki görmezden gelerek yaşıyoruz gibi.
Neyse günlük hayatımıza baktığımızda; görmezden gelerek mi, farkında olarak yaşayıp yaşamadığımızla yüzleşebiliriz. Hepimiz kendimizi muhasebe edebiliriz.
*
Ezcümle:
Sempozyumda bu hususa dair Nisa Suresi 136. Ayet hatırlatılmıştı. Şöyle:
“Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr eden kimse iyice sapıtmıştır.”