İstiklâl Marşı’mızdaki öğretmen profili
Maârif dâvâmız muallim/öğretmen dâvâmızdır. Eğitim sâhasında yapılacak hamleler, ancak o hamleye inanmış muallim kadroları elinde hedefe ulaşır. Hiçbir zihniyet inkılâbı, başka zihniyet sâhiplerinin elinde muvaffak olamaz. Bu yüzden “önce muallim/öğretmen reformu” diyoruz.
Bir milletin insanlığa teklîf ettiği insan tipini muallim temsîl eder. Muallim bu temsîliyeti istikâmetinde yeni nesilleri yoğurur, âit olduğu milletine armağan eder. Elbette sayısı milyonlara ulaşan bir meslek grubunun her ferdi kalıptan çıkmış gibi birbirinin tıpatıp aynısı olmayacaktır. Ama hiç olmazsa bastığımız toprağın, mensûp olduğumuz millet ve ümmetin temel değerlerine bağlılıkta bir ortaklık şarttır. Aksi takdîrde bir elin yaptığını öbür elin bozduğu bir sistemde millî istikâmette büyük ve düzgün mesâfeler kat etmek mümkün değildir.
Büyük ve köklü öğretmen reformunu muvaffakiyetle gerçekleştirebilmek için istikbâlin muallimlerini seçmek en mühim iştir. Bu iş plânsız-programsız yüz binlerce mezûn verdikten sonra onları yeni imtihan silsilelerine mârûz bırakarak olmaz. Üstelik bu şekilde yüz binlerce gencimizi hayal kırıklıkları içinde işsiz güçsüz âtıl bırakıyoruz, küstürüyoruz. Muallim seçme işi daha mektebe alınırken yapılmalıdır. Kaç yıl sonra kaç öğretmene ihtiyâcımız var, iyi bir plânlama ile…
Nesillerimizi, yani geleceğimizi ellerine teslîm edeceğimiz “yeni muallim” nasıl biri olmalıdır? Onda hangi meziyetler bulunmalı, hangi husûsiyetler bulunmamalıdır? Yüz binlerce insan arasındaki fıtrî farklılıkları kabûl ile birlikte temel değerler bakımından bir asgarî müşterekte buluşamaz mıyız?
İstiklâl Marşı milletimizin en geniş mâhiyette birleşebileceği bir asgarî müşterektir. Kendini İstiklâl Marşı’nın çizdiği çerçeveden ayrı gören bir kişiyi bu milletten saymak gerekir mi? İstiklâl Marşı’nda meknûz temel değerler milleti millet yapan değerlerdir. Milletin kâhir ekseriyetinin benimsediği bu değerleri nesillerimizi emânet edeceğimiz muallimimiz daha kuvvetle ve şuûrla yaşamalıdır. Şu hâlde İstiklâl Marşı’mızdan bir öğretmen/muallim profili çıkarabiliriz.
İstiklâl Marşı’mıza göre muallimimiz nasıl olmalıdır?
Al sancağımızın sönme ihtimâlinden endişelenmelidir meselâ. Ama korkmadan, çekinmeden onu söndürtmemek için canla başla çalışacak heyecânı olmalıdır. Al sancağa “o benimdir” diyerek bir bağlılık hissi duymayan kişi öğretmen adayı olarak seçilmemelidir.
Büyük bir sevgi ve iştiyâkla bayrağımıza “Çatma, kurbân olayım, çehreni ey nazlı hilâl!” diye yalvarabilecek bir kıvâmı olmalıdır. “Hilâl”in bu millet için bütün mânâlarını içinde duyarak… Bunu yapamayan kişiler öğretmen namzedi seçilmemelidir.
“Kahraman ırkıma bir gül!” diyebilmelidir yürekten. Mehmed Âkif’in ırk kelimesi ile ırkçılık yapmadığını, mânevîleşmiş Müslüman Türk milletini kastettiğini, bunun da bin yıldan beri acı ve sevinçlerimizi paylaştığımız, kader birliği ettiğimiz her unsûru içine aldığını bilerek… Bunu demekte tereddüt eden birisinin öğretmenliğinde de tereddüt etmemiz tabiîdir.
Hakkıyla Hakk’a tapabilen, Hakk’a tapmakla hürriyet ve istiklâlin münâsebetini görebilen/kurabilen bir kişi olmalıdır bizim muallimimiz. İstiklâl Marşı’nın ana fikri bu mısrâdadır. Bunu şiirde tekrarlanan tek mısrâ olmasından da anlayabiliriz. Diğer bütün duygu ve fikirler bu mısrâa bağlanabilir. Hakk’a tapmak… Allah’a inanmak ve ancak ona kulluk etmek, başka hiçbir kuvvet karşısında eğilmemek… Müslümanı ayakta tutan, onu hürriyet ve istiklâle âdetâ mecbûr kılan Allah’a inanması ve ancak O’na kulluk etmesidir. Çanakkale Şehitlerine şiirindeki “O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar” mısraı da aynı hissin ifâdesidir. Hakk’a tapmayı bırak, inanmakta problemi olan, bu topraklarda bağımsızlıkla Hakk’a tapmanın münâsebetinden habersiz veya düpedüz buna muhâlif bir tip bizim mekteplerimizde muallim/öğretmen olamamalıdır. Gençlerimizin din, îman, vatan, millet, ümmet, ahlâk, âhiret… gibi değerlerden uzaklaşması, deizmin ateizmin ürkütücü şekilde yayılması, yeni nesillerin hız ve hazzı hayâtın tamâmı görmesi… boşuna değildir.
Gençlerimize bilgisi, görgüsü ve ilgisi ile yüreğinde ve gözünde ışıldattığı aydınlık ile câzip gelecek; onları bir sevgi hâlesi ile kuşatıp kendine bağlayarak millî-mânevî değerlerimiz istikâmetinde yürütebilecek “Hakk’a tapan” öğretmen/muallim kadrosunu yetiştiremez ve maârif sâhasını böylelerinin eline veremezsek gelecekten ümitli olmamız için fazla sebebimiz yoktur.
Devâm edelim inşâallah.